Obama'ya Nobel ödülü, barışa dinamit! (09-10-2009)
Bir kere, Nobel ödüllerinde adayların belirlenmesi için son tarih 1 Şubat. Obama ise başkanlığı Ocak başında devraldı. Yani Nobel'e aday gösterilmesinin nedeni, başkanlık koltuğunda geçirdiği yaklaşık ilk 20 günlük dönemi boyunca sergilediği icraat. Hangi akıllı 20 günlük icraat üzerinden Obama'yı aday göstermiş olabilir?
İkincisi, Alfred Nobel'in vasiyeti açıkça, barışa "katkıda bulunmuş olan" diyor. Yani bir insanın barış planları yapması yeterli değil, pratikte barışa katkıda bulunmuş olması gerekiyor.
Ama üçüncüsü ve en önemlisi, Obama barışa değil savaşa katkıda bulunmuş bir ABD başkanı! Irak'taki işgalci ABD güçlerinin ülkeden çekilmesi planı ve bu konuda ABD kuklası Irak hükümetiyle yapılan anlaşma Bush'un Obama başa gelmeden önceki icraatinin bir parçası. Obama bunu sadece biraz hızlandırmaya niyetli. Sadece niyetli, daha bu bile gerçekleşmiş değil. Bu hızlandırma politikasının bir nedeni, Obama'nın dünya halklarının tamamı bir yana, ABD halkının çoğunluğunun bile Irak savaşına karşı olduğunu bilmesinden dolayı, başka ülkelerle, özellikle de nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerle kuracağı ilişkilerde elinin rahatlamasını sağlamak.
Ama bir başka nedeni var ki, Obama'ya verilen barış ödülünü, karşısına geçilip gülünecek bir şey haline getiriyor. Obama'nın asıl amacı, ABD ordusunu Irak'ın yükünden kurtararak Afganistan'daki savaşı tırmandırmak! Bugün Afganistan'daki savaşta Obama yönetimi aynen Irak savaşında Bush'un 2007-2008'de uyguladığı taktiği uyguluyor: ABD birliklerinin sayısını arttırarak yurdunu savunan güçleri kesin biçimde ezme çabasına girişmiş durumda. (Bu taktiğin adı İngilizce'de "surge", yani "dev dalga". Bu terim eskiden Irak'ta uygulanan taktiğin resmi adıydı, Şimdi Afganistan için gayri resmi olarak kullanılıyor.) Savaşın böylece sürdürülmesi, hatta tırmandırılması, Afgan halkına anlatılmaz acılar yaşatıyor, sadece Obama'nın başta olduğu dönemde yüzlerce Afgan sivilin hayatına mal oldu. Bunun da ötesinde bir halkın yurdu işgal altında. Kukla bir cumhurbaşkanı, bütün dünyanın gözü önünde seçmen sayısına göre % 100'den fazla oy kullanılan sandıklardan aldığı oylarla, kendini yeniden başkan seçtiriyor. Yani Obama, elde silah elin ülkesini işgal etmiş bir barış havarisi!
Afganistan'ı bırakıp İran'a gelirsek, Obama'nın o konudaki politikası da Bush'unkinden çok farklı değil, yalnızca daha kurnaz. Evet, Obama İran'la masaya oturmaya hazır olduğunu beyan ediyor ve 1 Ekim'de bu kısmen gerçekleşti. Ama bundan iki yıl önce Bush yönetimi de aynı düzeyde bir görüşmeyi gerçekleştirmişti. Bu taktiklerden çok daha önemli olan ise, Obama yönetiminin işin özü bakımından Bush'un politikasını sürdürmesi. Obama, aynen Bush gibi, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'na aykırı olarak nükleer güç haline gelmiş olan Hindistan'a sadece hoşgörüyle yaklaşmak değil, nükleer alanda teknik destek veriyor. Çünkü Hindistan'la Çin'i kuşatmak amacıyla ittifak kurmuş durumda. Daha da vahimi, aynen Bush gibi, Ortadoğu'nun bağrında herkesin bildiği bir sır olan İsrail'in nükleer silahlarına, en ufak bir itirazda bulunmuyor. Ama İran'ın nükleer silah yaptığı konusunda hiçbir kanıt olmadığı halde, bu ülkeye karşı savaş açma tehdidini daha Eylül sonunda yeniden dile getirdi. Savaş naraları atan bir barış havarisi!
İran'ı bırakıp Filistin'e gelirsek, Birleşmiş Milletler'in geçtiğimiz Aralık ve Ocak aylarında İsrail'in Gazze'ye açtığı savaşı soruşturmak için kurduğu ve başkanı Yahudi kökenli bir Güney Afrikalı olan komisyon, raporunu daha yeni açıkladı. İsrail'i savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemekle suçluyor bu rapor. Peki, İsrail Gazze'de bunları yaparken Obama Şikago'da kitap mı yazıyordu? Hayır, çoktan ABD başkanı seçilmişti. Ve İsrail mezalimi karşısında ağzını açmadı! İşte çoluk çocuk Filistinlilerin katledilmesi karşısında üç maymunu oynayan barış havirisi!
Obamacı solculara son uyarı!
Peki, Nobel komitesi bu kadar gülünç bir kararı neden verdi? Politik açıdan işin en önemli yanı bu sorunun cevabında yatıyor. Bu gülünç karar, milyonlarca beyaz Amerikalının gözünde bir "zenci" ("nigger") olan Obama'nın önce Demokrat Parti ön seçimlerinde Hillary Clinton gibi güçlü bir adayı nasıl yendiğine, sonra da ABD başkanlık seçimini nasıl kazandığına çok parlak bir ışık tutuyor. Obama hayranı sözde solcular hâlâ Obama kampanyasının interneti ne kadar iyi kullandığı meselesiyle oyalansınlar. (Kullanmamıştır demiyoruz, kullanmıştır. Esas mesele bu değildir diyoruz.) ABD hakim sınıfı, dünyanın en kurnaz, en sinsi burjuvazilerinden biri, Obama'yı destekledi ve başkan seçtirttiyse, bu, Bush'un yarattığı politik felâketten sonra, bütün dünyayı, ama en başta mazlum ülkelerin halklarını, onların en önünde de nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin halklarını yeniden fethetme yolunda büyük bir operasyon uygulamaya karar vermiş olduğu içindir.
Obama kendisine verilen bu rolü çok, ama çok iyi oynuyor. Emperyalizmin yumuşak, barışçı yüzünü temsil eden İskandinav emperyalizmi de Nobel barış ödülüyle Obama'ya destek olmak istemiştir. (Bu ödüller, Alfred Nobel hayattayken tek bir ülke olan İsveç ve Norveç tarafından birlikte veriliyor.) Ama güya destek olarak yapılan bu lütuf ters tepecektir. Dünya halkları aptal değil. Obama'nın "açılım"larına kanabilirler. Ama Afgan halkının tepesine bomba yağdıran, Filistin halkı kırılırken seyreden, İran halkını savaşla tehdit eden birine barış ödülü verilince, halklar "nasıl yani?" diye soracaktır! "Güler yüzlü" İskandinav emperyalizmi işi abartarak Obama'ya, ABD hakim sınıflarına ve emperyalizme bir kötülük yapmıştır!
Bütün emperyalist ülkelerde olduğu gibi, Britanya'da da polis göçmen kökenli gençlere son derecede gaddar davranır. Londra'nın bir ilkokulunda öğretmen bir gün öğrencilere kompozisyon konusu olarak "polis hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sormuş. Göçmen çocuklarından biri yalnızca bir cümle yazmış: "Polisler alçaktır." Öğretmen küçücük bir çocuğun böyle düşünmesinden telaşlanmış, müdürle konuşulmuş, polisle temas etmişler. Polisler ertesi hafta sonu okulun öğrencileri için mahalle karakolunda bir davet düzenlemişler. Her tarafı balonlarla süslemişler, pasta limonata ikramı yapmışlar, çocuklarla şakalaşmış, birlikte top oynamışlar. Bu davetten birkaç gün sonra öğretmen çocuklara yine aynı kompozisyon konusunu vermiş. Aynı göçmen çocuğu yine tek bir cümle yazmış: "Polisler alçak ve kurnazdır."