Baskın Oran Destekçisi Sosyalistler (İşçi Mücadelesi Sayı:22 - 23-08-2007)
2007 seçimlerinin solun bugün içinde bulunduğu durum açısından en anlamlı yönlerinden biri Baskın Oran’ın adaylığı idi. Sosyalizmle ilgisi bile olmayan, liberalizmin soldan gelmiş bir temsilcisi olduğunu her söylediğiyle kanıtlayan, işçilere ve emekçilere herhangi bir vaad yapmanın “ucuz kahramanlık” olduğunu defalarca söyleyen, laf arasında “PKK terörü”nden söz eden bir aday, önce sosyalist hareketin çok büyük bölümü tarafından “ortak aday” olarak kabul gördü, ardından bir dizi sol hareket (ÖDP, DSİP, Anti-Kapitalist) DTP adayı Doğan Erbaş’a rağmen Baskın Oran’ı desteklemekte ısrar etti. Bu, sosyalist hareketin sol liberalizmin geçici üstünlüğü karşısında diz çökmesinden başka biçimde nitelenemez. Baskın Oran adaylığında İşçi Mücadelesi olarak bizim için önemli olan adayın kendi kişiliği ve fikirleri değildir. Bu fikirlerin sosyalistler tarafından kitleler nezdinde savunulabilmesi, Gazi, Okmeydanı, Tarabyaüstü gibi işçi-emekçi mahallelerine gönüllü olarak taşınabilmesidir.
Baskın Oran’ın adaylığının önerilmesi sosyalist hareketin Kürt hareketi ile yaptığı tartışmaların ürünü değildi. Biri sol liberal (Ahmet İnsel), öteki ise sol diye anılamayacak kadar liberal (Seyfettin Gürsel) iki aydının “ortak bağımsız aday” fikrinin bir sonucuydu. Bu fikrin kendisi derin bir oportünizm kokuyordu. Bugüne kadar seçim meydanlarında Kürt hareketi ile işbirliğinden veba gibi kaçan bir düşünce akımı, yani sol liberalizm, elde bilgisayar, Kürtlerin oylarını sol liberal milletvekillerine nasıl tahvil edeceğini hesaplamıştı. Fikir tutunca, çoğu örgütlü olmayan birtakım sol liberal aydınlar Baskın Oran’ın ismini piyasaya sürdü. Sonunda “Bin Umut Adayları” adını alacak çalışmanın kapalı kapılar ardında yürümesi, Oran’ın adaylığının hiçbir ciddi demokratik mekanizmanın onayına sunulmadan İstanbul’daki ortak aday platformuna önceden kabul edilmiş bir karar olarak bildirilmesine olanak tanıdı. Sosyalist hareketler açısından durum tam bir oldu bitti idi.
Üçüncü Cephe’nin kuruluşuna hizmet edecek bir seçim blokunun parçası olarak ele alındığında, bu adaylığın sosyalistlere kaybettirecekleri ile blokun oluşmasının getireceği kazançlar karşılaştırıldığında, her şeye rağmen blok çalışmasına devam etmek mümkündü. Ama ortada bir blokun olmadığı, sadece bazı partilerin ve hareketlerin (ÖDP, EMEP, SDP ve SEH) Kürt hareketi ile ittifak içinde bazı mensuplarını parlamentoya seçtirmek için giriştiği manevralar olduğu ortaya çıkınca, Baskın Oran’ın adaylığını desteklemek, solda birliğe değil, sol liberalizme hizmet etmek anlamını taşıyordu. Bir çok sosyalist hareket bunda ısrar etti. Doğan Erbaş’ın son dakikada adaylığını koyması bunların bazılarının bu vahim politikadan sıyrılmasını sağladı. Ama bazıları da sonuna kadar Baskın Oran’ın ardında oldular.
Sosyalistlerin desteğiyle burjuvaziye hitap eden bir aday
Baskın Oran, her şeyden önce işçi ve emekçilere hiçbir şey vaad edilemeyeceğini savunan bir adaydı. Her gece davet edildiği televizyonlar aracılığıyla yaygın olarak ifade ettiği görüşleri arasında emekçi sınıflara yönelik hiçbir şey yoktu. Burada basit bir unutkanlık yok. Oran, hakim sınıflara ekonomi alanında onların tekerine çomak sokmayacağının güvencesini vermiştir. Milliyet gazetesinde yayınlanan bir görüşmede, gazetecinin “Kâğıthane’nin sırtlarında bir göz evde oturan” yoksul kadına ne söyleyeceğini sorması üzerine şöyle diyor: “240 milyar dış borcun olduğu... bir ülkede şu anda ‘bundan daha iyisini yapacağım’ diyen bir parti yalan söyler.” Türkiye’nin neo-liberalizme mahkûm olduğunu söyleyen biri (aynen CHP gibi) başka bağlamlarda sosyal haklar konusunda ne derse desin, boş laf konuşuyor demektir.
Liberal “Trotskizm”!ÖDP’nin Baskın Oran’ı desteklemesi sürpriz değil. Bu parti yıllardır sol libreal ideolojinin hegemonyası altında çırpınıyor. Ama Oran’ın propagandasının işçi mahallelerine veya fabrikalara en çok bu parti aracılığıyla taşınmış olması, sol liberalizmin pratik politika açısından ne kadar sakıncalı olabileceğini gösteriyor. ÖDP içinde küçümsenmeyecek oranda sol liberal olmayan sosyalist ve işçi var. Bunların bu deneyimin derslerini çıkarmasını dilemekten başka bir şey söylenemez. Ama Trotskizm’in “Cliff’çi” ya da “devlet kapitalizmi” diye anılan geleneğinden gelen iki akımın (DSİP ve Anti-Kapitalist) Oran’ın peşine düşmüş olması gerçekten acı bir gelişme. Yıllarca binbir gerekçeyle burjuva partisi CHP’ye oy çağıran bu akımlar, şimdi 180 derece çark ederek liberalizmin peşine düştüler. Uluslararası alanda Tony Cliff’in ölümünden sonra “alternatif küreselleşme” hareketiyle başı dönen ve hızla sağa kayan bu akımın (bkz. Burak Gürel, “Alternatif Küreselleşme hareketinin politik anatomisi”, Devrimci Marksizm, sayı 1) Türkiye’deki fikirdaşları da ÖDP benzeri politikaları her geçen gün artan ölçüde benimsiyorlar. Baskın Oran’ın Ermeni Konferansı günlerinde söylediği bir söz bu kampanyada çok konuşuldu: “Şu anda seçim olsa, oyumu AKP’ye verebilirdim.” Bu tür bir politik yönelişe sahip bir adayı sosyalistlerin nasıl destekleyebildiğine şaşmadan önce şunu dinleyin. DSİP genel başkan yardımcısı Roni Margulies, Zaman gazetesinin (24 Haziran 2007) bir sorusuna cevap veriyor: “Baskın Oran aday olmasaydı AKP’ye oy verecektim.” Doğrudan AKP’ye oy vermeyi düşünen bir sosyalist, AKP’ye destek veren bir liberal adaydan desteğini neden esirgesin? Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş! |
İşçi Mücadelesi daha ilk günden Oran’ın ancak liberal, Avrupa Birlikçi orta sınıflara hitap edebileceğini, işçi ve emekçilere söyleyecek bir şeyi olmadığını ileri sürdü. Bu yüzden Oran’ın seçmeninin varlıklı aydınların yaşadığı Cihangir ahalisi olduğunu yazdık. Yanılmışız! Oran, sadece Cihangir’i hedeflemedi. Büyük burjuvazinin ve varlıklı orta sınıfların oturduğu semtleri, Etiler’i, Levent’i, Bebek’i hedefledi aynı zamanda. Oralarda yaşayan insanların bir bölümünün ev adreslerine mektuplar gönderdi. Oran’ın burjuvazinin kalbinden aradığı destek karşılıksız da kalmadı. Oran’ı destekleyenler arasında burjuvazinin has insanları var: Pamukbank eski genel müdürü İbrahim Betil, “televole ekonomisti”, serbest piyasa dalkavuğu Asaf Savaş Akat, liberalizmin sevgilisi Tarhan Erdem, bir ara AB nezdinde görevli olan emekli büyükelçi Volkan Vural ve diğerleri, ÖDP, DSİP ve Anti-Kapitalist ile birlikte Oran’ı imzalarıyla destekleyenler arasında idi. Oran şimdi kendisini destekleyenlere teşekkür ederken, meslek grupları arasında “iş insanları”nı da sayıyor.
AKP’lilerle gayri resmi grup
Baskın Oran açık sözlü birisi. Daha kampanyanın ilk günlerinde “AKP, CHP’den yüz kez daha solcu” dedi, ama sonra bu sözü “CHP, AKP’den yüz kez daha sağcı”ya çevirdi. Gelgelelim, bu değişiklik ilk fikrinin yanlış olduğunu anladığı için değilmiş. Açıkça ifade ediyor: arkadaşları “bu yanlış anlaşılır” demişler. O da başka türlü söylemeye karar vermiş. Bilim insanından politikacı oyunları! Oran fikrini istediği kadar tersinden söylemeye karar vermiş olsun, kampanyasının sonuna kadar, seçildiği takdirde mecliste AKP içinden bazı milletvekilleriyle gayet iyi anlaşacağını, hatta onlarla “gayri resmi bir grup” bile kurmak isteyeceğini defalarca söyledi. Bu da Oran’ın sınıf politikasıyla gayet tutarlı. Eğer “bu koşullarda neo-liberalizmden sapma olamaz” diyorsanız, dört buçuk yıl büyük sermayenin işçi sınıfına saldırı aracı olarak çalışmış bir partinin liberal unsurlarıyla da sorununuz olmaz elbette!
Sosyalistlerin Baskın Oran’ı desteklemesinin vahimliği siyasi fikirleriyle de sınırlı kalmıyor. Baskın Oran bütün kampanyası boyunca örgüt ve parti düşmanlığı yaptı. “Bağımsız bağımsız” diye bir kavram ortaya attı. Bağımsız adaylığı % 10 barajına karşı pragmatik bir taktik olarak değil, neredeyse savunulması her zaman gerekli bir ilke gibi sundu. Hiçbir partiye girmeyeceğini defalarca ilan etti. Yani Oran sadece “sol liberalizm”in değil, bir bakıma orkestraları reddeden bir “solo liberalizm”in sesi oldu! Bireyi yücelten liberalizmin doruğu! Sosyalistlerin “bağımsız”ların konumuna yıllardır inanılmaz tavizler verdiğini biliyoruz. Ama bugün gelinen noktada, boy boy sosyalist partiler, parti kavramını aşağılayan bir liberalin peşine takılmışlardır. Ne acı!