Turizmde emekçi olmak (Antalyadan bir turizm işçisi - 03-07-2010)
Turizm sektöründe, yani oteller, "beach"ler, acenteler, turlar vb. işyerlerinde çalışmak sendikasız, çoğu kez sigortasız ve güvencesiz çalışmak anlamına geliyor. Bacasız sanayi denen bu sektör özellikle Akdeniz bölgesinde ve Antalya'da turizm işçilerinin üzerinde yükseliyor. Bol reklâmlar, İbrahim Tatlısesli programlar, şatafatlı oteller sadece buzdağının görünen yüzüdür. Görünmeyen yüzünde ise yüzbinlerce proleterin güvencesiz çalışması ve kölelik koşulları mevcuttur.
Bu kölelik koşullarına biraz örnek verelim. İşçi hergün daha fazla mesai daha az ücrete çalışıyor. Normalde 8 saat çalıştırılacak diye işe alınıyor ve ilk günden işçiye artan mesailer yazılıyor. Sektöre başlayan bir işçi sabit 8-12 saat arasında çalıştırılacak diye alınıyor ancak daha ilk günlerde eleman azlığı ve kriz bahane edilerek çalışma süreleri 14-16 saate kadar çıkabiliyor. Bu ekstra saatlerin ücreti de hiçbir zaman ödenmiyor. İzin günleri ise durmadan değiştiriliyor. İzin kullanılamayan haftalar da oluyor. İşçiler ise işten atılma korkusuyla ve örgütsüzlüğün verdiği güçsüzlükle bu duruma ses çıkaramıyor. Patronlar türlü ayak oyunlarıyla işçilerin zaten az olan ücretleri üzerinde oynamalar yapıyorlar. Ücreti az göstererek daha az prim ödüyorlar. Bu da işçinin emeklilik süresini yakından etkiliyor ve geciktiriyor.
İşçilerin yemekleri de aynı çalışma koşulları gibi. İşçilerin tabağına dünden kalma ve bozuk yemekler düşüyor. Genellikle bu yemekler müşterilerin yemeklerinden artanlardan oluşuyor. Bunun sonucunda zehirlenme ve hastalanma sık sık yaşanıyor. Müdürler ise zehirlenen işçileri hastaneye götürmek yerine "kendi başının çaresine bak" diyerek başından savabiliyor. Turizm işçilerinin barınma koşulları ise depremzedeleri andırıyor. Lojmanlarda dar odalarda onlarca kişi tamamen sağlıksız koşullarda barınıyor. Lojmanlarda kalan işçilerin en büyük problemi ise müdürlerin her an arayıp mesaiye çağırabilme ihtimalleri. Ağır çalışma koşulları ise işçilerin sosyal hayatını derinden etkiliyor. İşçiler konuşmayan, sadece hizmet veren birer makine haline getiriliyor.
Turizm sektöründe sendikaların durumu ise vahim. Sendikal bürokrasinin eline geçmiş sendikalar sektörde örgütlenmenin çok zor bir iş olacağını düşünerek bürolarından dışarı bile çıkmıyorlar. Sözde "devrimci" olan OLEYIS tamamen bürokrasiyle kuşatılmış vaziyette. Türk-İş'e bağlı TOLEYİS ise şovenizm zehrini yaymaktan ve patron işbirlikçiliği yapmaktan çekinmiyor. Sendikaların işçilerle hiçbir şekilde iletişimi bulunmuyor.
Turizm sektöründe diğer sektörlerde de olduğu gibi işçilerin parçalanmış olması ve bilinç eksikliği patronların ekmeğine yağ sürmektedir. Halbuki dünyayı yaratan işçilerin ta kendisidir. Aynı dünya gibi otelleri de var eden biz işçileriz. Ancak işçilerin birlikte hareket etmesiyle sorunlarımıza çare bulabiliriz. Eğer şöföründen komisine, elektrikçisinden meydancısına aşçısına kadar birleşip mücadele edebilirsek ancak o zaman bu sömürüye dur diyebiliriz. Bu mücadelenin kıvılcımını çakacak olan, işçi kitlelerine önderlik edecek olan sınıf bilinçli işçilerdir. Bizler devrimci Marksist işçiler olarak bu bilinçle hareket ediyoruz ve işçilerin iktidarına giden yolda ilmek ilmek sınıfın partisini örüyoruz.