Bir, İki, Üç! Daha Fazla Kızılay Daha Fazla Direniş! (04-04-2008)
Esas kalabalık ve canlı kitlenin toplandığı yer ise Kızılay YKM önüydü. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyeleri, üniversite öğrencileri, devrimci gruplar ve partiler 14:00’ten itibaren burada toplanmıştı. Bir buçuk saat süren bekleyişten sonra 1500 kişilik kitle ile polis arasında gerginlikler yaşanmaya başlandı. Akay yokuşunda bekleyen grupla buluşmak için yürümek isteniyor fakat polis buna izin vermiyordu. Bunun üzerine 15:30 gibi polis barikatına doğru yürüyüşe geçildi ve kısa süreli bir çatışmadan sonra barikat aşıldı. Altı yıl aradan sonra emekçiler Kızılay Meydanı’nı doldurdu. Kızılay’ı zapteden emekçilerin ruh hali görülmeye değerdi. DİSK ve TMMOB üyelerinin barikatları aşarak Akay yokuşundan yolu açıp Kızılay’a inmeleri, iş bırakarak hayatın durdurulması, bu da yetmezmiş gibi Kızılay’ın dört bir yanı tutulunca ulaşımın felç olması, her şey emekçinin isterse, mücadele ederse başaracağına işaret ediyordu. Ancak emekçilerin önünde polis barikatından çok tehlikeli bir barikat daha olduğu bu eylemde tekrar anlaşılmıştır. İşçi sınıfı mücadeleye atıldığında 1 Nisan’da olduğu gibi bütün polis barikatlarını kolayca aşacaktır. Ancak 1 Nisan’daki eylemde polis barikatını aştıktan sonra mücadelenin önüne set çeken sendika bürokrasisinin barikatını da aşmak gerekmiştir. Kızılay’a çıkılacağı sırada emekçinin önüne ‘yapmayın’ diye geçen bürokratlar, meydanın işgalini de hemen sona erdirmeye çalışmış, kitleyi kaldırıma çıkarmak için çaba göstermişlerdir. Bu oyunu yutmayan, geleceğinin kavgasını veren emekçilerse caddeye geri inmişlerdir. Ancak meydanı tutma işi devrimci gruplara kalmıştır. KESK yöneticileri Ziya Gökalp’in köşesine toplayıp konuşma yaptıkları emekçileri meydandan mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışmışlardır. Uzunca bir süre konuşmaları dinleyen KESK üyelerinin azımsanamayacak bir kısmı polisin saldırma tehditlerine karşı meydana toplanma iradesini göstermiştir. Ancak KESK’li emekçilerin çok büyük bir kısmının yine de sendika yönetiminin sözünü dinlediği görülüyor. Son ana kadar meydanı bekleyen emekçiler ilk panzer harekete geçip alana yöneldiğinde, daha ne bir damla su ya da gaz sıkılmış, ne de emekçinin sırtına tek bir jop inmişken, sendika yöneticilerinin çağrısına uyup bayrak ve flamalarını toplayarak alanı polise teslim etmişlerdir. Ancak Ziya Gökalp Caddesi’ne doğru çekilen kitlenin bir yandan da ‘Bekle bizi Kızılay!’ sloganını atması manidardır. Bu slogan da, iş bırakıp eyleme gelen kadın öğretmenin polis saldırısına karşı meydanın tam ortasında şalını boynuna sarması da, kimi emekçilerin olanca güçleriyle devrimcilerin söyledikleri marşlara eşlik etmeleri de hep işçi sınıfının bir süredir devam eden suskunluğunu yavaş yavaş bozmaya niyetlendiğinin göstergesidir. Bu emek dostlarının da, emekçi düşmanlarının da dikkat etmesi gereken bir işarettir. Demiştik Türkiye bir kördüğümün içinde. Bu kördüğümü çözecek olansa SS-GSS saldırısı vesilesiyle meydanlara inmeye başlamış olan işçi sınıfıdır, başkası değil.