DİP'in Çatı Partisi kuruluş çalışmalarına ilişkin bildirisi: Üçüncü Cephe için iltihak değil ittifak gerek!

Çatı Partisi’nin ortaya koyduğu manzara, bir ittifak değil sosyalistlerin Kürt hareketine iltihakı manzarasıdır. Bunun ne Kürt halkına ne de işçi sınıfına faydası olmayacaktır. İhtiyaç duyulan hâlâ işçi sınıfına yüzünü dönmüş sosyalistlerin ezilen Kürt halkıyla bir ittifakı ve burjuvaziden bağımsız bir Üçüncü Cephe’nin kurulmasıdır. Çatı Partisi mevcut yapısı ve yönelişiyle bu yolda atılmış bir adım değildir.

2011 seçimlerinden sonra Türkiye sosyalist hareketinin çeşitli kesimleriyle Kürt hareketi, Çatı Partisi adı altında bir siyasi kümelenme yoluna girmiştir. Seçimlerde oluşturulan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku bu girişimin temel taşlarını döşemiş, seçimlerden sonra oluşan meclis grubu ise çatının temel direğini oluşturmuştur. Bu partinin kuruluş çabalarına Devrimci İşçi Partisi (DİP) de davet edilmiştir.

 

Devrimci İşçi Partisi sosyalist hareket ile Kürt hareketinin ittifakını, işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin burjuvazinin farklı kanatlarından bağımsız bir cephe oluşturabilmesi adına öteden beri savunmuş bir harekettir. Ancak bugün gerek Blok’un gerekse de Çatı Partisi girişiminin, savunduğumuz ittifakın potansiyel bileşenlerini kapsamakla birlikte Üçüncü Cephe’yi oluşturabilecek bir siyasi perspektife ve bu tür bir cephenin gerektirdiği örgütsel yapıya sahip olmadığını görüyoruz.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun siyasi zaafları 2011 seçim bildirgesinde billurlaşmıştır. Bu bildirge Kürt sorununun barışçı ve adil bir çözümü etrafında oluşturulmuş ve yaşanan sürecin analizinde ve çözüm önerilerinde sınıf çatışmasını tamamen perspektif dışı tutmuştur. İşçi ve emekçilerin sorunlarını yüzeysel olarak ele alan bu siyasi yaklaşım, bir bütün olarak işçi sınıfına yönelmek yerine ekonomik ve demokratik bazı sorunları, oy isteyen her partinin getireceği ölçüde gündeme getirmekle yetinmiştir. Emperyalizme karşı mücadele görevleri geri planda kalmış, AB yönelişi anti-emperyalizmi gölgelemiştir. Tüm perspektifi yeni sivil ve demokratik bir anayasanın “hep birlikte”(şüphesiz ki burjuvazinin liberal ve demokratik kesimleriyle birlikte) yapılmasını amaçlayan bir anayasacılık çerçevelemiştir.

Bu siyasi perspektif sosyalistleri ve Kürt hareketini yan yana getirerek bir Üçüncü Cephe için siyasi ağırlık merkezi oluşturacak yerde hepsini birden burjuvazinin güya demokrat kanatlarına yedekleme potansiyeli göstermektedir. Bugün Çatı Partisi de bu seçim bildirgesinde ifadesini bulan siyasi perspektif çerçevesinde kurulmaktadır.

Bildirge sadece siyasi perspektif açısından değil, ideoloji ve program meselelerinde de sosyalist hareketin Kürt hareketinden farklılıklarını siliyor, sosyalistlerin programatik ufkunu “demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü paradigma” ile kapatıyor.

Seçimler sonrasındaki durum, her şeye ışık tutuyor: burjuvazinin sınıf saldırısını yoğunlaştırdığı, kıdem tazminatlarının kaldırılması gibi ağır bir saldırının bizzat TÜSİAD gibi sermaye örgütleri tarafından dayatıldığı bir süreçte, bunlarla “hep birlikte” anayasa yapmak ne anlama gelir? “Kıdem tazminatında mücadele ederiz, anayasada ittifak yaparız” da denemez. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun kullandığı terimle, burjuvazi yeni, “sivil” ve “demokratik” anayasanın bir “ekonomik anayasa” olmasını, yani neoliberal saldırıyı cisimleştirmesini istiyor çünkü. Böyle bir durumda, bu yöneliş sıradan taktik bir hata, görmezden gelinebilecek bir yanlış olarak değerlendirilemez.

Olması gereken, yüzünü sınıfa dönmüş olan sosyalistlerin, sınıfı bölen ve zayıflatan şovenizmin etkisini kıracak bir mücadeleyi yükseltmeleri ve işçi sınıfıyla ezilen Kürt halkı arasında sağlam bir köprü kurmalarıdır. Bu yolun mümkün hatta kaçınılmaz olduğunu Tekel direnişi göstermektedir. Sınıf mücadelesinin farklı uluslardan işçileri nasıl kaynaştırdığı ortadadır. Ancak ulusal mücadeleyi merkezine almış ve işçilerin meselesini sınıf mücadelesi olarak değil yoksulluk ve demokrasi yokluğu olarak gören anlayışın işçileri, emekçileri ve ezilenleri birleştirmesinin de olanaksızlığı görülmelidir.

Çatı Partisi’nin ağırlık oluşturabileceği en önemli sınıfsal alan sendikalardır. Oysa KESK’te yaşananlar ortada ittifaktan eser olmadığını, yine Kürt hareketinin taktik manevralarının sorgusuz sualsiz herkesi bağladığını göstermektedir. Eğitim-Sen ve KESK’te Kürt hareketinden emekçiler, ÖDP, CHP, Halk Cephesi ve Halkevleri ile ittifak yaparak, Levent Tüzel’in başkanlığını yaptığı EMEP’in ve Ertuğrul Kürkçü’nün önderliği içinde yer aldığı SYK Parti Girişimi’nin yönetici organlarda yer almasını engellemiştir. Kürt sorununda sosyalistlerden şartsız, koşulsuz, eleştirisiz destek bekleyen ve alan Kürt hareketi sınıf içinde müttefiklerine aynı desteği vermek bir yana Çatı Partisi’nde bir arada olduğu grupları dışlamakta beis görmemektedir. Üstelik tüm bunlar Levent Tüzel ve Ertuğrul Kürkçü gibi isimlerin Çatı Partisi’nin eş başkanlığı için isimlerinin konuşulduğu bir ortamda gerçekleşmektedir.

Kürt halkının yanındayız, ama Kürt hareketine iltihak etmeyiz!

Tüm bu siyasi gerekçelerle Devrimci İşçi Partisi, Çatı Partisi’nde yer almayacaktır.

Elbette ki Kürt halkı ve hareketi üzerindeki baskılara karşı mücadelede de, Kürt halkının özgürleşme çabasında da eskiden beri olduğu gibi onların yanında olacaktır. Elbette Çatı Partisi ve onu oluşturan bileşenlerle dayanışma ve mücadele amacıyla eylem birliği içinde olacaktır. Ancak bağımsız sınıf politikasını tam bir berraklık içinde ve ısrarla savunmaya devam edecektir.

Bu politikaların Çatı Partisi içinde yer alarak savunulmasına imkân yoktur. Çünkü sosyalistlerin kendi anlayışlarını ve renklerini katmaya çalışmaları sistematik olarak dışlanmaktadır. Ortada bir ittifaktan çok, sosyalistlerin Kürt hareketine iltihakı vardır. Çatı Partisi’nin adı şimdiden Demokratik Ulus Kongre-Partisi olarak ifade edilmeye başlanmıştır. Daha önce de fiilen Blokun adından Emek kelimesi silinmiş Demokrasi ve Özgürlük Adayları olarak propaganda yapılmıştı. Sosyalistlerin sınıf sorunlarına bakışının ulusal hareketten farklı olması doğaldır. Ancak Çatı Partisi’nin liberal demokrat aydınları da kapsayacak şekilde (Ahmet Altan ve Yasemin Çongar isimleri zikredilerek) geniş tutulmasının Kürt hareketinin temsilcilerinden önce Blok içindeki sosyalistler tarafından dile getirilmesi ve süreçte yer alan diğer sosyalistlerin buna eleştiri getirmeyişi Kürt hareketinin taktik manevralarının eleştirisiz biçimde Blok’un ve Çatı Partisi’nin politikaları haline geldiğini göstermektedir. DİP Blok’tan ayrılırken de ifade etmişti: Burada yapılan yanlışta sorumluluk Kürt hareketinden de çok sosyalist hareketindir.

Çatı Partisi’nin ortaya koyduğu manzara, bir ittifak değil sosyalistlerin Kürt hareketine iltihakı manzarasıdır. Bunun ne Kürt halkına ne de işçi sınıfına faydası olmayacaktır. İhtiyaç duyulan hâlâ işçi sınıfına yüzünü dönmüş sosyalistlerin ezilen Kürt halkıyla bir ittifakı ve burjuvaziden bağımsız bir Üçüncü Cephe’nin kurulmasıdır. Çatı Partisi mevcut yapısı ve yönelişiyle bu yolda atılmış bir adım değildir.

Devrimci İşçi Partisi, Türkiye işçi sınıfına Leninist, yani devrimci ve enternasyonalist bir önderlik inşa etmek üzere bütün gücüyle mücadele edecektir. Kürt halkının gerçek müttefiki, böyle bir partinin yönlendirebildiği bir işçi sınıfı olacaktır.

3 Ağustos 2011

Devrimci İşçi Partisi