Bir yükselişin eşiğinde

Bir yükselişin eşiğinde

Ekim ayının sonunda Eğitim-Sen Gebze Şubesi’nin düzenlediği, Birleşik Metal Gebze 1 No’lu Şube’nin ev sahipliği yaptığı “Kapital Neden İşçi Sınıfının El Kitabıdır?” konulu eğitim toplantısı üzerinde sosyal medyada epey duruldu. Biz o toplantının konuşmacısıydık. Ağzına kadar dolu olan bir salonda çoğunluğu kol işçisi, bir kısmı da kafa emekçisi olan kardeşlerimizin, etkinliği üç saat süre boyunca pürdikkat dinlemiş olması bize büyük sevinç verdi. Tartışma bölümünde salondan yapılan katkılar günümüzün en önemli sorunlarını gündeme getirdi. İşçilerle aralarda paylaştığımız düşünce ve duygular da cabası. MKB Rondo ve Mersen grevlerinden katılımcıların varlığı ise ayrı bir tat kattı toplantıya.

Toplantının bu kadar başarılı geçmesi, konuşmacı ile salonun arasında bu kadar güzel bir diyalog kurulması bir tesadüf müydü? Sonuçta nice okumuşun başını yaran bir kitap anlatılıyordu. Marx’ın Kapital’i! Bu kitaba böyle bir ilgi ve anlatılanları böylesine güzel kavrayış kolay kolay görülen bir şey değildir. Nasıl oldu bu? Neden?

Biz kendi fikrimizi söyleyelim. İşçi arkadaşlarımızın gözünde bir kıvılcım, sesinde bir gürlük, toplantının konusuna ilgisinde bir sahiplenme gördük biz o gün. Türkiye işçi sınıfının, sınıf mücadelelerinde bir yükselme döneminin eşiğine gelmiş olduğuna dair bir işaretti bizce o toplantıda yaşananlar. Toplantının başarısının nedeni o salonun dışında yatıyordu.

Gözümüzü o “dışarıya”, fabrikalara, grev çadırlarına, sokaklara, meydanlara çevirelim.

  • Son aylarda çok militanca verilen mücadelelere tanık olduk. Polonez et ve Fernas maden işçileri öne çıkıyordu ama mesela daha önce Gaziantep’te tekstil işçilerinin kararlı sesini de duymuştuk.
  • Gaziantep demişken, Anadolu’nun geleneksel olarak işçi eylemi yaşamayan bazı kentlerinde de (Karaman gibi muhafazakâr bir ilde bile!) eylemler yapılmaya başladı.
  • Grev ve direniş eylemleri eskisine göre birbirleriyle çok daha fazla dayanışma gösteriyor. İşçiler sorunun bir işyerinin değil bir sınıfın sorunu olduğunu kavrıyor. Çok yakın olmayan coğrafyalar (mesela Gebze ile Çatalca) arasında da ziyaretler artıyor.
  • Dayanışma sendika farkının, hatta konfederasyon farkının duvarlarını yıkmaya başladı. Türk-İş’ten Tekgıda-İş ile DİSK’ten Birleşik Metal kardeş gibi oldular.
  • Sadece işçiler değil sendikalar da sınır tanımıyor. En son Türk-İş Tekgıda-İş Polonez Bifet eylemi ile DİSK Nakliyat-İş McDonald’s eylemi ardı ardına yapıldı. Bu iki sendikanın dışında Türk-İş’in Petrol-İş (Tarkett) ve Selüloz-İş (MKB Rondo) sendikaları da katıldı eyleme. Bizim salonda ise KESK de vardı, başı çekiyordu.
  • Aşağıdan gelen basıncın etkisiyle Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Konfederasyon yöneticileri bir araya gelerek diplomatik bir birlik gösterisi yapmaya mecbur kaldılar. Ama bu bir türlü ortak eylem kararına dönüşmüyor.
  • Öte yandan, DİSK çeşitli şehirlerde kendi ölçülerinde eskisine göre daha güçlü eylemler düzenliyor. Türk-İş ise daha önceki Zonguldak ve Çerkezköy mitinglerinden sonra Ankara’da son dönemin ölçülerine göre göz kamaştırıcı bir miting düzenledi.

Ama iş artık bütün bunların da ötesine taşmaya başladı. Başta Polonez işçisi olmak üzere mücadeleye giren işçiler sadece kendi işyeri sınırlarını aşarak sınıf kardeşleriyle dayanışma içine girmiyor, yüzünü işçi sınıfının günlük ekonomik mücadelesinin dışında doğrudan politik mücadelelere, hatta uluslararası mücadelelere dönüyor, tavır alıyor.

Filistin halkının yaşadığı etnik arındırma ve soykırım elbette bunların başında geliyor. Bu, son günlerde, Filistin halkını Siyonist İsrail’e karşı savunduğu için Fransız emperyalizminin hapishanelerinde 40 yılını dolduran Lübnanlı tutsak Corç İbrahim Abdullah’ın salıverilmesi için dayanışma eylemine de dönüşüyor. Polonez işçisi aynı zamanda kendisiyle dayanışma gösterirken Kürtlerin ve Filistinlilerin yaşadıklarına da karşı çıkmış olan ve bu yüzden faşistlerden ölüm tehdidi alan yoldaşımız avukat Şiar Rişvanoğlu’na da sahip çıkıyor.

İşte bu, öncü işçi bilincidir. Sınıf bilincinin siyasi düzeye sıçramış örneğidir. Salona geri dönelim artık. O salonda sendika hakkını işgalle, direnişle, fiili grevle almış Chen, HT, Smart Solar işçileri vardı. O salonda bugün biri iki ayı, öteki altı ayı aşkındır grevde olan MKB Rondo ve Mersen işçisi vardı. Yani Türkiye işçi sınıfının kıpır kıpır hareketlenmesinin kaymak takımıydı oradaki işçi. Gözlerdeki pırıltının, seslerdeki gürlüğün ardında bilinçlerde bir sıçrama yatıyor.

Biz genç yoldaşlarımıza 1970’li yılların dev mücadelelerinin ya da 1990-91 Zonguldak’ın veya 2009-2010 Tekel’in işçiyi nasıl değiştirdiğini, siyasi atmosferin böyle durumlarda nasıl bambaşka bir hal aldığını hep vurgulamışızdır. Galiba eşiğine geldik, öyle bir döneme gireceğiz. Burada en büyük faktör, Birleşik İşçi Cephesi politikası doğrultusunda üç konfederasyonun ve tabii kamu emekçilerinin konfederasyonlarının eylem birliği olacaktır. Günümüzde böyle bir gelişme bütün işçi sınıfına yepyeni bir güven vererek bir sıçrama yaratır.

Gebze’deki salona gelince. Onlar Marx’ın Kapital’inden artık mezun oldular sayılır. Sıra çok daha zoruna, Lenin’in Ne Yapmalı’sına geldi!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2024 tarihli 182. sayısında yayınlanmıştır.