Egemenlerin oyununa gelme! Birleş ve kontrgerilladan hesap sor! (DİP Girişimi - 31-07-2008)
Eylemin en dikkat çekici yanı burjuvazinin iç savaşının Ergenekon ve AKP'nin kapatılması davaları dolayısıyla son derece gerginleştiği bir dönemde gerçekleşmiş olması. Burjuvazinin iki kampının temsilcileri de bombalar dolayısıyla halkta oluşan (korku ve tedirginlikle birlikte yükselen) tepkiyi kendi yelkenlerini doldurmak için kullanma telaşı içine girdiler. İki taraf da son dönemin en çok rant getirdiğini düşündükleri milliyetçiliği kullanarak hemen PKK'ye yüklendiler. Oysa eylemin ardından PKK, bombalamayla ilişkileri olmadığını kamuoyuna duyurmuştu. Emniyetin araştırması devam etmesine rağmen, hiçbir delil olmadan PKK işaret edildi. Hiçbir biçimde tek bir örgütün kullanacağı türden bir patlayıcı olmayan, halk tarafından dinamit olarak bilinen TNT'nin kullanılması bile PKK'ye işaret eden bir delil olarak sunuldu. Bunların inandırıcı olmadığı düşünülmüş olacak ki siyasi bir spekülasyonu, yani PKK'nin kendisine yönelik operasyonların yoğunlaşması dolayısıyla bu eylemi misilleme amacıyla gerçekleştirdiği iddiasını delil olarak göstermeye çalıştılar. Bu çabaların organize biçimde gerçekleştirildiği anlaşılıyor. Çünkü veriler son derece açıkken, neyin bilinip neyin araştırıldığı ortadayken, tüm medya kendisine yapılan telkinler ve milliyetçilik rantından kendilerine de pay düşmesi umuduyla sanki kesin bir bilgi varmış gibi bu saldırıya PKK eylemi dedi.
Baykal hemen İspanya örneğini verip halkı milyonlarla sokağa dökülmeye çağırdı. "Bir milli lanet kampanyası ortaya koyabilmeliyiz ve bunu yapanları yapamaz hale getirmeliyiz" diyen Baykal'ın sözleri milliyetçi bir galeyanı teşvik anlamına geliyordu. Bu sözler medya tarafından da olumlu bir şekilde gündeme getirildi. Kimsenin aklına İspanya'da 3 Mart 2002 saldırısının burjuva politikacılarının aynı şekilde ETA'yı işaret ettiğini ancak daha sonra eylemin ardından El-Kaide'nin çıktığını söylemek gelmedi. Halka milliyetçiliği pompalayalım da işin arkasından neyin çıkacağı önemli değil diye düşünüyorlar.
Ortada milliyetçiliğin pompalanabileceği bir gündem olur da ülkenin faşistleri geri kalır mı? Hemen BBP ve MHP'li faşistler cenazelerdeki yerlerini alarak, ırkçı faşist zehirlerini yaymaya çalıştılar. Her zaman olduğu gibi bu cenazeleri kendi propaganda alanlarına dönüştürmeye çalıştılar.
Başbakan Erdoğan da saldırıyı kendi politik çıkarları için kullanmaya çalışanlar arasında. Karşı taraftan gelen gelen saldırılara en iyi savunma saldırıdır mantığıyla karşılık vermeyi seçen Erdoğan, bomba ihbarı dolayısıyla İstanbul'daki planını değiştirdiği iddialarını sert biçimde yalanladı. Ardından mecliste "teröre karşı" yarım saat nutuk attı. Aslında patlamayı Ergenekon'a havale edip puan almak Erdoğan'ın da işine gelirdi ama milliyetçilik rantını tek başına faşistlere ve CHP'ye bırakmaya da niyeti yoktu. Bu yüzden bir yandan PKK'ye hücum etti diğer yandan eylemin arkasında kimin olduğunun halen belirsiz olduğu söylendiğinde "terörün adını koymayın, adını koyduğunuzda terör örgütünün propagandasını yapıyorsunuz" diyerek çok dolaylı olarak Ergenekon olasılığının da kapısını açık bıraktı. Ama en önemlisi Erdoğan'ın "terör uluslararası bir olaydır" sözü üzerinde ısrarla durması ve uluslararası mücadeleye vurgu yapmasıydı. Bu Erdoğan'ın yaşanan süreçte Güngören vesilesiyle emperyalizmden destek aradığını ve bu desteğin karşılığında daha fazla hizmet vaad ettiğini tekrarlaması olarak yorumlanmalıdır.
Eylem her yönüyle son derece karanlık bir eylem olarak karşımızda durmaktadır. Yani faili ve buna bağlı olarak siyasi amacı bulanıktır. Buna karşılık eylem hiç de şaşırtıcı değildir. İçine girdiğimiz dönemin burjuvazinin iç savaşı dolayısıyla sarsıntılara ve gittikçe derinleşen krizlere gebe olduğunu uzunca bir zamandır söylüyoruz. Bu tür dönemler istikrarsızlaştırma faaliyetleri için son derece uygun ortamları oluşturmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında okların her şeyden ve herkesten önce kontrgerillayı işaret etmesi gerekmektedir. Kontrgerilla sanıldığının aksine devletten bağımsız çalışan değil devletin içinde yasadışı faaliyetler ve eylemler düzenlemekle görevli olan, NATO tarafından üye ülkelerin hepsinde kurdurulmuş yarı resmi örgütlerin Türkiye ayağıdır. Ecevit'in başbakan olduğu dönemde bu örgüt için kendisinden resmi kanallarla para istendiği bugün biliniyor. Bugün mercek altına alınan Ergenekon çetesi buzdağının görünen yüzü ise bu buzdağının esas büyük kısmı kontrgerilladır. Bu yapının kendisi eylemler yaptığı gibi bazı örgütleri özellikle de faşist yapılanmaları ya da Hizbullah gibi örgütleri taşeron olarak kullandığı hatta siyasi yelpazenin her kesimine sızarak provokasyonlara giriştiği bilinmektedir. Bugün Ergenekon operasyonunun sığlığının ve kontrgerillayı açığa çıkartmaya yönelmemiş olmasının sonuçlarını görüyoruz. Güngören halkın kurban edildiği ilk istikrarsızlaştırma operasyonu değildir, Kontrgerilla çökertilmeden bu tür olayların sonu gelmeyecektir.
Güngören'de ortaya çıkan haklı öfkenin halkın içinde milliyetçi bir düşmanlığa yol açmasını isteyenler halkı kendi kayıkçı kavgalarına alet etmek isteyenlerdir. Kontrgerilla'yı bulmak isteyen, Susurluk, Şemdinli ve en son Ergenekon davalarının nerede tıkanıp kaldığına bakmalıdır. Güngören'den sonra yapılacak bir şey varsa o da halkın Türkü ve Kürdüyle kontrgerilladan ve onu koruyup kollayan burjuva siyasetinden hesap sormak için mücadele etmesidir.