Boykottan Üçüncü Cepheye! (Gerçek - 07-10-2010)
Üstelik "Evet" seçeneğinin yakaladığı %58'lik oy oranı hiçbir şekilde halkın demokrasi aşkının bir yansıması olarak okunamaz. Seçim sonuçlarını harita üzerinde inceleyen her gözün görebileceği gibi "Evet" oyları esas olarak Türkiye'nin muhafazakâr fikirlere, gerici ideolojilere en açık illerinde toplandı. Buralardaki insanlara referandumda "Evet" dedirten, Batıcı-laik burjuvazinin, yani "Hayır" cephesinin temsil ettiği "beyaz Türk" tavrına duyulan öfkedir. Ekonominin krizin etkilerini üzerinden atıyor görüntüsü vermesi ve Fethullah Gülen cemaatinin MHP tabanını etkilemek için sarf ettiği çaba da "Evet" oylarını artıran diğer faktörler oldu.
Referandumun kaybedenleri ise elbette CHP ve MHP'dir. MHP büyük bir oy kaybı yaşadı. Öyle ki, sonuçlar ayrıntılı olarak yorumlandığında, MHP'nin 9 ay sonraki genel seçimlerde barajı dahi geçememe ihtimalinin belirdiği görülebilir. CHP için ise bir oy kaybı söz konusu olmasa bile, Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamayarak kendisini gülünç duruma düşürmesi, ülkeye başbakanlık edecek mayaya sahip olmadığı yönünde derin şüphelerin doğmasına yol açtı.
Fakat kimse AKP'nin bu referandumdan sorunsuz bir zaferle çıktığını da düşünmesin. Kürt halkı Fırat'ın doğusunda sandığa gitmeyerek, bütün düzen güçlerine ama en başta tabii ki AKP'ye unutamayacakları bir ders verdi. Dolayısıyla esas zafer Kürt halkınındır, BDP'nindir. Ayrıca boykotu baltalamaya, Kürt halkının iradesini parçalamaya kalkışan Kürt burjuvazisi de boykotun başarısıyla ağzının payını aldı.
Bu başarı Kürt illeri ile sınırlı kalmasaydı, Türkiye işçi sınıfı açısından çok daha hayırlı bir sonuç ortaya çıkmış olurdu. Boykotun Batı'ya taşınamamasında, solun pek çok örgütünün seçimlerin genel provası olan bu referandumda evetçiler ve hayırcılar şeklinde bölünerek burjuvazinin iki kanadının ardı sıra dizilmesinin etkisi büyüktür. Sol adına, işçi sınıfı adına referandumdan çıkarılması gereken en büyük ders budur.
Şimdi sıra genel seçimlere geldi. Bu aşamada, ister hayırcı, ister evetçi, isterse de boykotçu olsun, solun büyük bölümünün üzerinde uzlaştığı bir konu var: yeni bir anayasa talebi. Halbuki bu hiç de hayırlı bir uzlaşma değil. Çünkü yeni bir anayasayı TÜSİAD'ı ve MÜSİAD'ı ile, AKP'si ve CHP'si ile bütün bir burjuvazi de istiyor. Dolayısıyla eğer başarabilirlerse, yeni bir anayasayı hazırlayacak olanlar da onlar olacak. Bu anayasanın ruhu, özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, esnekleştirme, paralı eğitim, paralı sağlık hizmetleri olacak. Hiç kimse anayasayı hazırlarken burjuvazinin işçilere ve emekçilere, solculara, sosyalistlere fikir danışacağı hayallerine kapılmasın. Güç kimdeyse yeni anayasayı da o hazırlar. Böyle bir anayasada süsleme kabilinden iki demokratik hak olsa ne olur, olmasa ne olur? Unutmayalım, haklar yalnızca mücadeleyle kazanılır.
Burjuvazinin kanatları arasında bölünmüş bir solun ve işçi hareketinin bu süreçte ağırlığını koyacak bir güç olmadığı ortada. Güç olmak için ilk şart, hem Batıcı-laik, hem de İslamcı burjuvaziden tamamen uzaklaşmak, işçi sınıfının ve Kürt halkının güncel, ortak ve özgün talepleri etrafında birleşerek sahneye çıkmaktır.
Bunun olabilirliğini referandumda boykot tavrını destekleyen sosyalist örgütler ve Kürt hareketi gösterdi. Burjuvaziden bağımsız bir Üçüncü Cephe'nin ruhu referandumda ortaya çıktı. İşte şimdi görev bu ruhu ete ve kemiğe büründürmektir. Burjuva partilerinden kırıntı beklemeyi bir kenara bırakıp, kendi bağımsız gücümüzü ortaya koymaktır.