Yunanistan’da uç sol yol ayrımında: İsyan nereye? (Savas Mihail - EEK - 01-02-2009)
Toplantı çağrısını yapan 10 örgüt bugün iki ayrı cephede kümelenmiş durumda: bir yanda Yunanistan Komünist Partisi'nden 1989'da kopan Yeni Sol Akım/NAR'ın, DEYK'in Yunanistan seksiyonu olan EEK'nin, küçük bir Maocu grup olan EKKE'nin ve bağımsız solcuların içinde yer aldığı Radikal Sol Cephe (MERA), diğer yanda Britanya'daki Cliffçilerin fikirdaşı SEK/SWP'yi, iki Althusserci grubu, Fransız LCR'sinin Yunanistan'daki fikirdaşlarını ve bazı bağımsız solcuları kapsayan Birleşik Anti-Kapitalist Sol (ENANTIA) bulunuyor.
Toplantının başında kara koyun (ya da kara keçi veya kara kedi) EEK haricindeki tüm örgütlerin imzaladığı bir rapor sunuldu. EEK'yi diğerlerinden ayıran ayrım çizgisi tartışma esnasında daha da belirginleşti.
Aralık 2008'deki isyanın fırtınası parlamento dışındaki sol içinde kendi aralarında yakınlaşan veya çatışan çeşitli siyasi eğilimler de yarattı. Genç Aleksis'in katledilişinin ertesinde yaşanan sosyal patlama, yalnızca toplum polisiyle, kapitalist devletle ve katiller hükümetiyle değil, bir bütün olarak burjuvazinin parlamenter siyasi sistemiyle, resmi solla, özellikle de isyana düşmanca bir yaklaşım içinde olagelen kemikleşmiş Stalinist Komünist Partisi'yle, sendika bürokrasisiyle ve nihayet varolan düzenin tüm siyasi, sosyal ve kültürel kurumlarıyla da çatışan isyanın taze güçlerini öne çıkardı. Mayıs 1968'in pek çok özelliği Fransa olaylarından 40 yıl sonra yeniden ortaya çıktı.
İsyanın, her türlü güvenceden yoksun, ucuz, kayıt dışı işgücünü oluşturan, kronik işsizlikle boğuşan, sefalet koşullarında, gelecekten hiçbir umudu olmaksızın yaşayan genç emekçi kitlesinden oluşan güçleri, kendileri de en başından itibaren isyana aktif olarak katılan uç sol örgütlerin ve hâtta anarşist ağların bile ötesine taşıyor. Ancak isyan şiddetlendikçe giderek artan sayıdaki sol grup doğrudan eylemden geri çekilmeye, tahrifatlarla dolu bir "kendiliğindencilik" eleştirisini, erken seçim ihtimaliyle bağlantılı olan "temel bir siyasi öneri"ye duyulan ihtiyacı bıktırıcı biçimde yinelemeye başladılar. EEK her türden geri çekilme önerisine karşı çıkarak her alanda doğrudan eyleme katıldı. Bu benzersiz tarihsel deneyimden öğrenmeye istekliyiz, yeni olana açığız. Her adımda somut durumu analiz etmeye, kendi programatik önerilerimizi ortaya koymaya çalıştık. Hepsinden önemlisi, hükümeti devirmek, krizden devrimci yoldan çıkmak ve işçi iktidarını kurmak amacıyla işçi hareketinin bir Genel Siyasi Grev örgütlemesi için mücadele ettik.
Bir tanesi günlük gazetelerinin birinci sayfasında yer alan bir başyazı olmak üzere, yayımladıkları iki makaleyle EEK'yi "ajan provokatör" olmakla itham eden Stalinistler dışında, uç solun içindeki karşıtlarımız, örneğin uzun süreden beri müttefikimiz olan NAR'ın içindeki unsurlar da bizi "yarı-anarşist," "ultra-solcu" ve "doğrudan eylem fetişisti" olmakla suçlamaya başladılar. Aynı zamanda NAR'ın çoğunluğu (NAR'ın içindeki güçlü muhalefete rağmen) ENANTIA'ya, özellikle de Cliffçi SWP'ye yaklaşmaya başladı. Yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimleri ve ulusal genel seçimlere ortak listeyle girilmesini kapsayacak şekilde, "anti-kapitalist solun birliği"ni ilân edecek bir toplantının hazırlığına da başladılar.
Bu yakınlaşmanın sonuçları, Spor Stadyumu toplantısına sunulan ortak raporda yer alan programatik nokta ve önerilerde yansımasını buldu. Avrupa'daki güncel tartışma ve hazırlıklar, özellikle de Fransa'da LCR'nin inisiyatifiyle kurulan Yeni Anti-Kapitalist Parti'nin yaklaşan kuruluş kongresi ile Britanya'daki "Respect" ve İtalya'daki Rifondazione ile yaşanan feci deneyimler, bütün anlayışı belirliyor. Reformist ve devrimci akımların birarada var olabileceği "geniş anti-kapitalist partilerin ya da cepheler"in kurulması için çalışılıyor. "Kapitalizm karşıtlığı" kavramı, kapitalizme karşı hareket eden (ama ille de devrimci bir yönelime sahip olması gerekmeyen) her akımı, sosyal demokrasinin solundan devrimci (veya eskiden devrimci olan) sola ve anarşistlere kadar her şeyi kapsayacak genişlikte tanımlanıyor. Reform ile devrim arasındaki tüm ayrım çizgileri "birlik" adına bir yana bırakılıyor. Bu türden bir yeniden kümelenmenin parlamentarist amaçları bir yığın sosyal ve pasifist eylemci "hareketçilikler" ile birleşiyor ve bir ölçüde bunlar tarafından gizleniyor.
Spor Stadyumu'ndaki toplantının LCR önderleri Alain Krivine ile Yvan Lemaitre'in gönderdiği, bu ruhla yazılmış bir mesajın okunmasıyla açılması tesadüf değildi. MERA ile ENANTIA'yı birbirlerine yakınlaştırarak önümüzdeki seçimlere ortak listeyle katılmalarını sağlamayı amaçlayan "Anti-kapitalist Solun Birliği ve Ortak Eylemi için Girişim" önerisi, Fransa'daki Anti-Kapitalist Parti (NPA) ile benzer bir deneyim olarak selamlanıyordu.
Demokrasi varmış gibi yapıldı ama aslında toplantının usül kuralları, gerçek bir tartışmaya izin vermemek için bürokratik bir tarzda önceden belirlenmişti. Toplantının konuşmacı listesi, SEK/SWP'nin ve NAR'ın çoğunluk eğiliminin liderleri arasında toplantıdan birkaç gün önce yapılan görüşmeler sırasında ayarlanmıştı. Seçimle belirlenmemiş olan Başkanlık Divanı ise yegane muhalefet odağı olan EEK sözcülerinin 5 dakikadan fazla konuşmasını engellemeyi amaçlıyordu! Sanayi işçilerinin mücadelelerinin (örneğin Boetia'daki eski Pechiney fabrikasındaki muzaffer grevin) önemli önderleri arasında bulunan veya işçi bölgelerinde belediye meclisi üyeliği yapan, iyi bilinen yoldaşlarımızı konuşmacı listesinden çıkardılar. Uyuşturucu bağımlılığına karşı bir toplumsal hareket yaratmak için on yıllardır verdiği mücadele nedeniyle Yunanistan devrimci solunun en bilinen şahsiyeti haline gelen Katerina Matsas'ın kürsüye çıkabilmesi için bile mücadele vermemiz gerekti. En sonunda bir tek ona ve EEK genel sekreteri Savas Mihail-Matsas'a, "aykırı" fikirlerimizi toplantıya sunma izni verildi.
EEK'e göre, Aralık ayında yaşanan rejim krizi yeni, zikzaklarla dolu, fırtınalı ancak "hangi sınıf kapitalizmin krizinden çıkışı sağlayabilir, toplumu hangi sınıf yönetmelidir?" sorusunun da açıkça sorulacağı yeni bir dönemin başlangıcıdır. Çalışma hakkından başlayarak, işçilerin özelleştirmelere ve tensikatlara karşı mücadelelerini, parasız kamusal eğitim ve sağlık hakkı ile devletin baskı ve şiddetine son verilmesi taleplerini savunmak için tüm solun ve halk güçlerinin bütün cephelerde eylem birliği yapmasına olan ihtiyacı reddetmek bir yana, özellikle vurguluyoruz. Ancak dünya kapitalizminin krizinin muhtemel devrimci sonuçlarına da ısrarla işaret ediyoruz. Sağcı hükümetin devrilmesi için verilen mücadele ile işçi iktidarı için verilen mücadele arasında "doğrusal bir bağlantı" gördüğümüz için "felaket tellalları" olmakla suçlanıyoruz. Bu tamamen yalandır. Biz bugünkü ve gelecekteki kapitalist hükümetlerin kitle eylemiyle yıkılması için savaşıyoruz. Yalnızca öz-örgütlenmelerini kurararak seferber olan kitlelere dayanan bir işçi iktidarının kitlelerin acil ihtiyaçlarını karşılayabileceğini vurguluyoruz. Bankaları ve kapatılan fabrikaları işçi denetiminde, tazminatsız olarak kamulaştıracak, uluslararası mali sermayenin tefecilerinden alınan borçları reddedecek, NATO'yu kovacak, ABD ve AB emperyalistlerinin askeri üslerini kapatacak, tüm ülkeyi Balkanlar ve Avrupa'da emperyalizme karşı bir toplumsal birleşme için mücadele üssüne dönüştürecek yegâne güç işçi iktidarıdır.
EEK'in "maksimalist" görüşlerine karşıt olarak diğer örgütler ise bugünkü hükümeti yıkma mücadelesini (henüz "olgunlaşmadığını" düşündükleri) işçi iktidarı perspektifinden tamamen ayırıyorlar. Hatta onlara göre resmi sendikalar kendi üyelerini seferber etmediği için Aralık isyanı herhangi bir sınıf karakterine sahip değil. Yaşanan toplumsal isyanı sınıfsal aidiyeti olmayan gençliğin, lümpen ve deklase unsurların eylemi olarak görmek tamamen yanlıştır. Bu, hakim burjuva bakış açısıyla hemen hemen aynıdır. Oysa gerek Yunanistan gerekse Avrupa, Yunanistan'daki isyan ve Fransa'daki genel grev gibi altüst oluşlardan dünya kapitalizminin krizinin yol açacağı devrimci durumlara doğru evriliyor. İşçilerin, iktidarı ne kadar yakında alacağından ziyade, bugünden itibaren hangi doğrultuda ilerlemeleri gerektiği sorusunun yanıtlanması gerekiyor.
Programa ilişkin ikinci anlaşmazlık noktası Avrupa ile ilgiliydi. EEK, Avrupa Birliği'nden devrimci yoldan kopulması, AB'nin yıkılması, Avrupa kıtasının Avrupa Sosyalist Devletler Birliği çatısı altında sosyalist birliğinin sağlanması için savaşıyor. Diğer örgütler ve toplantıda kabul edilen program ise AB'den "anti-kapitalist yönde kopuş" çağrısını yaparken, Avrupa'nın sosyalist birliği için mücadeleyi reddediyor. Ulusalcı niteliği bu derece açık olan bir program üzerinde anlaşamayacağımız ortada. Yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimlerine bu program etrafında birlikte, hele de tek bir listeyle katılmamız düşünülemez.
Burjuva partilerinin solu marjinalleştirmeye yönelik doğrudan tehdidinin nerede yanıtlanması gerektiği sorusu taktik bir soru değildir. Parlamentoda işçi sınıfından bir vekilin bulunması için işçi partileri arasında geçici bir seçim ittifakı kurmalıyız. Günümüz koşullarında, devrimci sol gerek Avrupa seçimlerini, gerekse de genel seçimleri, bir yandan burjuvazinin çıkmazının, bir yandan da (Prodi hükümeti benzeri bir PASOK/SYRIZA koalisyon hükümeti türünden) Merkez sol senaryoların karşısında, devrimci komünist alternatifin propagandasını yükseltmek için bir fırsat olarak kullanmak zorundadır.
SEK/SWP'nin lideri Panos Garganas kendi örgütünün (ve ENANTIA ile ne yazık ki MERA içindeki müttefiklerinin) "seçimleri esas siyasi platform olarak" gördüğünü açıkça belirtti. EEK sözcüsü Katerina Matsas ise buna, esas siyasi platformun, sınıf düşmanının kontrolündeki parlamenter sistem değil, sınıf mücadelesi arenası olduğunu söyleyerek yanıt verdi.
EEK, parlamentarist amaçlarla oluşturulan bu sahte birliğin kuruluşu için kullanılan anti-demokratik yöntemleri kınadı. MERA'nın ne yapacağına karar vermek için derhal bir Ulusal Konferans toplamasını ve bütünüyle NAR liderlerinin sorumluluğundaki MERA çoğunluğunun, ENANTIA önderlikleri ile birlikte toplantıda verdikleri ultimatomu kendi içinde oylamadan kabul etmemesini talep ettik.
Söz konusu önderliklere sürpriz olacak biçimde, her iki EEK sözcüsünün yaptığı konuşmalar miting katılımcılarının büyük çoğunluğu tarafından coşkuyla karşılandı. Özellikle devrimci komünist alternatif ortaya konduğu sırada konuşmalar çok güçlü alkışlarla kesildi. Yaptığımız müdahale, karşıtlarımızın ve eski müttefiklerimizin saflarında krize neden oldu; zira sonu reformizm batağına çıkan likidasyonist yola katılmayı reddettiğimizi, Britanya'daki Respect felaketinin ve Fransa'daki NPA sahtekarlığının Yunanistan'da tekrarlanmasını reddettiğimizi açıkça belirttik. Tutumumuz da en ufak bir yalpalama olmayacaktır. Yine de NAR önderliğinin gelecek hafta ikili görüşme yapma önerisini kabul ettik. Onlar "EEK'e yönelik coşkulu alkışların EEK'nin MERA içinde kalması yönünde bir çağrı" olduğunu iddia ederken, biz MERA'dan ayrılanın EEK olmadığı, NAR'ın MERA'nın on yıldan beri savunageldiği devrimci politikalardan kopmakta olduğu yolundaki yanıtımızı kitle önünde zaten vermiştik.
Bu arada, uç solun geleneksel örgütleri Spor Stadyumu'nda toplantı yaparken, genç sanatçılar ve isyanın diğer güçleri de Ulusal Opera Sarayı'nı işgal ederek isyan sırasında gözaltına alınanların serbest bırakılmasını talep ettiler, işçi sınıfının Bulgar kahramanı Konstantina Kunyeva ile dayanışma ilan ettiler, sanatsal yaratıcılık için gerçek koşulların oluşturulması, "sanatın isyana dönüştürülmesi" gereğini vurguladılar. Ulusal Operaevi'nin ismini "Başkaldıran Halk Operası" olarak değiştirdiler. Atina sokaklarında, parlamentarist kaygılardan uzak bir halk şenliği düzenlediler. Onlar "esas siyasi sahne"nin neresi olduğunu çok daha iyi biliyorlar.
Savas Mihail, 2 Şubat 2009