Ekonominin doktoru ekonomist değil komünisttir
Devrimci Ernesto “Che” Guevara’nın Küba Merkez Bankası başkanlığına getirilmesiyle ilgili eğlenceli bir hikâye anlatılır. Fidel Castro bir bakanlar kurulu toplantısında Merkez Bankasının başına geçmesi için iyi bir “ekonomist” (economista) gerektiğini söyler. Che elini kaldırır. Che tıp tahsili görmüştür. Fidel “sen nereden ekonomist oluyormuşsun” diye gülerek sorar. Che’nin cevabı: “Ben iyi bir komünist (comunista) dedin sandım!” Fidel Castro Küba’da devrim yapıp iktidara geldiğinde kapitalist düzenden devraldığı Merkez Bankasının başına bir “ekonomist” istemekte belki haklı görünüyordu. Ama Che Guevara bu göreve bir “komünist” olarak talip olmakta çok daha haklıydı. Çünkü Merkez Bankası ya emperyalizmin askerle yıkamadığı sosyalizm kalesini dolarla içeriden fethedeceği bir “Truva atı” olacaktı ya da Merkez Bankası üzerinde işçi sınıfı diktatörlüğü kurulacak ve emperyalizmin kalenin içine sızmasına engel olunacaktı. Küba ekonomisinin doktoru da tabii ki komünist olacaktı.
Mesela 126 ekonomist akademisyen; ekonomi politikasını yönetenleri asgari ücret artışlarında gerçekleşen enflasyon oranını dikkate almaya, gelir dağılımını da gözeten bütüncül bir ekonomi politikası izlemeye davet eden bir bildiri yayınladı. Okuyunca gözlerime inanamadım. Bildiri kaş yapayım derken göz çıkartmış. Asgari ücrete hedeflenen enflasyon oranında artıştan bahsederek milyonlarca asgari ücretlinin cebine elini uzatan hırsızın elini kırmak gerek. Tamam da bunun karşılığı “gerçekleşen enflasyon oranını dikkate almak” mıdır? Kaldı ki hangi enflasyondan bahsediyoruz? TÜİK mi? ENAG mı? İTO mu? TÜİK iki yıldır mahkeme kararlarına rağmen madde sepeti verileri açıklamıyorken, TÜİK’in manipüle edilmiş yani aslında “gerçekleşmemiş” enflasyon oranları gözetilerek zam yapılırsa bu alenen hırsızlığın devam etmesi demek olur. Hırsıza kapı göstermenin alemi var mı? Denebilir ki TÜİK meselesi çözülene kadar somut bir iyileşme talep edilemeyecek mi? Biz de soruyoruz: Bir-iki cümle ile “gerçekleşen enflasyon”un bugün Türkiye’de doğru dürüst ölçülmediği söylenemez miydi? Sonuçta ekonomist hocaların bu hatasını hiçbir komünist yapmazdı. Hocaların içinde pek çok komünist de var. Onlar da ekonomist değil komünist olarak meseleye yaklaşsalar, ekonomiye akademinin fildişi kulesinden değil işçi sınıfının gözünden bakma reflekslerini yitirmemiş olur ve bu duruma düşmezlerdi.
Hocalarımıza fazla yüklendik belki de. Çünkü ortada pek de üzerinde durulmadan imzalanmış bir bildiri var sadece. Ama “sosyalist” Türkiye İşçi Partisi’nin yayınladığı “Halk için Ekonomi Paketi” için böyle bir mazeret olamaz herhalde. Belgenin giriş bölümünde kırmızıyla altı çizilmiş şekilde “bu paket alanında uzman bir heyet tarafından hazırlandı” yazıyor. Ekonomiyi bir sınıf mücadelesi değil, uzmanlık alanı olarak görmek solun üzerindeki burjuva hegemonyasının tipik ve mükemmel bir ifadesi. Ama burjuva hegemonyası sadece bu ifadeyle kalmıyor paketin içeriğine de damga vuruyor.
Paket “ya hep ya hiç” gibi çok radikal görünümlü bir sloganla sunulmuş ama uzmanlarımız kapitalist sistemin kriz ve yoksulluk yaratan temel mekanizmalarına ilişkin hiçbir şey söylememeyi başarmışlar. Ekonominin hakim tepelerini tutan özel bankaların kamulaştırılmasını geçtik, bankacılık sistemi ile ilgili kamu bankalarının siyasi sebeple zarar ettirilmesinin eleştirisi dışında hiçbir şey yok. Kaldı ki bu eleştiri TÜSİAD’ın da eleştirisidir. TİP’in uzmanları özelleştirilmiş olan her şeyi yeniden kamulaştırmaktan bahsediyor. Ama yeni hiçbir şeyi kamulaştırmayı önermiyor. TİP’in hiçleri burada bitmiyor. Pakette emperyalizm kelimesi hiç geçmiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin emekçi halkın üzerindeki emperyalist boyunduruğun ana unsurları olan yabancı sermayeye, döviz piyasasına, dış ticarete ilişkin hiçbir şey söylenmiyor. Ne gümrük birliğinden çıkmak ne dış borcun reddi bunlardan da hiç bahsedilmiyor. Kapitalizm demek emek gücünün meta olması ve emek gücü piyasası demek. Emek gücü piyasası işsizlik demek. İşsizlik söz konusu olduğunda sosyalistler söze “işten atmak yasaklansın” diye başlar ve iş güvencesini savunur. TİP’in uzmanları iş güvencesinden hiç bahsetmiyor yerine istihdam yaratacağız diyor işsizlik sigortasından yararlanmayı kolaylaştıracağız diyor.
Bunlar gerçekçilik değildir, gerçeklikten kopmaktır. Halkı yoksulluğa ve sefalete iten mekanizmalara dokunmadan kısa vadeli bile olsa gerçekçi çözümler üretemezsiniz. Bu bilim değildir! Bu ekonomi bilimi kisvesi adı altındaki burjuva ideolojisine iman etmektir! Karl Marx’ın bilimsel sosyalizmini bırakıp kapitalizmi ezeli ve ebedi doğal düzen olarak gören Adam Smith’e bağlanmaktır. Kapitalizm büyük depresyon içinde ölüm döşeğinde kıvranıyorken kapitalizmin ebediliğine iman etmekten daha büyük yobazlık olamaz. O yüzden bugün ekonomist, bir doktora değil üfürükçüye benzemektedir. Bugün işçi ve emekçi sınıflar derdine derman arıyor. Kapitalizmin krizi ekonomistleri değil komünistleri çağırıyor. Biz elimizi kaldırıyoruz ve buradayız diyoruz!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2024 tarihli 182. sayısında yayınlanmıştır.