Hayal kırıklığı

Armağan köşe

İşçi sınıfının ve emekçi halkın ekmek ve hürriyet talebinin düzen partilerinden medet umarak, onların temsilcilerinin arkasına dizilerek gerçekleşmeyeceğini her fırsatta anlatmaya çalıştık, anlatmaya da devam ediyoruz. 1 Mayıs’ta da Devrimci İşçi Partisi’nin kortejinde “Ne kırk katır ne kırk satır! Patron partilerine oy yok!”, “İstibdaddan hesabı emekçiler soracak!” gibi sloganlarla bu düşünceleri alana taşıdık. Bundan sonra da bu doğrultuda politika yapmaya devam edeceğiz. Bizim için İmamoğlu’nun Nagehan Alçı, Akif Beki, Ertuğrul Özkök gibi gazetecilerle birlikte verdiği fotoğrafta şaşılacak bir şey yok. O fotoğrafın Millet İttifakı’nın ve onun olası cumhurbaşkanı adayı olarak bel bağlanan İmamoğlu’nun neyi temsil ettiğini yine ve yeniden gösteren bir kare olduğunu söylüyoruz.

İmamoğlu’nun da Millet İttifakı’nın diğer temsilcilerinin de bugüne kadar başka bir iddiası olmadı aslında. İmamoğlu değil miydi ilk iş projelerini sunmak için saraydan randevu isteyen, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanırken dostlar alışverişte görsün diye Diyarbakır’a gittikten hemen sonra soluğu Beştepe’de alan, seçilir seçilmez her fırsatta Erdoğan’la uyum içinde çalışacağını söyleyen, belediyedeki eski defterleri kapatan, Maltepe’de işçiler grevdeyken Büyükşehir Belediyesi üzerinden grev kırıcılığa soyunan? Bunları gizli saklı yapmıyor, yaptıklarını savunuyor. Son fotoğrafı için özür dilemedi hatta üstüne basa basa fotoğraf için değil sonrasında ettiği sözler için özür dilediğini vurguladı. Dolayısıyla kim olduğunu gizlemiyor. Maskesi düştü bile denmez çünkü maske takmıyor.

Sorun özellikle sol içinde İmamoğlu ile ilgili farklı bir beklenti yaratılmasında. Sorun İmamoğlu’nu “her şey çok güzel olacak” güzellemeleri ile halka adres olarak sunmakta beis görülmemesinde. Sorun dün Millet İttifakı’nın belediye başkanı adaylarına sorgusuz sualsiz oy çağrılmış olmasında, gelecek seçimlerde AKP’nin karşısındaki adaya daha kim olduğu bile belli olmadan şimdiden açık çek verilmesinde. Sonra ne bekliyorsunuz? İmamoğlu çıkıp da kendisini eleştirenlere ayar vermeye kalktığında neymiş “ata kibirle binen yolu yürüyerek dönermiş”, “bu dil değişmesini istediğimiz dilmiş”. Adamın kibrinin bu kadar artmasında da özür dilerken bile özür dilememesinde de (ki onu da koşullu ifade etti) milleti azarlar bir tonda konuşma hakkını kendini görmesinde de verilen açık çeklerin payı yok mu? Var tabii.

İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu arasında bir ikilik aramak da boşuna. Biri sağcı diğeri solcu falan değil. Politik bir farkları yok. Hatırlayalım daha önce “Adalet yürüyüşü” sonrasında da sol Kılıçdaroğlu’nun arkasına dizilerek ona açık çek vermişti. Kılıçdaroğlu da hemen bu çekin üstüne Abdullah Gül’ü yazmıştı. Ne Kılıçdaroğlu’nun ne de devlet içinde gemiyi terk etmeye hazırlananların Gül sevdası bitmiş durumda! 6’lı masada Abdullah Gül oturmuyor mu zannediyorsunuz? Cumhurbaşkanı adayı hâlâ belli olmasa da Amerikan muhalefetinin şimdiden ekonomiyi Babacan’a teslim etmekte anlaştığını bilmeyen var mı?

İmamoğlu gözden düşmüş gibi görünebilir. Ama göreceksiniz İmamoğlu soldan aldığı eleştirileri 6’lı masanın sağ kanadına kendini pazarlamak için kullanacaktır. Nagehan Alçı’yı otobüse bindirmesi neden Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” politikasının bir parçası olmasın?  Bir bakmışsınız bugün yerden yere vurulan İmamoğlu’nun tam da bu cıvık ilişkileri “kazanabilecek aday” paketiyle tekrar sol seçmene dayatılmış. Olmaz olmaz demeyin, “Tatava yapma bas geç!” sloganıyla Sarıgül’e oy verdi bu memleketin solcusu! İktidar değişikliğini sadece düzen siyasetinin matematiğine bağlı olarak tasarlayanlar, İmamoğlu’na en çok verip veriştirenler de dahil olmak üzere “AKP tabanından oy alma” kriterinden, “kazanabilecek aday” tanımından vazgeçmeyenler düzen siyasetinden de kopamayacaktır.

Derdimiz ekmek, özlemimiz hürriyet ise ikisi için de ne İmamoğlu’ndan ne de düzen partilerinin herhangi birinden bize fayda gelir. Düzenin temsilcilerine güvenilmez, güvenmeyelim. Ve defalarca yeni hayal kırıklıkları yaşamamak için hangi güce güveneceğimizi iyi seçelim. Bu güç işçi sınıfında, emekçi halkın kendisinde var. Elbette AKP ve MHP seçmenini kazanmak lazım. Ama bu işi neden bir düzen siyasetçisine havale edelim? Hangi partiye oy vermiş olursa olsun ekmek ve hürriyet isteyen işçiler emekçiler fabrikalarda, işyerlerinde emekçi mahallelerinde zaten birlikte. Uzat elini! Sınıf kardeşinin gözünün içine bak ve memleket meselesini düzen siyasetçilerinin aracılığı olmadan konuş. İş için aş için birlikte örgütlen ve mücadele et. Bunun anlamı sınıf siyasetinde birleşmektir. İstibdada da bu sömürü düzenine de son verecek olan, gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan ekmek, gül ve hürriyet günlerini getirecek olan örgütlü bir devrimci mücadeledir. Devrimci İşçi Partisi olarak bu yüzden 1 Mayıs’ta “patron partilerine oy yok” dedik, “sendikaya üye ol, sahip çık, denetle” dedik, “işçiler siyasete, partiye, devrime” diyerek sınıf mücadelesi yoluna çağrı yaptık. Biz bu yolda bugüne kadar işçi sınıfından ve emekçi halkımızdan yana hiç hayal kırıklığına uğramadık.