Geldi çattı ahir zaman
Doğrusu kıyametin kopacağını biz de biliyoruz. Çünkü dünya tam bir çürüme yaşıyor ve adına kapitalizm denilen kokuşmuş bir düzenin kıyameti yaklaştı. Tellallar bir yere kadar kandırabilirler sahte felaket korkutmacalarıyla. Kopacak gerçek kıyametin alametleri ise meydanda: Kapitalistler, barbarlığın efendisi Deccallardır, sermaye devletinin uşağı devletler ve çanak yalayıcı politikacılar Yecüc Mecüclerdir. Özgürlük mücadelesi veren halklar, sömürülen işçiler ve ezilenlerin sesi ise devrimleri haber veren Sur’a üfleyiştir.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile,
kendi kendilerin reddü inkâr edile,
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
Duyuldu uykusundan uyandığı zincirinden
başka kaybedecek şeyi olmayan devin.
Nazım Hikmet-ALÂMETLER SURESİ
2000’li yılların başından beri, dünyaya Marduk (Nibiru) adındaki varsayımsal gezegenin çarpacağı korkusunun salınması ile koparılan kıyamet yaygarası, Marduk yüzünü göstermeyince, zamanında gelişmiş bir astronomi bilgisine sahip Mayaların, 5 bin 200 yılda bir çevrime uğrayan takviminin 21.12.2012’de bittiği, buradan hareketle de kıyametin bu tarihte kopacağı komedisi üzerinden devam ediyor. Bu arada, Vatikan’dan İsa’nın doğum tarihinin yanlış hesaplandığı, 2012 yılının çoktan geçmiş olduğu, İsa sanıldığından 6-7 yıl önce doğduğundan esasen 2018 yılını yaşadığımız açıklaması gelince yüreklere biraz su serpildi! Demek ki Maya takviminin bitişi çoktan atlatılmış, kıyamet kopmamıştı. Buna rağmen ortalık, dünyanın pek çok yerinde, Vatikan’ın bu “ferahlatan” açıklamasıyla yetinmeyen ve 21 Aralık’a kadar yiyecek istiflenmesi çağrısı yapanlarla dolu. Hatta yakın zamanda Guatemala'da yapılan kazılarda daha eski ve üstelik 21 Aralık 2012 tarihinden daha ilerisini gösteren bir Maya takvimi bulundu ama nafile, bekleyiş sürüyor.
National Geographic isimli televizyon kanalında yayınlanan “Kıyameti Bekleyenler” adlı program ortalama Amerikalıların kıyamet günü için yaptığı hazırlıkları gösteriyor. “Kıyamet günü pazarı” oluşmuş bile, market zincirleri, “kıyamet koptuğunda yanınızda olması gerekenler listesi” çıkarmış, bir sürü eşya satıyor. Tabii Türkler de bu pazardan nasibini aldı ve Mavi Enerji Grubu adlı bir organizasyon grubu, İzmir Şirince’yi, kıyametten etkilenmeyecek yer ilan etti. Aralık ayından çok önce pansiyonlardaki tüm odalar tutulmuş bile. Beklenti ise Mesih’in gelmesi ve kıyamet günü Şirince’de saklananları kurtarması!
Böyle söylentilerin zaman zaman çıkmasına alışkınız elbet. Kıyametle ilgili mitleri inceleyen bir ilahiyat dalı bile var: eskatoloji. Yunanca son anlamına gelen “eschatos” sözcüğünden türüyor. Dünyanın sonuna ve kıyamete ilişkin, insanoğlunun kendisinin yarattığı Nuh Tufanı gibi mitler, hikâyeler, söylenceler bilinçlerde çok önemli bir yer tutuyor. Bu efsanelerde, genelde bir sonsuz döngüyle yaratılan dünya, yok ediliyor ve sonra tekrar yaratılıyor. Tüm bunlara, zaten dinsel olarak yerleşmiş, yaygınca bilinen ve ahir zamanda yani zamanın sonunda ortaya çıkması beklenen işaretler ekleniyor: Savaşlar, depremler, cinayetler, seller vs. Ve sıra son dönemde Ortadoğu’nun kaynamasıyla birlikte yine şişirilmeye başlanan, günlerdir Türk televizyonlarında da tartışılan Mehdi-Mesih beklentisi ekleniyor. Yığınların kötülerden kurtulma isteği o kadar büyük ki, kurtarıcı inancı da gitgide körükleniyor. Ezilenler çaresizlik içinde acılarını dindirecek kahramanı beklesinler isteniyor.
Haliyle bu zeminde, bir kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağı, ya da uzaylıların belli bir tarihte dünyaya inip bedenlerimize yerleşeceği, kutsal kitaplardaki kehanetlerin gerçekleşmekte olduğu hatta firavun mumyalarının bile uyanabileceği gibi korkular yayılmakta zorlanmıyor. Bunlardan en kazançlı çıkan sektörlerden biri de Amerikan sineması oluyor ve kıyamet alametleriyle ilgili yüzlerce film yapılıyor. Bu filmlerde genelde dünyayı kurtaranlar Amerikalı “kahramanlarımız” oluyor ve izleyenler onlara müteşekkir vaziyette, “Yüce gönüllü Amerikalıların teknolojisi olmasa halimiz nice olur” diyerek şükranla doluyor.
Perde arkası
Giderek derinleşen büyük bir ekonomik krizle boğuşan dünya kapitalizmi, ideolojik bir kriz de yaşıyor. Böyle bir dönemde bocalayan kapitalistler ve burjuva ideologları doğaüstü varlıkları kutsamak, mistik olanı güçlendirmek ve kitleleri çıkışsızlığa hapsederek kapitalizmin sonsuz varlığına inandırmak, gelecek özgür günler düşüncesinden uzaklaştırarak kör inanışların pençesine düşürmek amacıyla kıyamet söylemine iyice sarılmış durumda. Sınıflı toplumların tarihinde, egemenlerce bu yola başvurmak olağanlaşmıştır. Emperyalist kapitalizmin emekçileri cenderesine sıkıştırdığı yoksulluk, savaş ve ölümler, bu vicdanı rahatlatan inanışların desteğiyle sürdürülüyor. Düşünün bir, sürekli tufan olacaksa kurtuluşun ne önemi kalır ki? Ve bu yolla kapitalizm kitleler üzerinde sürekli korku üretiyor. Sınıfsal çelişkilerin çözümsüzlüğüne paralel olarak örgütlü bir isyanla karşılaşmaktan korkan kapitalizm kıyamet senaryolarını her geçen gün artırırken, dinsel açıdan da buna yorumlar getirilip dinin hala bir ihtiyaç olduğunun hissettirilmesi, buna dair televizyon programlarının yapılması, kitaplar yazılması, falcılıktan ve kehanetlerden medet umulması, insanı ölümün soğuk nefesiyle ve yok olma düşüncesiyle kuşatıyor. Denize düşen de yılana sarılıyor ve çıkarılan sonuçla beslenen, var olan devletin ne kadar gerekli olduğu, aksi halde ortaya çıkacak olan kaosla başa çıkılamayacağı düşüncesi oluyor. Böylece mülksüzlerin, ezilmişlerin kontrolü daha da kolaylaşıyor.
Doğrusu kıyametin kopacağını biz de biliyoruz. Çünkü dünya tam bir çürüme yaşıyor ve adına kapitalizm denilen kokuşmuş bir düzenin kıyameti yaklaştı. Tellallar bir yere kadar kandırabilirler sahte felaket korkutmacalarıyla. Kopacak gerçek kıyametin alametleri ise meydanda: Kapitalistler, barbarlığın efendisi Deccallardır, sermaye devletinin uşağı devletler ve çanak yalayıcı politikacılar Yecüc Mecüclerdir. Özgürlük mücadelesi veren halklar, sömürülen işçiler ve ezilenlerin sesi ise devrimleri haber veren Sur’a üfleyiştir.
Kıyamet alametlerinden birinin de “cariyelerin efendilerini doğurması” olduğuna inanılır. İşte bu binlerce yıldır emeğine el konulanların yaptığı şeydir zaten. Onlar nasırlı elleriyle efendilerini tekrar ve tekrar doğururlar ve efendileri de onları. Sınıflı toplumların kıyameti koptuğunda ise her ikisi de yok olmaya başlayacaklar. Ve küllerinden dirilen Anka kuşu gibi insanlık özgür olarak yeniden doğacak.