Devrim talimleri

Devrim talimleri

Dünyanın her yerinde insanların çoğunluğu bir gün gelip de sömürülen, ezilen, yoksullaşan halkın birleşip toplumun tepesine çökmüş alçakları devirebileceğine, yepyeni, kimsenin kimseyi ezemediği sömüremediği bir toplum kurabileceğine inanmamakta hemfikirdir. Üstelik son otuz-kırk yıldır yaşanan yoksullaşma, güvencesizleşme, güçsüzleşme göz önüne alınınca umutsuzluk alır başını yürür. Birileri çıkıp da, “Başta işçi sınıfı, bütün emekçiler ve ezilenler ayağa kalkacak, dünyanın altını üstüne getirecek” diye bir öngörüde bulunsa “hayal görüyor” diye dudak bükülür. “Devrim” dediniz mi, bu yazının tepesindeki fotoğrafta görülen, dünyanın en yüksek dağı Himalayalar’a tırmanmak kadar olanaksız görünür çoğunluğa.

Biz büyük değişim olanakları, devrim olasılıkları konusunda umutsuzlanan insanları anlıyoruz. Günlük yaşamın gailesi içinde, hayat biteviye aynı sorunlar etrafında dolanıp dururken insanın böylesine olağanüstü gelişmeleri hayal etmesi bile çok zordur. Üstelik, Türkiye’de hak arama yolunda hemen hemen bütün eylemler ağır bir polis baskısı ile karşılaşırken kimsenin bu tür mücadelelerin geniş kitlelere yayılacağı konusunda umut beslemesi kolay değil. Türkiye’de de dünyada da kimse bu tür devrimci mücadeleler ve bunların sonucunda toplumda büyük değişimler beklemiyor kısacası.

Ne var ki, işçinin emekçinin aydının öğrencinin sürekli karşılaştığı bir de Marksist bilim var. “Devrimler tarihin motorudur” denmiş. Kapitalist üretim tarzının miadını doldurmasıyla birlikte “bir toplumsal devrimler çağı açılır” denmiş. 20. yüzyıla bakıyorsunuz başından itibaren devrimle dolu. Kimi doğrudan kapitalizmi deviriyor, kimi sömürge yapılarını yerle bir ediyor. O yüzyılın başında biz de Türkiye’de iki devrim yaşamışız. Sonunda padişahlık bitmiş, cumhuriyet başlamış. Daha yüzüncü yıldönümünü yeni yaşadık.

Neden eskiden olmuş da şimdi olmayacak? Bu soruya cevap vermek, “devrim falan olmaz kardeşim” deyip duran babayiğit için bile zor. Eskiden de onun dedeleri “olmaz” demişler, bir bakmışlar olmuş. Marksizm sadece “devrimler tarihin motorudur” demiyor. Devrimin hangi koşullar altında patlak vereceğini de ortaya koyuyor. Devrimci durumlar ne zaman ortaya çıkar peki? Birincisi, “Yönetenler eskisi gibi yönetemediğinde”. Bu döneme 2008 yılında kapitalist dünyayı saran derin ekonomik buhranla, sık kullandığımız bir deyimle Üçüncü Büyük Depresyon kapitalistlerin başa çıkamadığı bir durum yarattığında zaten girmiş bulunuyoruz. Yönetenler çırpınıyor. Eskisi gibi yönetemediklerinin en sağlam belirtisi, ABD’den Brezilya ve Arjantin’e, İtalya ve Hollanda’dan Hindistan’a faşizmin başını kaldırmış olması.

Ama bir ikinci koşul da var: “Yönetilenler”, yani biz, yani siz, “eskisi gibi yönetilmek istemediğinde”. Bu, ilkinden daha çok zaman alıyor. Daha büyük sabır istiyor. Normal zamanlarda “yönetilenler” de “yönetenler”in siyasi etkisi altında olduğundan uzun sürebilen bir kopuş süreci yaşanmak zorunda. İşçinin emekçinin burjuva düzeninin savunucusu AKP’lerden, CHP’lerden, MHP’lerden, İyi Parti’lerden kopması gerekiyor.

Bunun olmasını da sağlayan maddi koşullar. İstisnai örnekler dışında devrimler hep koşullar artık kaldırılamayacak kadar ağırlaşınca, derin ekonomik krizlerde, savaşlarda ve sonrasında, dünya savaşlarının orta yerinde patlak vermiş. İşte şimdi o koşullar da oluşuyor. Ukrayna savaşını NATO, yani emperyalizm kışkırttı. İsrail’in bütün Ortadoğu’ya, yani Asya’nın batısına hâkim olması stratejisini emperyalizm (Trump’lar, Biden’lar) kışkırttı. Kahraman Filistin halkı buna isyan etti. 2022’de bir büyük savaş, 2023’te bir başka büyük savaş. Çin, emperyalizmin kendisinden geçmişte kopardığı Tayvan adası yoluyla kışkırtılıyor, aynen Rusya’nın Ukrayna aracılığıyla kışkırtıldığı gibi. 2024’te bir yeni savaş? 2025’te dünya savaşı?

Bilemeyiz. Tarihler bilinemez. Nasıl deprem bilimi deprem olacağını biliyor ama tarih veremiyorsa, devrimin bilimi de savaşları ve devrimleri öngörür ama tarih veremez. Bizim partimiz Devrimci İşçi Partisi, 21. yüzyılın başında, başkaları “tarih bitti” diye oyalanırken yeni bir dünya savaşının insanlığın gündemine girdiğini söyledi. 2016’nın başında Olağanüstü Kongre yaparak Üçüncü Dünya Savaşı’nın güncel bir tehlike haline geldiğini yazdı. Şimdi her an patlayabilir diyor. Öngörülerin hepsi doğrulanmışken, bu yenisini dikkate almamak doğru olmaz.

İşte daha şimdiden büyük halk kitleleri savaşa karşı sokaklara çıktı. Bu da devrimci durumun üçüncü koşulu Marksizme göre. Kitleler Ukrayna meselesinde kısmen ama sadece kısmen aldandı. Ezilen ülkelerde değil, emperyalist ülkelerde suçlunun Rusya olduğuna inandırıldı. Ama emperyalizm ile Siyonizmin ittifak ederek Filistin’e uyguladığı mezalime karşı bütün dünya ayağa kalktı. Emperyalizmin öncü güçleri ABD ve İngiltere bile çığ gibi büyüyen gösterilerle sarsılıyor. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri saymaya bile gerek yok, o daha kolay anlaşılır. Bütün kıta Avrupası, Latin Amerika, hükümeti İsrail’i destekleyen dev Hindistan’ın halkı, her yerde halk Filistin’in arkasında.

Tabii devrim değil bu. Devrimci yükseliş bile değil. Ama yükseliş. Başka bir halkın yaşadığı felaket için böylesine öfkelenen insanları, yarın kendi halkı, kendi sosyal sınıfı, kendi ailesi tehdit altına girdiğinde nasıl durduracaksınız? Devrimin ön işaretleri belirdi. Hazırlanmak gerekiyor. Deprem çantası hazırlayan çok. Devrim örgütü hazırlayan yok. Günü gelince “ah, ne yaptık” dememek için hazırlığa girişmek gerekmez mi?

Devrim, dedik, insanlara Himalayalar’ın tepesine çıkma kadar zor görünüyor. Bir daha bakın tepedeki resme. “Yok ya buraya çıkılır mı?” dersiniz. İşin bilimini, tekniğini öğrenmemişseniz. Ama geçen hafta üç dağcı buraya çıktı. Bu taraftan ilk defa fethediliyormuş Himalayalar. Onun resmine de aşağıda bakın.

Marx ne demişti? “Bilime giden düz bir yol bulunmuyor ve yalnızca onun dik patikalarını tırmanmaktan çekinmeyenler, aydınlık doruklarına ulaşma şansına sahiptir.”

dik patikalarını

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2023 tarihli 171. sayısında yayınlanmıştır.