Honduras krizinde Obama tipi darbe destekçiliğinin ipuçları (Onur Koyunlu - 24-07-2009)
Halbuki, ABD'nin bugün başta Irak ve Afganistan'da olmak üzere izlediği politikalar, Obama'nın esas becerisinin sol gösterip sağ vurmak olduğunu kanıtlıyor. Biraz yakından bakınca, Honduras'ta da meselenin göründüğü gibi olmadığı rahatlıkla anlaşılıyor.
Darbenin esas nedeni
Darbeyi tetikleyen olay, başkan Zelaya'nın yasal bağlayıcılığı olmayan, fikir danışma niteliğinde bir halk oylaması gerçekleştirmek istemesiydi. Danışılacak husus, Kasım ayındaki genel seçimler sırasında, yeni bir anayasa hazırlamakla görevli bir kurucu meclisi referanduma sunmaya gerek olup olmadığıydı. Yani Zelaya referandumun referandumunu yapmak istemişti. Darbeci yönetim ise Zelaya'yı, Ocak 2010'da dolacak görev süresini uzatmaya çalışmakla suçladı. Başta ABD basını olmak üzere emperyalizm yanlısı pek çok medya kuruluşu da bu iddiayı gerçekmiş gibi yansıttı. Alttan alta, Zelaya'nın güvenilmez bir şahsiyet olduğu fikrini yaymaya çalıştı. Oysa ki iddia olgulara aykırıydı. Kasım ayındaki referandumdan yeni bir anayasa kararı çıksa dahi, bu anayasa hazırlandığı sırada Zelaya'nın görev süresi çoktan dolmuş olacaktı. Yeni bir anayasa Zelaya'ya, ileriki yıllarda başkanlığa yeniden aday olma şansı tanıyacak olursa da, bunda herhangi bir anti-demokratik yan olduğu iddia edilemez.
Dolayısıyla bu iddia darbecilerin bahanesiydi. Onları esas ürküten yeni bir anayasa fikriydi. Başkanlığa 2005 sonlarında, merkez sağcı Liberal Parti'nin adayı olarak seçilen, büyük toprak sahibi tipik bir burjuva olan Zelaya ilk başlarda, kendisinden bekleneceği üzere, klasik neo-liberal, serbest piyasacı politikalar izledi. 2004'te kabul edilen Orta Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı destekledi. Ancak yolun yarısında yön değiştirerek, Chávez'in Venezüella'sı öncülüğündeki Bolivarcı ülkeler ittifakına yöneldi. Altı üyeli, Amerikaların Bolivarcı Alternatifi (ALBA) adlı örgüte katıldı (Şu anki üye ülke sayısı: dokuz. Diğer üyeleri Venezüella, Bolivya, Ekvador, Nikaragua, Küba, Dominik ve iki küçük Karayip ülkesi). Buna karşılık, kendi petrol kaynaklarına sahip olmayan ülkesi için Venezüella'dan petrol yardımı sağladı. Asgari ücreti %60'a varan oranda artırdı. Eğitim ve sağlıkta önemli reformlara girişti.
Kısacası Zelaya Honduras'ın rotasını, Latin Amerika'da hızla güçlenen bir alternatif odak haline gelen Bolivarcı ittifaka yöneltti. Yeni Anayasa bu eğilimin son halkası olacaktı. Aynı anlayış çerçevesinde anayasalarını değiştiren Venezüella, Bolivya ve Ekvador bu yolla ülke ekonomilerini, serbest ticaretin, emperyalist şirketlerin nüfuzuna karşı bir ölçüde güvenceye almış, emekçilerin ve yerli halkların temel hak ve ihtiyaçlarına bir takım garantiler sağlamışlardı. Honduras'ın da benzer bir yola girmesi, ülkenin yolsuzluğa, uyuşturucu ticaretine batmış, emperyalizm işbirlikçisi hakim sınıflarını fazlasıyla ürküttü. Benzer durumdaki diğer ülkelerdeki (Meksika, Kolombiya, Salvador, vs.) emperyalizm işbirlikçisi sınıfların yaptığı gibi, propagandalarının merkezine Chávez karşıtlığını oturttular. Son çare olarak da darbeye başvurdular.
Gözden kaçamayacak bir darbe
Obama yönetiminin birinci sahtekârlığı, darbeden herkesle aynı anda haberdar olmuş gibi davranması. Honduras'ın gerek ekonomisi, gerek klasik politikacıları, gerekse de silahlı kuvvetleri, on yıllardır ABD'ye göbeğinden bağlı durumda. Halkının %70'i yoksulluk sınırının altında yaşayan ülkenin petrol gibi büyük gelir sağlayabilecek kaynakları yok. Ekonomi esas olarak ABD'nin ve Avrupa'nın yardımlarına dayanıyor. İkinci sırada ise, yine ABD'ye bağımlı durumdaki küçük Orta Amerika ülkeleriyle yapılan ticaret geliyor.
ABD, 1980'lerde Nikaragua'daki Sandinistalara, Salvador'daki güçlere ve Honduras içindeki kitle mücadelelerine karşı kullandığı kontraları Honduras'ta eğitti. Honduras'lı subaylar on yıllardır, ABD'nin Latin Amerika'daki karşı-devrimci faaliyetlerine kadro yetiştirdiği ‘School of Americas'ın tezgâhından geçiyor. Buna, Zelaya'yı deviren genelkurmay başkanı Romeo Vásquez de dahil. Honduras ordusu ABD'nin askeri yardımlarıyla ayakta duruyor.
Ayrıca ABD, Chávez etrafındaki ittifakın bu bölgede kazanmaya başladığı ağırlığa karşı, Orta Amerika'daki gelişmeleri sıkı denetim altında tutmaya çalışıyor. Eski bir Kübalı kaçak olan, Bush yönetimi sırasında ABD'nin Venezüella, Bolivya, Ekvador gibi ülkelere yönelik politikalarında danışmanlık görevinde bulunmuş Hugo Llorens'in bugün Honduras büyükelçiliği görevini üstlenmiş olması bunun bir kanıtı. Daha darbeden bir hafta kadar önce Zelaya ve muhaliflerinin, büyükelçi Llorens huzurunda bir araya gelerek anlaşmazlık konusunda müzakerede bulunduğu biliniyor.
Dolayısıyla ABD'den habersiz kuş bile uçuramayacak durumdaki Honduras ordusunun darbeyi kendi başına planlayıp hayata geçirdiğini düşünmek olanaksız. ABD yönetimi en iyi ihtimalle, "darbe yaparsanız uluslararası kamuoyu önünde sizi destekleyemeyebiliriz" demiş, Honduraslı darbeciler de bu kadarını göze almış olabilir. Diğer ihtimaller ise ancak bundan beterleri olabilir.
Obama yönetiminin Honduras krizi karşısındaki ikinci sahtekârlığı da buna işaret ediyor. Darbe gerçekleştikten hemen sonra başta Honduras'ın komşuları ve Bolivarcı ülkeler, onların ardından ise Brezilya, Arjantin, Şili gibi sol görünümlü hükümetlerin başta olduğu ülkeler darbeci yönetime karşı tavır aldılar ve bu yönetimi tanımadıklarını bildirdiler. ABD'nin de içinde olduğu Amerikan Devletleri Örgütü (OEA-OAS), çeşitli Avrupa ülkeleri ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de darbeci yönetimi gayrimeşru ilan ettiler ve Zelaya'nın derhal göreve iade edilmesini istediler. ABD ise ancak bunlardan sonra bir ses çıkardı ve Obama'nın ağzından Zelaya'nın devrilmesini kınadı. Obama, yine dikkatli seçilmiş sözcüklerle, "bütün siyasi aktörlerin demokratik normlara saygı duymasını" istedi. Böylece, hem darbecileri meşru birer siyasi aktör saydığını, hem de Zelaya'nın da demokratik normları çiğnediğini ima etmiş oldu. Ama açıkça söylemeden! İşte sizi Obama tipi diplomatik dilin faydaları...
Üstelik ABD Dışişleri darbe sözcüğünü hiçbir şekilde resmi olarak telaffuz etmedi. Yani Honduras'ta bir şeyleri kınadı, ama kınadığı şeyin resmi bir adı bile yok! Bunu yapmamasının sebeplerinden birisi, kendi yasaları uyarınca darbeyi kabul ettiği andan itibaren Honduras'a her türlü yardımı kesmek zorunda kalacak olmasıydı. Ayrıca, Zelaya'nın derhal göreve iade edilmesini de asla açıkça gündeme getirmedi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise bunu yapmamalarının nedenini, diplomasiye açık kapı bırakmak istemeleri olarak açıkladı.
Gerçekte ise ABD yönetimi kapıyı, darbeci yönetimin zaman içinde meşruiyet kazanmasına ve Zelaya'nın gözden düşmesine açık bırakmak istiyor. Çünkü, Zelaya'nın püskürtülmesi ve ilelebet iktidardan uzaklaşması, sadece Honduras'ın emekçilerine ve yerli halklarına değil, Chávez etrafında kümelenen ve giderek palazlanan ittifaka karşı Obama yönetimi için bir zafer ve ilk adım niteliği taşıyacak. Tersine, Zelaya'nın göreve geri dönerek yeni anayasayı tekrar gündeme getirmeyi başarması, bu ittifak için yeni bir zafer anlamına gelecek ve Obama yönetiminin elini zayıflatacak.
Dolayısıyla ABD'nin çıkarları darbecilerinkilerle tamamen örtüşüyor. Ancak uluslararası tepki bu kadar şiddetliyken ABD darbeyi açıkça desteklemeyi göze alamazdı. Bu, inisiyatifin Chávez'in eline geçmesine neden olabilirdi. Ayrıca Honduras'ta darbeyi izleyen günlerde hayli etkili mücadelelere girişen işçi sınıfının, köylülerin ve yerli halkların daha da öfkelenmesine yol açarak bir devrim olasılığını dahi gündeme getirebilirdi. Tabii bir diğer dezavantajı da Obama'nın başkanlıktaki birinci yılını dahi dolduramadan darbeci sıfatını kazanması olurdu.
"Bolivarcı alternatif" ne kadar alternatif?
Bu şartlar altında Obama yönetiminin önünde, krizi zaman yayarak soğutmak ile Zelaya'nın görevine, eli kolu bağlanmış bir biçimde dönmesini sağlamak arasında değişen seçenekler bulunuyor. En son Küba'nın da kabul edildiği, Chávez etrafında kümelenen ülkelerin de içinde yer aldığı OEA, darbeye hızla tepki göstermiş olsa da, esas olarak ABD'nin zaman kazanma taktiğine yardım aracı haline büründü. OEA aracılığıyla ABD yönetimi hem darbeci yönetimle müzakere şansı elde ederek bu yönetimi meşrulaştırdı, hem de arabulucu olarak bu örgütün başkanı, Chávez'ci olarak bilinen José Miguel Insulza yerine, kendisine daha yakın bir isim olan, Kosta Rika devlet başkanı Óscar Arias'ı tayin ettirerek inisiyatifi elinde tutmuş oldu.
Tabii ABD OEA içinde güçlü destekçilere sahip. Başta Brezilya, onun ardından Arjantin ve Şili gibi solcu görünen hükümetlere sahip olup, aslında ABD'ye yakın bir politika güden ülkeler ABD'nin elini güçlendiriyor. Özellikle ABD ile Orta Amerika'ya yönelik biyoyakıt yetiştirme anlaşmaları bulunan ve ekonomik kriz karşısında, kaynak aktarımı yoluyla sermayeyi destekleme politikasında ABD'yle birleşen Brezilya Obama yönetiminin en yakın yardımcısı. Maruz kaldığı ekonomik ambargonun gevşemesi ihtimali nedeniyle Obama yönetimi ile yakınlaşma eğilimine giren Küba'nın da Honduras krizinin başına dert olmasını istemediği düşünülebilir.
Öte yandan Chávez, sistemli olarak Zelaya'yı destekleyen, Honduras halkını ayaklanmaya çağıran ateşli konuşmalar yapsa da, ABD'nin OEA'yı darbeyi meşrulaştırma aracı olarak kullanması karşısında bugüne kadar ciddi bir ses çıkarmış değil. Arias'ın arabuluculuk kararı bütün OEA üyesi ülkelerin oybirliğiyle alındı.
Bu durum Chávez kanadının da Zelaya'yı görevine eli kolu bağlanmış bir biçimde döndürme politikasına razı olduğunu düşündürüyor. Zira Arias arabuluculuk görüşmelerinde Zelaya'ya referandum fikrinden tamamen vazgeçmesi şartını koşmuş durumda. Ancak Honduras'taki darbeci yönetim bu şartı dahi kabul etmiyor.
Bu arada zaman ilerliyor, Honduras ordusu, ülkedeki isyanın başını çeken sendikacıları ve siyasetçileri avlamaya devam ediyor. Fiili sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı, basına sansür uyguluyor. Kısacası OEA eliyle ABD'nin kazandırdığı zamanı, darbe karşıtı muhalefeti ezmek için kullanıyor. Darbeciler muhalefeti ezmeyi başarır ve Zelaya ülkesine eli kolu bağlanmış vaziyette dönerse, hem ABD ve Brezilya, hem de Venezüella ve Küba gibi ülkeler bu krizi fazla yara bere almadan atlatmış olacaklar.
Fakat Honduras'lı işçiler, köylüler ve yerli halklar bu darbeyi kolay kolay sindirecek durumda değil. Zelaya başkanlık sarayından çıkarılırken on binlerce emekçi sokaklara dökülmüştü. Daha sonra Zelaya'nın ülkeye döneceği haberi üzerine bu kez bir kısmı silahlı yüz binlerce emekçi büyük bir gösteri düzenledi. 7,5 milyon nüfusa sahip ülkede bu büyük bir isyan anlamına geliyordu.
Bugün (22 Temmuz Çarşamba) itibariyle arabulucu Arias'ın darbeci yönetimle müzakere için saptadığı son tarih de aşıldı, ancak Arias bu süreyi tekrar uzatarak darbecilere zaman kazandırma politikasını sürdürdü. Görünen o ki anlaşma olmazsa bütün ipler kopacak. Honduras'lı sendikalar ve darbe karşıtı cephe ise Perşembe ve Cuma günleri için büyük grevler ve gösteriler planlamış durumda. Honduras'ta kazananı, sınıf mücadelesi belirleyecek!