Erdoğan'dan Alevilere AB yemeği (20-02-2008)
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Alevi kuruluşlarının büyük çoğunluğu Erdoğan’ın bu açılımına karşı sert bir tepki verdi ve yemeğe katılmayı reddetti. Bu tavrı iyi anlamak lazım. Barış ancak adalet varsa anlamlıdır. Alevilerin yüzyıllardır bu topraklarda yaşadıkları acıların ve felâketlerin hesabı verilmemişken, üzerlerindeki baskılar hâlâ sürerken, Sünni İslam’a yaslanan bir partinin liderinin Alevilere barış çubuğu uzatması olsa olsa bir kandırmaca olabilir.
Aleviler bu topraklarda yüzyıllar boyu ezilmişlerdir. Selçuklu ve Osmanlı devletleri altında inanışları baskı altına alınmış, varlıkları tehdit edilmiş, zaman zaman kitlesel biçimde katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu yüzdendir ki Osmanlı tarihi, içinde yaşadıkları dayanılmaz koşullara karşı başkaldıran Alevilerin ayaklanmalarıyla doludur. Bu baskılar cumhuriyetle birlikte gelen sözde laikliğe rağmen devam etmiştir. Çünkü cumhuriyet rejimi, Sünni İslam’ın siyasi hayat üzerindeki hakimiyetini kaldırmaya yönelirken bir yandan da onu kontrol altında tutmak için oluşturduğu Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla Sünniliği devlet dini haline getirmiş, birçok bakanlığın bütçesini aşan bütçe tahsisatı ile beslemiş, Sünni İslam’ın ibadet yerlerini ve din görevlilerini devlet koruması altına almıştır. Alevilik hem devlet hem de toplumun çoğunluğu nezdinde aşağılanan, varlığı yadsınmaya çalışılan, dışlanan bir inanç derekesinde kalmıştır.
Cumhuriyet dönemi de, kendinden önceki Osmanlı gibi, Alevi katliamları ile doludur. 1938’deki Dersim katliamından başlayıp 1995 Gazi olaylarına kadar devam etmiştir bu katliamlar. 1950’li yıllardan itibaren büyük baskı altında ve yoksul yaşadıkları Anadolu kırsal bölgelerinden kentlere göç eden Aleviler, 1960’lı ve 1970’li yıllarda, aynen ezilen Kürtler gibi, yükselen sosyalist harekete kitlesel olarak katılınca faşizmin hedefi haline gelmişlerdir. 1970’li yılların sonunda Maraş, Çorum, Sivas katliamlarında Aleviler faşist güruhların vahşi saldırıları altında yüzlerce ölü vermişlerdir. 1993’te Sivas Madımak otelinin yakılması sonucunda ve 1995’te İstanbul Gazi mahallesinde çıkan olaylarda polis kurşunu altında yine onlarca Alevi hayatını yitirmiştir. Kısacası, Aleviler günümüz Türkiye’sinde de hâlâ yaşama güvencesine sahip değiller.
Elbette sorun bununla kalmıyor. Toplumsal hayatta Sünni baskısı birçok alanda kendini gösteriyor. 12 Eylül askeri diktatörlüğü, devrimci yükselişe karşı Türk-İslam sentezi temelinde Sünni bağnazlığı körüklemek için din derslerini zorunlu hale getirdi. Bugün milyonlarca Alevi çocuğu, kendi ailesinin inançlarına uygun olmayan bir dini öğrenmek zorunda kalıyor ve uyum sağlayamadığı için aşağılanıyor. Aleviler ibadetlerini hâlâ özgürce ve yasal güvence altında yapamıyor. Alevilik ordudan toplumsal yaşamın her düzeyine kadar bir aşağılanma vesilesi oluyor.
Alevileri ezen sistem bir bütündür. Sadece İslamcı hareket değildir, sözde “laik” devletin bütün mekanizmasıdır. Dersim’den Maraş’a, Sivas’tan Gazi’ye devlet Alevilerin katledilmesinde ya aktif rol oynamıştır ya da olayları kollarını bağlayıp seyretmiştir. Bütün büyük Alevi katliamlarında CHP geleneğinden gelen partiler iktidardadır. Alevilerin gerçek kurtuluşu ancak işçi sınıfı ve öteki ezilenlerle birleşerek bu sömürü ve baskı düzeninin alaşağı edilmesiyle mümkün olacaktır.
Tilki ile leyleğin öyküsünün sonu iyi bilinir. Leylek tilkinin davetinde aç kaldıktan sonra kendisi de tilkiyi yemeğe davet eder. Bu sefer çorba sürahiler içinde servis edilecek, tilki aç kalacaktır! Erdoğan daha kendi yemeğinde tilkinin leyleğin sofrasındaki durumuna düşmüş, avucunu yalamıştır!
İşçi Mücadelesi diyor ki:
Burjuva devleti, kapitalistlerin hakimiyetini sürdürme görevini toplumdaki bütün sınıf ve kesimlerin karşılıklı ilişkilerini belirli biçimlerde düzenleyerek yapar. Bu arada toplum içinde cinsiyete, ulusa, ırka, mezhebe dayalı baskı biçimlerini de sürdürmeye yarayan politikalar izler. İşçi sınıfı eğer burjuva iktidarını yıkacaksa, kendisi toplumun yöneten sınıfı haline gelecekse, burjuva toplumunda ezilen bütün sınıf, katman ve kesimleri kendi yanına çekmek, bütün baskı biçimlerini ortadan kaldırmak zorundadır. Hiçbir din işçi sınıfının kurtuluşunu sağlamayacaktır. Ama farklı dinlerden ve mezheplerden işçiler bir araya gelerek mücadele edecekse, ezilenlere güvence verilmesi gerekir. İşçi sınıfı ezilen Alevilerin özgürlüğü ve yaşam güvencesinin en tutarlı savunucusu olmak zorundadır. Sünni ve Alevi işçilerin birliği ancak böyle sağlanabilir.
-
Alevilere ibadet özgürlüğü! Cemevleri, Alevi dergâh ve ocakları ibadet yerleri olarak tanınsın!
-
Alevi yerleşim birimlerine zorla cami yapımına son!
-
Zorunlu din dersleri kaldırılsın!
-
Sünni İslamı devlet dini haline getiren Diyanet İşleri lâğvedilsin!
-
Madımak Oteli katliam müzesi haline getirilsin!
-
Alevi katliamlarının dosyaları yeniden açılsın, devletin sorumluluğu araştırılsın, katiller ve azmettiriciler cezalandırılsın!
-
Yaşasın Sünni ve Alevi işçilerin birliği!