Emperyalizmin bozulan büyüsü (Ahmet Fazıl Öncü (Sayı:30) - 20-04-2008)
Emperyalizm dünya ölçeğinde sermaye birikiminin önündeki engelleri bugüne kadar büyücülükle aşarak yoluna devam edebildi. On yıllık aralıklarla baş gösteren durgunluklar her defasında yeni bir büyünün devreye sokulmasıyla aşılabildi. 2000’lerin başında yaşanan “geçici barbarlık durumu” karşısında icat edilen büyü, kredi genişlemesi yoluyla gayrimenkul fiyatlarının dünya ölçeğinde şişirilmesiydi. Özellikle konut fiyatlarının yükseltilmesine odaklanan bu politikayla sistemin hayalî sermaye yaratabilmesinin önündeki engel ortadan kaldırıldı. ABD’de “normal” koşullarda ev kredisi alamayacak olan milyonlarca işçiye ve emekçiye yüksek faizlerle krediler açıldı. Buna göre ev fiyatları yükseleceğinden geniş bir kitle zenginleşme yanılsamasına bağlı olarak tüketimlerini artırmaya devam edecekti. Ayrıca yükselen ev fiyatları bankaların “teminat” arayışına çözüm oluşturarak yeni kredi genişlemesine imkân sağlayacaktı.
Hedeflenen bu sonuçlar 2001 yılından başlayarak dünya ekonomisinin durgunluktan çıkarak, hızla büyümeye geçmesiyle başarılmış gibi görünüyordu. Maalesef 2007 yılına geldiğimizde büyü bozuldu. Giderek yoksullaşan ABD’li emekçiler kredi taksitlerini ödeyememeye başlayınca, bunların borçlarını “değerli” kâğıtlara dönüştürüp yatırımcılara satan bankalar batma noktasına geldiler. 2008 yılına girerken sadece ABD’li değil Avrupalı birçok büyük bankanın bu tür batık kredilerden dolayı devasa kayıplar yaşadığı ortaya çıkmaya başladı. İngiltere’de iflasın eşiğine gelen Northern Rock bankasının devlet tarafından satın alınmasıyla sadece bu son büyünün değil aynı zamanda emperyalizmin küreselleşmecilik siyasetinin temel direğini oluşturan özelleştirme büyüsünün de bozulduğu görülüyordu. Dönem artık kamulaştırmaların dönemiydi. Nitekim dünyanın beşinci büyük yatırım bankası olan ABD’li Bear Stearns’ün borçlarını ödeyemediği açığa çıkınca, 18 Mart’ta Amerikan Merkez Bankası J.P.Morgan’ın bu bankayı satın alması durumunda bu “yatırımı” kendi kaynaklarından sigortalayacağını duyurdu. Bu gelişme birçok açıdan bir dönemin kapandığına işaret ederken, oyunun artık dev şirketlerden bunların devletlerine devredildiğini gösteriyordu.
Devletlerin merkez bankaları kanalıyla sisteme enjekte ettiği paralar piyasalarda beklenen “iyileşmeye” hizmet etmekten çok her gün değersizleşmekte olan sermayelerin bir süre daha varlığını sürdürebilmesine yardımcı olmaktadır. Yalnız görünen odur ki 1929 Büyük Çöküş’ünü andıran bir kasırga dünya ekonomisine hızla yaklaşmaktadır. Birçok saygın iktisadi araştırma kuruluşu dünya ticaretinin durma noktasına geldiğine ve doların çöküşünü takiben enerji ve gıda ürünleri fiyatlarının artmaya başladığına dikkate çekmektedirler. İçine girmekte olduğumuz yeni “barbarlık durumu” beraberinde ünlü tespiti bir kere daha işçilerin gündemine dayatıyor: “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin işçileri, birleşiniz.”