25 Kasım grevi üzerine değerlendirme ve öneriler (07-12-2009)

Daha önce sınıf için sendika olarak 25 Kasım grevinin güçlü ve zayıf olan yönlerini şu  şekilde değerlendirmiştik:

 "Uyarı grevinin zayıf görünen yanı kamu emekçisi kitlesinin bu tür bir eyleme hazırlıklı olmayışıdır. Bu hazırlığın yapılamamış olması kuşkusuz işyerleriyle kalıcı ve sürekli bağlar kurmayı genel politik ve sendikal mücadele karşısında geri plana atan hakim anlayışın (hem KESK yönetimindeki hem de geçmişte yönetimde yer alan şimdi muhalefete geçmiş grupların paylaştığı bir anlayıştır bu) sorumluluğundadır. Bu eksikliğe uyarı grevini takip eden bir eylem planının hazırlanmamış olması da eklenmelidir. 25 Kasım'daki uyarıya hükümetin göstereceği muhtemel tepkiler karşısında mutlaka önceden planlanmış ve kamuoyuna duyurulmuş bir planın olması gerekirdi...

Uyarı grevinin görünen iki güçlü yanı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi içinde bulunduğumuz ekonomik kriz ve hükümetin bu süreçteki sınıf düşmanı politikaları dolayısıyla eylemin meşruiyet zemininin son derece sağlam olmasıdır. Bu zemin kamu emekçilerinin sınıfın diğer bileşenleri ve tüm ezilen, yoksullaşan kesimlerden geniş destek görmesinin koşullarını yaratmaktadır... Uyarı grevinin diğer güçlü yanı KESK'in, diğer büyük kamu emekçisi sendikası olan Kamu-Sen'le birlikte bu eylemi örgütleme kararı almış olmasıdır. Etkili bir ortak çalışma 650 bine yakın üyesi olan bir potansiyelin harekete geçirilmesi demektir ki ancak bu tür bir seferberlik uyarı grevini gerçek anlamda başarılı kılacaktır."

Grevin başarısı için güçlü yönlerimize dayanarak eksikliklerimizi gidermek gerektiğini savunmuştuk. Nitekim ortak eylem kararı, grev dolayısıyla kamu hizmetinin aksatılabilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Yine grevin içinde gerçekleştiği ekonomik koşullar, (KESK yönetiminin çok özel bir çaba göstermesine gerek kalmadan) halktan yaygın bir destek görülmesini sağladı. Bu desteği başarı hanesine yazıp, eksiklerimizi görmemek hata olur. Halkın desteği, diğer işçi konfederasyonlarından etkili ve eylemli destek almak için daha yoğun çaba gösterilmesi halinde önemli sonuçlar alınabileceğini göstermiştir. Oysa KESK daha önce işçi mücadelelerinde aldığı sembolik destek tutumunun benzer bir karşılığını işçi sendikaları ve meslek örgütlerinden görmüştür. 25 Kasım grevinden alınacak ders KESK'in kendini gerçek anlamda sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görmesi ve örgütlemesidir. Bunun anlamı basın açıklamalarından ibaret dayanışmaların ve "dostlar alışverişte görsün" yaklaşımının terk edilmesi ve ekonomik kriz karşısında tüm emekçilerin kuracağı ortak bir barikat olarak genel grev hazırlığına başlamasıdır.

Önümüzdeki mücadele döneminde sendikaların bölünmüşlüğü önemli bir handikap olarak karşımızda dururken bu handikapı avantaja dönüştürmenin tek yolunun da birleşik cephe politikası olduğu açıktır. Grevden önce bu konuda uyarı ve önerilerimizi yapmıştık:

"Kamu-Sen pratiği dolayısıyla haklı olarak "devlet güdümlü" sendika olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu Kamu-Sen'le ortak eylem kararı alıp bunun sadece kağıt üstünde kalmasına razı olmayı haklı çıkartmaz. Kamu-Sen'in daha önceki deneyimlerden de bilindiği gibi geniş bir seferberlikten kaçınarak ya da eylemi kendi inisiyatifiyle yumuşatarak (şimdiden grev yerine iş bırakma kavramını kullanıyorlar) işin sadece siyasi getirisine (eylemi MHP'nin AKP hükümeti karşısındaki pozisyonunun destekleyici unsuru haline getirmek isteyecekler) odaklanması kuvvetle muhtemeldir. İşte bu sebeple Kamu-Sen eylem alanına çekilmelidir. İşyerlerinde ortak hareket etmeye gayret gösterilmelidir. Eylem içinde beraberken satmak hem zorlaşır hem de bedeli kitlelerin (başta Kamu-Sen'in kendi üyelerinin) gözünde daha ağır olur. Siyasi saiklerle herkes kendi köşesine yaklaşımı KESK'in değil Kamu-Sen'in ve daha da önemlisi uyarı grevinin zayıf geçmesini isteyen hükümetin çıkarına olacaktır."

Ne yazık ki "herkes kendi köşesine" yaklaşımı ağır basmıştır. Hem alanlarda hem de işyerlerinde ortak bir çalışmanın koşulları yaratılamamıştır. Merkezi olarak baştan alınan karar işyerlerinde ortak çalışmaları fiilen engelleyici rol oynamıştır. Peki bundan kim kazançlı çıkmıştır? Açıktır ki bundan kazançlı çıkan Kamu-Sen'dir. Kamu-Sen, KESK'i şovenist bir propaganda eşliğinde sol bir siyasi çevre olarak göstermeye çalışmakta ve bu şekilde KESK aleyhine güçlenme hedefi gütmektedir. Bu propagandanın işyerlerinde etkili olduğunu kimse yadsıyamaz. KESK baştan itibaren "herkes kendi köşesine" tavrını benimseyerek (Kamu-Sen'in bu tutuma seve seve katıldığını eklemeliyiz) kara propagandaya karşı pratikte bir yanıt verme ve kamu emekçilerinin en geniş kesimine eylem içinde kendini gösterme olanağından yoksun kalmıştır. Şimdi sıradan bir kamu emekçisinin gözünde KESK hala solcu bir sendikadan ibarettir ve bunun anlamı solcu olmayan kamu emekçilerinin nezdinde Kamu-Sen'in tek alternatif olarak öne çıkmasıdır. Eğer KESK, bir sınıf sendikası olmayı ve tüm kamu emekçilerinin esas çatısı olmayı hedefliyorsa bu durumu bir sorun olarak görmek ve bu sorunu giderecek etkili politikalar üretmek zorundadır.

Nihayet kamu emekçilerinin greve hazırlıklı olmayışı daha doğrusu sendikalar tarafından greve yeterince hazırlanmamış olduğu gerçeğiyle tekrar ve tekrar yüzleşmek gerekmektedir. Ne yazık ki greve yönelik hazırlık olarak, yaz aylarında düzenlenen "TİS yoksa grev var" yürüyüş ve mitingleri ile bu konuyla ilgili yapılan basın açıklamalarının ötesinde bir çabadan söz etmek olanaksızdır. Grev hazırlığını ne kadar iyi yaptığınız, grev sözünü ne kadar çok söylediğinizle ya da bu konuda ne kadar kararlı durduğunuzla ilgili değildir. Bir sendika eylemden, mitingden, yürüyüşten, grevden önce işyerinde çalışanlarının güvenini kazanmak zorundadır. Bu, en küçük hatta en önemsiz görünen sorunda bile sendikanın aktif tutum alması üyesinin yanında olması, ayağını işyerine basmasıyla mümkündür. Eğer yukarıda grev kararı alıp daha sonra kararı uygulamak için işyerlerine ayak basıyorsak burada sorun var demektir. KESK'in işyerleriyle sürekli ve etkin bağ kuramama sorunu kronikleşmeye doğru giderken, bu durum kamu emekçilerini ilgilendiren günlük olaylarda sendikanın refleks gösterememesi hatta diğer sendikaların gerisinde kalmasına neden olmaktadır.

Eğer bu 25 Kasım grevinin uyarı niteliğinin başarılı olduğunu düşünüyorsak, o zaman uyarının sonrasında gelecek olan adımı atmaya hazırlanmak gerekir. Bu hazırlığı yapmak da eksik yanlarımızı doğru bir şekilde görüp gidermekle mümkündür. Uyarı grevinden sonra artık yapacağımız eylemler somut kazanım elde etmeye yönelik olmak zorundadır. Bayram öncesinde bir gün iş bırakarak meydanlarla miting yapmakla, hükümete diz çöktürene kadar sürecek gerçek anlamda bir grevin örgütlenmesinin aynı şey olmadığı açıktır. Bunun için başta KESK ve bağlı sendikaların yönetimleri işyerlerine ağırlık vermeye, uyarı grevinin başarısının sonucunu medyada ve kamuoyu nezdinde prestij ve sempati olarak değil işyerlerinde örgütlenmenin büyümesi olarak görmek zorundayız. Sınıf için sendika isteyen kamu emekçileri olarak dün olduğu gibi bugün de bu doğrultuda var gücümüzle çalışmaya ve tüm KESK'lileri de bu doğrultuya çağırmaya devam edeceğiz.  

Önerilerimiz:

  • KESK 25 Kasım grevinin moral desteğini arkasına alarak derhal bir örgütlenme atağına girişmelidir. Bu örgütlenme atağı üyesi sayısının arttırılmasının yanı sıra işyerlerinde yeni sendikal örgütçüler yaratılmasını hedeflemelidir.
  • 25 Kasım grevinin başarısındaki en önemli etkenin ekonomik kriz koşullarının kitlelerde yarattığı tepki olduğunu düşünürsek, bu tepkiyi etkin ve örgütlü kılmak için mutlaka diğer sınıf örgütleriyle işbirliği geliştirilmelidir. Özellikle eylem alanlarında birlikte yer aldığımız daha mücadeleci bir tutum sergileyen işçi sendikaları ile konfederasyon farkı gözetmeksizin güç birliği yapılmalı ekonomik kriz karşısında ortak talepler çerçevesinde platform ve eylem birlikler örgütlenmesi hedeflenmelidir.
  • Uyarı grevinin gereğini yerine getirmek yeni grevlere hazırlanmakla mümkündür. Sonuç almaya yönelik yeni grevlerin daha üst düzey bir örgütlülük düzeyi gerektirdiği açıktır. Bununla birlikte yeni grevin mutlaka işçileri de kapsayacak şekilde düşünülmesi, planlanması ve örgütlenmesi zorunludur.
  • Nihayet uzun dönemli perspektif olarak örgütlenmemizi ve eylemlerimizi adım adım yükselterek, yeni grev deneyimleri yaşayarak tüm gücümüzü bir genel grev, genel direniş örgütlemek için biriktirmek gerekmektedir.