Kaderimiz değil, katilimiz bir

Birbirinden binlerce kilometre uzakta, birbirini hiç tanımayan iki insan neredeyse tam altı ay arayla gece yarısı çıkan yangında yaşamını yitiriyor. Ama iki yangında yitip giden sadece iki değil, 132 can! 11’i 11 Mart’ta İstanbul Esenyurt’ta bir alışveriş merkezinin inşaatında, 121’i 24 Kasım’da Bangladeş’in başkenti Dakka’da bir tekstil fabrikasında çıkan yangında… 11’i İstanbul’un karında kışında kaldıkları derme çatma çadırda acil durumda çıkabileceği ikinci bir kapı olmadığı için, 121’i Bangladeş’teki yedi katlı fabrikanın yangın çıkışı olmadığı için ölüyor… 132 işçi aynı kaderi paylaşıyor. Nasıl oluyor bu? Nerde kesişiyor Bangladeş’teki tekstil işçisi ile Esenyurt’taki inşaat işçisinin kaderi?

Peki, sadece onlar mı kader birliği yapanlar? Bangladeş’te 121 işçinin öldüğü yangından sadece iki gün sonra başka bir tekstil fabrikasında daha yangın çıkması nasıl bir tesadüf? Bunlar nasıl önlenemez felaketlerdir ki Bangladeş’te 2006’dan bu yana 500’e yakın işçi fabrika yangınlarında yaşamını yitirsin! Ya da aynı yangınlardan biri gelsin Aralık 2005’te bir gece Bursa’da fabrikaya kilitlenen beş kadın işçinin canını alsın!

Her zaman yangın mı sebep oluyor ekmeğinin peşindeki gencecik insanların yaşamlarının sona ermesine? Hayır, bazen de işçilerin kaderi 300 ton ağırlığında ve 20 metre çapında bir amonyak tankı kapağının altında kalmak. 22 Kasım’da Samsun Eti Bakır İşletmesi’nde beş işçinin yaşamını yitirdiği, 11 işçinin yaralandığı olayda olduğu gibi. Samsun Eti Bakır İşletmesi’nin sahibi Cengiz Holding. Bu isim daha önce de karşımıza çıkmamış mıydı? Tarih 24 Şubat, yer Adana. EnerjiSa’nın baraj inşaatında taşeron olarak çalışan Cengiz Holding’e bağlı Cengiz İnşaat’ın 10 işçisi baraj kapağının patlaması sonucu sulara kapılıyor ve boğularak can veriyor. Tıpkı 8 Eylül 2009’da İstanbul’da boğularak ölen sekiz kadın işçi gibi. Bu kez sel sularına kapılan, servis yerine işçileri taşıyan kapalı kasa kamyonet. Aracın içinden çıkamadıkları için sekiz kadın işçi ölüyor.

Şimdi bir kez daha hatırlayalım. Neden yaşamını yitirmiş bu işçiler? Fabrikadaki elektrik tesisatı iyi olmadığı için… AVM inşaatındaki elektrik kaçağı nedeniyle… 300 tonluk kapağı taşıyan vinç halatı ağırlığı taşıyamayıp koptuğu için… Baraj kapağı patladığı için… Araç sel sularına kapıldığı için… Hepsinin bir nedeni var elbette. Ama asıl sorulması gereken soru şu değil mi? Bugün insanoğlu için bu nedenlerin hangisinin önüne geçmek mümkün değildir? Pekâlâ, hepsinin önüne geçilebilirdi. Uzay çağı, bilgi çağı, adına ne derseniz teknolojinin sürekli yeni zirvelere taşındığı bir dünyada kim bu ölümlerin sorumlusu?

Katil sermayedir, kapitalistlerdir! Katil düpedüz cinayet olan ölümlere iş kazası diyen sermayenin hukuk sistemidir. Teknolojiyi esas olarak kâr için kullanan, bırakın uzay teknolojisini, basit maskeleri ve korunma ekipmanlarını bile işçiden esirgeyen tek tek kapitalistlerdir katiller. Bu katiller dünyanın her yerinde kârlarına kâr katmak için kan döküyorlar. Sadece iş cinayetlerinde ölenler değil. Yavaş yavaş öldürülenler, silikozise, kansere, çeşitli iç hastalıklarına mahkûm edilenler de kapitalizm adlı seri katilin kurbanlarıdır. İşçiler katillerini asla unutmamalı, afet, kader, takdiri ilahi deyip katillerini aklamamalı, hesap sormalı, cezalandırılmalarını sağlamak için mücadeleyi yükseltmelidir.

Bu cinayetler bir gün bitecek ama ne denetimlerin arttırılmasıyla ne de işçilerin eğitilmesiyle. İşçilerin ürettiği metaların değil işçilerin kendisinin hâkim olduğu bir dünya kurulduğunda.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2012 tarihli 38. sayısında yayınlanmıştır.