İşçinin tek sorumluluğu evde ekmek bekleyenleredir! Yapacağı fedakârlık sadece iş aş hürriyet içindir!

levent dölek

Toplu sözleşmelerde ve her türlü ücret zammı pazarlığında patron tarafı işçilerden ekonominin, sektörün, şirketin durumunu gözetmelerini ister, patron temsilcileri neredeyse gözleri buğulu kara tablolar çizer ve iş her zaman işçiden fedakârlık talep edilmesiyle sonuçlanır. Açık ve net! Üretimin toplumun ihtiyaçları için değil de bir avuç patronun kârı için yapıldığı bu düzende işçinin ekonominin de, sektörün de, şirketin de durumunu gözetmek diye bir görevi ve sorumluluğu yoktur. Böyle bir ahlaki yükümlülüğü de söz konusu değildir. İşçinin çalışmaktaki gayesi evine ekmek götürmektir. Varsa bir sorumluluğu o da evdekileredir. Bu durumda işçilerin gözeteceği durum çarşıda pazarda artan fiyatlar, arşa çıkan kiralar, eğitim ve sağlık masraflarıdır.

Ekonominin genel durumunun hiç önemi yok değildir elbette. Ama bu sadece işçinin mücadeledeki pazarlık gücüyle alakalıdır. İşçi üretimin canlı olduğu dönemde üretimden gelen gücünü kullanarak daha çok kazanım elde edebilir. Tersi durumda ise işçilerin rekabet gücü göreli alarak azalır. Ama bu bizim mücadele stratejimizle ilgilidir, hangi yolu izleyeceğimiz, hangi eylemi hangi sertlikte uygulayacağımız bizi ilgilendirir. Hiçbir koşul ve şart altında işçilerin, patronların buğulu gözlerinden etkilenip de haklarından vazgeçmesi beklenemez. Zaten patronlar da fedakârlık falan istememektedir aslında. Düpedüz tehdit ederler. Ya sefalete mahkûm olur, açlığa talim edersiniz ya da kapıyı gösteririz demektedirler.

4 Eylül günü MESS grup sözleşmesinde iki taslak açıklandı. Birini Türk Metal Genel Başkanı Uysal Altundağ, diğerini DİSK Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Özkan Atar açıkladı. Bunlardan sadece biri metal işçisinin taslağı idi. O da Birleşik Metal-İş’in açıkladığı taslaktı. Bunu Birleşik Metal-İş Türk Metal’den 23 puan daha fazla zam istedi diye söylemiyoruz. Esas mesele başka. Özkan Atar açıklamasında ayrıntılı şekilde açlık sınırının 25 bini geçtiği, yoksulluk sınırının 90 bine dayandığı koşullarda işçilerin yaşadığı geçim sıkıntısından, fahiş kira artışlarından, TÜİK’in enflasyon rakamlarını manipüle etmesi dolayısıyla yaşanan kayıplardan, vergi yükünün ağırlığından bahsederek taleplerini gerekçelendirdi. Uysal Altundağ ise daha önce hiç görülmedik seviyede bir dalkavukluk gösterisi, alkışlar, sloganlar ve tezahüratlar eşliğinde zorlukla yapabildiği konuşmasında tek kelimeyle bunlara değinmedi. Sadece rakamları açıkladı. Salondaki dalkavukluk şovuyla konuşması kesilmeseydi tüm konuşma en fazla 2-3 dakika sürecekti.

Uysal Altundağ’ın tepki çekeceğini bildiği taslak için gerekçesini “ayakları yere basan taslak” ifadesiyle sundu. Ayakları yere basmaktan kasıt gerçekçi olmak ise söz konusu rakamların işçinin gerçeği ile uzaktan yakından alakası yoktu. Bir de “İşçilere sorduk, hiçbir yerde olmayan sendikal demokrasiyi işlettik” diye palavra sıkıyor. Bırakın işçiye sormayı Türk-İş’in resmî açıklamalarına dahi baksalar, Türk-İş’in ortalama meyve sebze fiyatları artış oranını yüzde 82 olarak açıkladığı bir ortamda ar eder, taslaklarını dürer ceplerine koyup giderlerdi. Ama bu taslak işçinin değil MESS’in taslağıydı. Türk Metal, işçinin temsilcisi olarak değil MESS’in işçiler arasındaki ajanı olarak o taslağı açıklıyordu. Uysal Altundağ, Ergün Atalayların Ali Yalçınların oynadığı oyunu tamamlamak için kürsüye çıkmıştı.

Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda Türk-İş “geçinemiyoruz zordayız” sloganıyla mitingler yapıyordu. Bu mitingler en sonunda 100 binden fazla işçinin Ankara’da toplandığı bir büyük gösteriye kadar varmıştı. İşçi sınıfı bir büyük gövde gösterisi yapıyordu ama Türk-İş bürokrasisinin amacı geçinebilecek ücretler için bu gücü arkasına almak değil bu gücün gazını almaktı. Çünkü Mehmet Şimşek (namıdiğer İngiliz Mehmet) enflasyonla mücadelenin yükünü işçiye yıkmak için Orta Vadeli Program’daki hedeflenen enflasyona göre yani yüzde 16-26 arasında zam yapılmasını dayatıyordu. Nitekim 2025’e yüzde 30 asgari ücret zammı ile girdik. Bu zam TÜİK’in makyajlanmış 2024 yılı gerçekleşen enflasyonunun yani yüzde 44,38’in dahi çok altındaydı. ENAG ise 2024 enflasyonunu yüzde 83,40 olarak açıkladı.

İşçi sınıfı geçim zorluğunu daha da ağır yaşarken Temmuz’da ara zam beklentisi de gerçekleşmedi. Türk-İş yönetimi gaz alma faaliyetinden direkt satış moduna geçti ve kamu işçilerine yüzde 24+11’lik sefalet dayatmasını sineye çekti. Peşinden Memur-Sen ve Türkiye Kamu-Sen’in nezaretinde kamu emekçilerine yüzde 11+7’lik dayatma geldi. Açıkça işbirlikçi sendika yönetimleri, işçinin taleplerinin değil İngiliz Mehmet’in işçi emekçi düşmanı Orta Vadeli Programı’nın gereğini yaptı. Zamlar bu şekilde OVP’nin hedeflenen enflasyonuna doğru çekilirken peki enflasyon ne oldu? Yaza girilirken TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla bile OVP hedefini zaten aşmış olan enflasyon, Ağustos itibarıyle yüzde 30’u da yani yılbaşında asgari ücrete yapılan zammı da geçti.

Şimdi sırada son büyük muharebe var. O da Türkiye sanayisinin kalbinde 150 binden fazla metal işçisinin MESS’le hesaplaşması. Asgari ücrette ve kamu işçilerinin sözleşmesinde Türk-İş’in, kamu emekçilerinin sözleşmesinde Memur-Sen’in oynadığı role şimdi de Türk Metal soyunmuş halde. Türk Metal daha taslakta zam talebini ortalama yüzde 35’e çekerek en baştan beyaz bayrağı çekti. Ama son sözü metal işçisi söyleyecek. Hangi sendika üyesi olursa olsun metal işçisinin nezdinde Türk Metal’in taslağı açıklandığı gibi çöp olmuştur. Ortada tek taslak vardır o da Birleşik Metal’in açıkladığı taslaktır. Tüm metal işçileri ayrı gayrı demeden bu taslağa sahip çıkmalıdır. Kimin ayakları yere basıyor kimin ayakları yerden kesiliyor Nazım’ın dizelerindeki gibi metal işçisi bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman belli olacak.,

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2025 tarihli 192. sayısında yayınlanmıştır.