İkinci büyük çöküş, yükselen sınıf mücadelesi (Ahmet Öncü - 09-02-2010)
Bu ürküntü veren belirtileri takiben, bütçe açığı ulusal gelirinin % 12.7'sine ulaşan Yunanistan'ın lisan-ı münasiple çöktüğünü ve eşi görülmedik bir kemer sıkma programını başlatacak oluşunu duyurması ise, tabiri caizse, işin tuzu biberi oldu. Piyasalar tam Yunanistan'ı sindirmeye başlamışken, bu sefer de bir dizi Batı ve Doğu Avrupa ülkesinin yakında çökebilecekleri günlük haber akışlarına yansımaya başladı. Çok geçmeden dünyanın ünlü bankalarından bir takım ünlü piyasa uzmanları TV kanalarında boy göstererek Ukrayna, Macaristan, Portekiz, İspanya, İtalya, İrlanda, Güney Kore, Türkiye, Brezilya ve Pakistan gibi sözde "yükselen ekonomilerin" de hızla çökme noktasına yaklaşmakta olduklarını beyan ettiler. Demek ki çöküşün coğrafi boyutu Yunanistan'ı bir hayli aşmış, neredeyse bütün küreyi sarmıştı.
Her zaman olduğu gibi bu tür gizlenmiş "laflar" kirli çamaşırlar misali aniden ortalığa saçılınca sermaye cephesinde "yürekler Selanik" oldu. Ve yine bu gibi zamanlarda hep olduğu gibi sermaye yönünü hiç beklemeden dolara çevirdi. Aslında bu, yaklaşan büyük fırtınadan kurtulmak ümidiyle güvenli bir limana demir atma tepkisiydi. Şüphesiz her tepki gibi düşünülmeden yapılmış akıldışı bir davranıştı. Sermaye, ABD dışındaki piyasalardan kaçıp, dünyanın en borçlu devletinin, yani ABD'nin, hazine bonosuna kurtulmak içgüdüsüyle sığınıyordu. Doların avro karşısındaki yükselişi ABD ekonomisinin ne AB ekonomilerinden ne de diğer bölgelerin ekonomilerinden daha sağlıklı ve güvenli olmasıyla ilgili bir şey değildi. "Yatırımcılar" herhalde "dünya çökse de ABD çökmez" diye düşünüyorlardı.
Bu iyimserliğin ne kadar yanlış bir algılamadan kaynaklandığını görmek için kapıyı çalan ikinci büyük çöküşün hazırlayıcıları arasında ABD'nin baş rolü oynamış olduğunu hatırlamak yeter. İflas etmiş bulunan kapitalizmi ayakta tutabilmek adına batık bankalara trilyonlarca dolar akıtan Obama, bütçe açığını 1.6 trilyon dolara yükseltti. Bu büyük açık ABD'nin ulusal gelirinin % 10.6'sına tekabül ediyor. Kısacası piyasaların çökmez diye demir attığı liman aslında Yunanistan'dan çok farklı bir durumda değil. Demek ki Obama Papandreou gibi ya kemerleri sıkacak ya da doların o bir türlü gerçekleşmeyen ama her daim beklenen büyük çöküşüne seyirci kalacak. Sermaye cephesi bu riski görmüş olmalı ki geçtiğimiz Çarşamba günü Moody's Investment Services adlı kredi reyting şirketi Obama sosyal harcamalarda açıklamış olduğundan daha fazla bir azaltmaya gitmezse ABD'nin kredi notunun ciddi düzeyde düşürülebileceğini açıkladı.
İşin özü, özeti şu: sermaye krizin faturasını yine işçi ve emekçilere kesmek niyetinde. Yunanistan'da bu saldırı niyet düzeyini çoktan geçip ete kemiğe bürünmüş durumda. Çöküş derinleştikçe ABD'de, Avrupa'da ve Asya'da da kapitalist devletler sermaye adına işçi ve emekçilerin zaten çoktandır budanmış olan sosyal haklarına saldırılarını daha da yoğunlaştıracaklar. Yalnız sermaye dünyanın neresinde saldırısını artıracak olursa bu sefer karşısında işçi sınıfının direnişini bulacağa benziyor.
Geçtiğimiz hafta Yunanistan'da kamu sektöründe çalışan binlerce emekçinin, Papandreou ve onun arkasında hazır ola geçen sendikaların "bütün yurttaşlardan" özveri talebinde bulunan ulusalcı söylemlerine rağmen, grevlerle hak mücadelesine başlamasına şahit olduk. Yine Yunanistan'da işçiler sendikalarını baskılayarak hem kamu hem de özel sektörü içine alacak şekilde önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek olan genel grev kararını aldırdılar. Portekiz ve İspanya'da da gelişmeler benzer bir seyir izliyor; bu ülkelerde de işçiler sendikalarını grev kararı almaya zorluyorlar. Ve işte böyle bir anda ve bağlamda Türkiye'de Tekel işçilerinin ve onlarla dayanışma içinde olan sınıf kardeşlerinin direnişi büyüyor ve genelleşiyor. Evet kapitalizm çökerken, bu sefer sınıf mücadelesi yükselişe geçiyor.