Şimdi de suyumuza göz diktiler! (İşçi Mücadelesi gazetesi #40 - 19-03-2009)
Su alanında faaliyet gösteren dev firmalar, onların yılmaz destekçileri olan uluslararası kuruluşlar ve (Dünya Bankası, IMF vd.) üniversitelerin burjuva ideologları, su konusunda son dönemde artan oranda gündemde yer alan "kıtlık" sorununa olağanüstü bir çözüm bulmuş durumdalar. İddiaya göre, dünyada ciddi bir su kıtlığı var ve bu sorunun kaynağında suyun düşük fiyatlandırılması yatıyor. Söylenen şu; içme suyu hizmeti (ve tabi ardından tarımsal sulama) özel kesimin ellerine bırakılsın. Özel kesim suyun fiyatını arttırsın. Sonuçta insanlar bunun bedelini ödemekte zorlanacakları için daha az su kullanacaklardır. Dolayısıyla su sorunu da ortadan kalkacaktır.
Suyun özelleştirilmesi anlamına gelen bu önerme, kapitalizmin temelini oluşturan "metalaştırma" olgusunu insan hayatının her alanına sokmaya çalışan burjuva ideolojisinin bir tezahürü aslında. Peki, aldığı asgari ücretle kendisinin ve ailesinin karnını zor doyuran işçinin emekçinin durumu ne olacak? Su hizmeti özelleşince daha mı bir kana kana içeceğiz suyu? Tabi ki hayır.
Su'da Özelleştirme Nedir?
Su hizmetleri, günümüzde ağırlıklı olarak kamu kesimi tarafından sunulmakta. Yani belediyeler birer su işletmesi kurarak suyu halka satıyor. Dolayısıyla, su zaten günümüzde de serbest bir mal değil. Yani ücretsiz olarak elde edemiyoruz suyu. Bununla beraber, su hizmetlerinin yerel yönetimler tarafından sunulması durumunda en azından fiyatlandırma, kesme vb. konularda özel kesime nazaran daha insaflı olunduğu söylenebilir. Tabi, önereceğimiz nihai çözüm bu değil. Su kaynaklarının ülkelerin içerisinde hatta dünya üzerinde dağılımı, bu kaynağın kullanımının mümkün olduğunca merkezi bir biçimde planlanmasını gerektiriyor. Kapitalizm ise bir kez daha dünyanın ve insanlığın mezarını kazıyor. Bir yandan kıtlık var denerek parası olmayana su verilmiyor, diğer yandan büyük su havzalarının suları denizlere akıtılıyor, kâr hırsından gözleri dönmüş olan kapitalistler temiz su kaynaklarını fütursuzca yok ediyor.
Özelleştirmeyi Güzellemek
İnsanların suyunu keseceksiniz, paran yoksa su da yok diyeceksiniz, yağmur suyunun biriktirilmesini yasaklayacak, halka açık çeşmeleri kurutacaksınız. Ama bunu insanlara öyle bir anlatacaksınız ki, dinleyen oruca niyet edecek. İşte Dünya Bankası ve şürekasının yaptığı da tam olarak bu. "Suyun özelleştirilmesi" yerine "kamu-özel kesim ortaklığı" adını kullanıp, peşinden de "katılımcılık", "demokrasi", "şeffaflık" gibi kulağa hoş gelen sözcükleri sıralıyorlar. Her gün su kıtlığı haberleri, barajlardaki doluluk oranları vd. beynimize işliyor. Diğer yandan belediyeler de "yerelleşme" politikaları ekseninde giderek daha fazla hizmeti daha az kaynakla yüklenmek durumunda bırakılıyor. Her özelleştirmede olduğu gibi, gözlerine kestirdikleri kamusal birimleri halkın gözünden düşürmek için öncelikle kalitesizleştirdikleri, yapay sorunlar yarattıkları da biliniyor. Sonuçta özelleştirme gibi bir olgu, insanların aklında güzelleştiriliyor. Ölümü gösteriyorlar, sıtmaya razı oluyoruz.
Özelleştirmelerin Sonuçları
Su hizmetlerinin özel kesime bırakılmasının örnekleri geçtiğimiz yıllarda pek çok ülkede görüldü. Günümüzde de artan oranda devam ediyor ve bundan sonra da etmesi bekleniyor. Su alanındaki özelleştirmelerin etkisi iki biçimde hissedilmekte; birincisi suyu tüketen gruplar arasından düşük gelire sahip olanların bu süreçten daha kötü etkilenmesi söz konusu. Diğer yandan pek çok özelleştirme örneğinde içme suyu ya da sulama suyu tesislerinde çalışanların da işsiz kaldığı, çalışma koşullarının ağırlaştığı vb. biliniyor. Bu iki etkiye bir de çevre sorunlarını eklemek mümkün.
Örneğin su hizmetlerinin özelleştirilmesi sonucunda su faturalarında Cochamamba'da (Bolivya) %100, İngiltere'de %46, Fransa'da %40, Atlanta'da (ABD) %12 artış yaşanmış, İskoçya'da özelleştirmenin ardından 20 akarsu kurumuş, Hindistan'da özelleştirilen akarsular "su hırsızlığına karşı" polis tarafından korunmaya başlamış, Bolivya'da yağmur suyunu biriktirmek yasaklanmış, pek çok ülkede su hizmetlerini alan özel şirketler bu ülkeleri deyim yerindeyse soymuş, bununla da yetinmeyip daha fazla kâr elde etme hırsıyla uluslararası tahkime başvurmuşlardır. Yine işçi sınıfının durumu açısından, özelleştirmelerin ardından su alanında çalışan işçi sayısında azaltmaya gidildiği, sendikalılığın büyük ölçüde engellendiği, ücretlerin çoğu kez indirildiği bilinmekte. Örnekler çoğaltılabilir. Ancak görülen odur ki, su faturalarının kabarmasından, işsizlikten, ülkelerin vergi gelirlerinin (ki işçinin emekçinin sırtındadır vergi yükü) bu şirketlere aktarılmasından en fazla zararlı çıkanlar işçi sınıfı ve diğer ezilenlerdir. Bankada bolca parası, aylık bilmem kaç milyar/trilyon geliri olan burjuva için su faturasının 10 TL olması ile 100 TL olması arasında çok fazla bir fark yok. Bunu asgari ücretle geçinmeye çalışanlar düşünecek.
Dünya Su Forumu
İstanbul'da yapılacak olan bu forum, Fas (1997), Hollanda (2000), Japonya (2003) ve Meksika (2006) forumlarının ardından 5. forum olacak. Dünya Su Forumu, su hizmetlerinin özelleştirilmesini savunan uluslararası kuruluşları, şirketleri, akademisyenleri ve tabi ki hükümetlerin temsilcilerini bir araya getirmesi açısından önemli bir toplantı. Bu forumların yapıldığı ülkelerde, forumdan sonraki süreçte özelleştirmelerin hızlanması da dikkat çekici bir olgu.
Aslında 2003 yılında Japonya'da yapılan foruma kadar özelleştirme karşıtlarının da her şeye rağmen bir muhalefet örme amacıyla bu forumlara katıldıklarını söylemek mümkün. Ancak Japonya'daki forumda katılım ücretlerinin kasten çok yüksek tutulması ve suyun ilk kez burada bir "insan hakkı" yerine "insan ihtiyacı" olarak tanımlanması gibi unsurlar nedeniyle muhalefetin etkisi oldukça kırılmış, Meksika'daki forum ise tam bir neoliberal kampanyaya dönüşmüştü. İstanbul forumunun da dünyanın su sorunlarına çözüm bulmak bir yana, tam anlamıyla bir "su fuarı" havasında gerçekleşeceği bekleniyor. Bize de bu fuarı eylem ve etkinliklerimizle daha da bir şenlendirmek düşecek anlaşılan.
Suyun Özelleştirilmesine Karşı Mücadeleye!
Dünyanın pek çok yerinde su alanındaki özelleştirmelere karşı kampanyalar yürütülüyor. Barselona'da 450 bin kişi su özelleştirmesine karşı yürürken, Güney Afrika'da sendikalar su özelleştirmesine karşı greve gittiler. Bolivya'da özelleştirmeye karşı yapılan eylemlerde 8 kişi hayatını kaybetti ve şirket sonuçta ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Yine Meksika'daki su forumu sırasında dışarıda gösteriler devam ediyordu.
Şimdi yapılması gereken, bir yandan 5. Dünya Su Forumu'na karşı alternatif bir tartışma zemini yaratarak işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin sözünü söylemek, diğer yandan da alanlarda burjuvazinin bu kirli oyununa karşı mücadeleyi örmektir. Eylemler 15 Mart'tan itibaren İstanbul'da yoğunlaşacak. Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu, 15 Mart'ta İstanbul'da bir miting gerçekleştirmeyi planlıyor. 5. Dünya Su Forumu'na tepkili olan pek çok örgüt de Mart ayı içerisinde uluslararası mücadele örgütlerinden de katılımın sağlanacağı bir alternatif su forumu düzenliyor.
Ah Orhan Veli ah! Bilsen ki bir mısra daha gidiyor...
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Orhan VELİ
Sayılarla Su
•· Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF verilerine göre dünya üzerinde 1 milyarın üzerinde insan temiz içme suyundan yoksun.
•· Her gün 3900 çocuk, temiz içme suyu ve yeterli kanalizasyon altyapısı olmadığı için hayatını kaybediyor.
•· Dünya üzerindeki temiz su kaynaklarının %85'ini, dünya nüfusunun %12'si kullanıyor.
•· Su endüstrisinin yıllık kârı yaklaşık 1 trilyon dolar. Bu rakam petrol endüstrisinin karının yaklaşık %40'ı kadar. Şimdiye kadar ise dünyadaki su hizmetlerinin sadece %5'i özelleştirildi.
Suyumuzu Çalanlar
•· Dünya Su Konseyi: Su devi Suez, Kanada Yardım Kuruluşu CIDA ve Mısır hükümetinin önderliğinde 1996 yılında kuruldu. Bu konsey aynı zamanda Dünya Su Forumu'nun düzenleyicilerinden. Su ile ilgili kritik konuları belirliyor, su kaynaklarının yönetiminde karar alıcılara yol gösteriyor, (özelleştirin diyor) su talebinin(!) yönlendirilmesi için etkin(!) stratejilerin oluşturulmasını sağlıyor.
•· Küresel Su Ortaklığı: Dünya Bankası, BM Kalkınma Programı ve İsveç Yardım Örgütü tarafından kuruldu.
•· Dünya Altyapı Finansmanı Heyeti: Küresel Su Ortaklığı'nın yanı sıra çok taraflı yatırım bankaları, Uluslararası Finans Kurumu, Citibank, ABD Ex-Im Bank, Suez ve Thames gibi su devleri vd. tarafından kuruldu. Su yatırımcılarına daha fazla garanti verilmesini, ülkelerin su hizmetleri için daha fazla borçlanması gerektiğini savunuyor.
•· Dünya Su Birliği: Dünya Bankası, ABD Kredi Ajansı ve Avrupa Kalkınma Bankası tarafından destekleniyor.
•· Dünya Bankası: Kyoto'da düzenlenen su forumu öncesinde dünya genelinde pek çok su projesine toplam 20 milyar dolar sağladı, bunların üçte birinde "suyun özelleştirilmesini" kredi koşulu olarak dayattı.
•· IMF: Ülkelere vermiş olduğu kredilerin bir kısmında "su hizmetlerinin özelleştirilmesi" koşulu yer almakta. Örneğin 2000 yılında verdiği 40 kredinin 12 tanesinde bu koşul bir biçimde yer alıyor.
•· Avrupa Birliği: Solun bir kısmının kıblesi haline gelmiş olan Avrupa Birliği, 2002 yılında aldığı bir kararla su alanında "yönetişimi" geliştirmek amacıyla arz odaklı yaklaşımdan talep odaklı yaklaşıma geçilmesini ve "suya ekonomik bir değer katılmasını" savunmakta.
•· Su Şirketleri: Her biri öncelikle kendi ülkelerinin iç pazarında gelişmiş, daha sonra bulunduğu ülkedeki devletin de desteği ile uluslararası anlamda güçlenmiş şirketler. Dünyadaki su sektörünün önemli bir kısmını kontrol eden iki şirket var: Suez (Fransa) ve Vivendi (Fransa) şirketleri.
Türkiye'den Örneklerle Suyun Özelleştirilmesi
Türkiye'de hem sulama suları hem de içme suları alanlarında Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşların yol gösterici, hükümetlerin de uygulayıcı olduğu bir dönüşüm sürmekte. Günümüze kadar görece yavaş ve tekil örnekler üzerinden uygulanan bu dönüşümün, Dünya Su Forumu sonrasında hızlanmasını beklemek hayalcilik olmaz.
Örneğin sulama hizmeti 2005 yılında Köy Hizmetleri Müdürlüğü'nün kapatılmasına kadar olan süreçte bu kuruluş ve DSİ tarafından yerine getiriliyordu. 2005 sonrasında ise bu alanda faaliyet gösteren yegâne merkezi kuruluş DSİ olarak kaldı. DSİ, Dünya Bankası'nın 2006 raporundan sonra su kaynaklarının kullanımını yapmaktan çok denetim işleri ile ilgilenmeye başladı. Ayrıca DSİ bünyesinde de özelleştirmelerle ilgili çalışmalar yapılmaya başlandı. DSİ'den alınan sulama hizmeti ise "sulama birliklerine" verildi. Bu birliklerin ise çoğunluğunda yeterli teknik bilgi ve eleman bulunmuyor. Her özelleştirmede aynı manzara. Görevi yapamayacak olan bir birime ver, kaliteyi düşür, özelleştirmeye giriş. Biz bu filmi daha önce çok izlemiştik.
İçme suyunda da durum çok farklı değil. Son dönemde çıkarılan yeni yerel yönetim yasaları, su hizmetleri alanında yerel yönetimlere önemli görevler yüklüyor. Ancak, bir yandan da yasa maddelerindeki kelime oyunlarıyla özelleştirmelerin önünü açıyor. Ayrıca merkezi planlamanın üstünlüğü bir kez daha ortaya çıkıyor. Yer üstündeki belediye sınırları ile yer altındaki su kaynaklarının sınırları örtüşmüyor. Sonuçta örneğin Sapanca Gölü'nün kullanımına ilişkin İzmit ve İstanbul Belediyeleri arasında mahkemeye taşınmış anlaşmazlıklar var. Oysa tek bir su otoritesi bunun planlamasını yapabilirdi.
Türkiye, su alanındaki özelleştirmelere yabancı değil. Yaygın bir özelleştirme hamlesinden bahsetmek için henüz erken. Ancak, Antalya, İzmit ve Çeşme örnekleri ibretlik dersler içeriyor. Antalya su işletmesi 1996 yılında 100 milyon TL'lik bir Dünya Bankası kredisinin koşulu olarak özelleştirildi ve Lyonnaise des Eaux tarafından satın alındı. Antalyalılar bu isme yabancılar, yerel adını söyleyelim: Antsu. Antsu bir yandan şehre içme suyu verirken, diğer yandan belediyeden 600 km'lik altyapı yenileme hizmeti talep etti, bununla da kalmadı, Dünya Bankası kanalı ile belediyeye baskı yaparak su fiyatının yükseltilmesini istedi. 2001 yılında Antsu'yu satın alan bir başka dünya su devi Suez, daha ağır koşullar (örneğin minimum %15 kar garantisi) ileri sürerek bunların karşılanması için baskı yapmaya başladı. Buna karşılık belediye su fiyatlarını arttırdı (2002'de toplam artış %40 dolayında), ancak gelen tepkilerden korkarak fiyatları indirmek istedi. Buna karşılık, (2001 krizinin de etkisi ile) Antsu faaliyetlerini durdurarak uluslararası tahkime başvurdu. Burada bir yanlış anlaşılmayı önlemek gerekiyor. Belediyenin bu süreçte tek rahatsız olduğu nokta, artan su fiyatlarının yerel seçimlerde kendisine oy kaybettirmesi ihtimalidir. Yoksa iki dönemin belediye başkanları, dönem dönem bu özelleştirmeyi sonuna kadar savunan açıklamalar yapmışlardır.
İzmit Yuvacık Barajı örneğinde ise, barajı yapan ve su hizmetlerini alan firmaya suyun fiyatlandırılması konusunda tam yetki verildi. Bunun sonucu ise su fiyatlarında muazzam artışlar oldu. Suyu pahalı bulan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, su alımını durdurunca, Thames Water şirketi suyu derelere vermeyi tercih etti. Su kıtlığına karşı özelleştirmenin gücü bu olsa gerek. Üstelik şirketin kârları garanti altında olduğu için Hazine tarafından kendilerine derelere akıtılan sular için ödeme yapılmaya devam edildi.
Dünya Bankası'nın bir başka başarı örneği de Çeşme ve Alaçatı su temini ve kanalizasyon projesidir. Bu sefer, tek belediyenin gücü yetmemiş olacak ki, ÇALBİR adlı bir yerel yönetim birliği kurularak, Dünya Bankası'nın karşısında masaya oturdu. Koşul yine aynı idi; su hizmeti özelleştirilecek. Birliğe 10 ay süre verildi. Birlik bir süre sonra Vivendi adlı su devi ile anlaştı. Çeşmeliler de bu isme yabancı olabilir, yerel adını söyleyelim: Alçesu. Özelleştirme sonrasında Çeşmeliler Türkiye'nin en pahalı suyunu kullanmaya başladılar. 2001 yılında İstanbul'da 400.000 TL, Ankara'da 330.000 TL, İzmir'de 440.000 TL olan suyun fiyatı Çeşme'de 1.100.000 TL olarak belirlenmişti. Bu da sanıyoruz ki bir başka özelleştirme başarısı.