Sağ sosyalizm: Bir yaşlılık hastalığı
Kılıçdaroğlu’nun peşine takılmayan sosyalistlere şimdilerde “çocukluk hastalığı” diye saldırmak moda oldu. Devrimci İşçi Partisi bu konuda en berrak tutuma sahip sosyalist parti olduğuna göre bu iddia bizi de kapsıyor elbet. O zaman bu konu üzerinde durmak önemli.
Ekim devriminden sonra, öteki ülkelerin komünistleri arasında, proletarya iktidarına giden yolda yaratılması gerekli koşulları görmezden gelen, kendi dışındaki bütün sola sırtını dönen, neredeyse iman gücüyle iktidarı almaya soyunan bir akım, daha doğrusu bir “haleti ruhiye” doğdu. Bu akıma “Sol komünizm” adı verildi. Lenin bu akımı eleştirmek için 1920 yılında bir risale yayınladı: “Sol” Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı. Günün ihtiyaçlarına mükemmelen yanıt veren bu risale, yüz yılı aşkın süredir bu sefer sağ “komünist”lerce (Lenin’deki tırnağın yerini değiştirdiğimize işaret etmemiz gerekir mi?) gerçek komünistleri karalamak için suistimal edilip duruyor.
Günümüzde Kılıçdaroğlu’na oy vermeye hazırlanan bütün sosyalistler (maalesef Türkiye sosyalist hareketinin ezici çoğunluğu) hep bir ağızdan böyle yapmamanın Erdoğan istibdadının eline oynayacağını, şimdilik görevin istibdada son vermek olduğunu, bu gerçekleşince sosyalist solun Türkiye’deki esas muhalefet haline geleceğini, artık bu seçimden sonra sosyalizm mücadelesine başlayabileceğimizi söylüyor. Kılıçdaroğlu’na oy çağrısı yapmayan sosyalistleri de “çocukluk hastalığı” ile suçluyorlar.
Gerek biz, gerek Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP’in) bütün sözcüleri, gerek resmi açıklamalarında parti, Kılıçdaroğlu’nun kendisinin ve etrafındaki gardiyanların istibdada son vermesi ihtimalinin neden son derecede düşük olduğunu, işçi ve emekçilerin yoksulluğuna neden en ufak bir çözüm getiremeyeceğini, kadınların zaten çok kısıtlı olan kazanımlarının toptan yok edilmesine neden karşı duramayacağını, kısacası sömürülen ve ezilen kitlelerin sorunlarına neden çözüm olamayacağını defalarca yazdık, söyledik. Bu yazının konusu o değil. Bu yazının amacı, Kılıçdaroğlu’na destek vermemenin Lenin’in eleştirdiği tutumu benimsemekle ilgisi olmadığını, DİP’in tutumunun, tersine, tam anlamıyla Leninist bir tavır olduğunu ortaya koymak.
Lenin Çocukluk Hastalığı kitabında başka ülkelerin komünistlerine Bolşevik Partisi’nin devrime giden yoldaki deneyimini ve taktiklerini anlatıyordu. Bu taktiklerin arasında “liberal burjuvazi”nin ya da “demokrat” olduğu varsayılan burjuva siyasi güçlerin desteklenmesi asla olmadı. Bu, Rusya’daki sosyalistlerin sağ kanadı Menşeviklerin stratejisi idi: Çarlığa karşı burjuvaziyi destekleyerek demokrasi elde edilecek, bir kez bu gerçekleşince işçi sınıfı sosyalizm mücadelesine girişecekti.
Lenin ve Bolşevikler ise “liberal burjuvazi”nin peşine takılmayı daima reddettiler. “Kadet Partisi” olarak anılan, Çar’ın mutlakiyetçiliğine karşı meşrutiyet rejimini savunan burjuva güçlerin demokrasiye geçişi sağlayamayacağını ileri sürerek demokrasiyi işçi sınıfının köylülükle ittifakının kurulmasına bağladılar. Lenin Çocukluk Hastalığı risalesinde bu stratejik yaklaşımı katiyen sorgulamaz. Bu stratejinin sınırları çerçevesinde kalmak üzere taktik inceliklerin önemini anlatır.
Biraz düşünün ve kendinize gelin: Lenin’in, karşısında mücadele ettiği rejim Türkiye’nin istibdad rejiminden dahi çok daha baskıcı bir rejimdi. Çarlık bütün Avrupa’da zulmü ile maruftu. Ama Lenin’in “şu baskı rejiminden kurtulana kadar burjuvazinin arkasına dizilelim, sonra kendi devrimci mücadelemizi yürütürüz” tarzı bir düşünceyi savunan, ne yazılarında tek bir satıra ne konuşmalarında tek bir cümleye rastlayabilirsiniz. Lenin’in perspektifi, özellikle dünya çapında sınıf ilişkilerinin 20. yüzyılda ulaştığı evrede, sınıf bağımsızlığıdır! DİP işte Türkiye topraklarında tam da bu sınıf bağımsızlığı için mücadele ediyor.
Lenin’in Kadet’lere, yani burjuva siyasi güçlere destek vermemesine yol açan, “aman elimizi kirletmeyelim” türü bir kaygı değildi elbette. Lenin politikanın kendi özel mantığı dolayısıyla komünistlerde çok yüksek düzeyde bir esneklik gerektirdiğinin herkesten çok daha fazla farkındaydı. Politik hayatının başlangıcında Ne Yapmalı? risalesinde geliştirmiş olduğu Marksist politika teorisi tam da politikanın “Nevski Bulvarı gibi geniş ve düz bir cadde” olmayışının nedenlerini ortaya koyuyordu. Politik hayatının sonlarına doğru Çocukluk Hastalığı risalesinde işte bu taktik esneklik gereğini anlatıyordu. Sorunun “el kirletme” ile ilgisi yoktu. Sorun, sadece Lenin için değil, “aşamaları atlamak istediği” söylenen Trotskiy için de toplumun önündeki somut ve yakıcı sorunların kim tarafından nasıl çözüleceğine ilişkin bir kavrayış farkı idi. Lenin de Trotskiy de Rus toplumunun önündeki büyük sorunun demokrasi, işçi hakları, ezilen ulusların özgürlüğü vb. olduğunu reddetmiyordu. Bu sorunların çözümünün işçi sınıfını burjuvazinin kuyruğuna takan politikalardan farklı olarak, işçi sınıfının kendi bağımsız politikası zemininde toplumun bütün sömürülen sınıfları ile ezilen kitlelerini kendi etrafında toplaması sayesinde çözüleceğini söylüyordu. Yani burjuvazinin peşine takılmış pasif bir işçi sınıfı değil, önderliği ele alan bir işçi sınıfı gerekiyordu demokrasiye ulaşmak için. Mesele el kirletme değil, alternatif bir ittifaklar dizisi, toplumu ileri taşıyacak farklı bir tarihî blok oluşturmaktı.
DİP’in söylediği de budur. Biz kimseye “siz ne kadar ilkesizsiniz” demiyoruz. “çamura bulanıyorsunuz” demiyoruz. Biz Kılıçdaroğlu’nun peşine takılanlara, “istibdad böyle değil, sosyalizmi yeni bir ittifaklar dizisinin yönetici gücü yapma mücadelesi sayesinde yıkılacaktır” diyoruz.
Bu yıl cumhuriyet 100 yaşında. Türkiye solunun ana damarı, zamanla hangi geleneklere ayrışırsa ayrışsın, 100 yıldır CHP’yi destekliyor! Dile kolay! O destek sonucunda nereye geldiğinize bir baksanız? Bu sol yaşlanmıştır. Biz “çocukluk hastalığı” yaşamıyoruz. CHP destekçileri artık “yaşlılık hastalığı” içindedirler.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2023 tarihli 163. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.