İftar vakti duymak istemediklerimiz
Ramazan nedeniyle televizyon kanallarında özellikle iftar ve sahur vakitlerine yakın saatlerde özel programlar yapılıyor. Bu programların biri de Show TV'de Mustafa Karataş'ın sunduğu "Sahur ve İftar Vakti" isimli program. Mustafa Karataş, 30 Haziran günü yaptığı programa, telefonla bağlanan bir kadın izleyicinin eşinden şiddet gördüğünü, şiddete uğradığı zaman annesinin evine gittiğini, eşinin bir daha yapmayacağına söz vermesi üzerine geri döndüğünü ama her seferinde tekrar şiddete maruz kaldığını söylemesi üzerine, "Siz oyun oynuyorsunuz, öbür dünyaya gitmeden size bu dünyada ceza vermek lazım." dedi.
Birkaç dakikalık telefon bağlantısında sarf edilen cümlelerde, o cümlelerin ayrıntılarında neler var neler! "Ben annenin yerinde olsam seni eve almam, gelme git, senin yerin orası, kocanın yanı derim." Oldu olacak sınırlı sayıdaki kadın sığınma evlerini de kapatmak lazım deyin.
"Dövecekse, gücü yetiyorsa gitsin erkeklerle kavga etsin. Erkekse... Dışarıda göstersin yiğitliğini, aslan olduğunu." Tabii ya, şiddet, yiğitlik göstergesi, erkeklik ispatı!
"Kavga etmeyin, oyuncak haline getirmeyin. ... Boşanmayı da ağzınıza almayın." Kavga etmek karşılıklı bir şeydir. Oysa burada karşılıklı bir durum yok. Erkeğin kadına uyguladığı bir şiddet var. Bu tıpkı "aile içi şiddet" diyerek şiddeti uygulayanı gizlemeye ve karşılıklı bir durummuş gibi ifade etmeye benziyor. Üstüne yetmezmiş gibi bir de boşanıp boşanmamayı oyuncak haline getirmekten, boşanma fikrinden vazgeçmekten bahsediyor. Evde her gün şiddete uğrayan ve kurtulmaya çalışan bir kadın için bunun bir oyun olmadığına eminiz. Boşanma fikrini aklından çıkarıp uğradığı şiddete razı gelmesine izin vermektense, çocuk, çevre baskısı gibi boşanmasını zorlaştıran engellere karşı, kadını güçlendirip kurtarmak için çaba sarf ederiz.
"Ufak şeyleri büyüterek olmaz. Bazı şeylere katlanacağız. Kusurumuzla seveceğiz. Tahammül edeceğiz. Ama sürekli dayak yiyorsan öyle evlilik olmaz. O zaman da aileler kalkan olacak..." Karşısındaki kadın 6 yıldır sürekli şiddet gördüğünü söylüyor, Mustafa Karataş “ufak şeyleri abartma” deyip sevgiden bahsediyor. Sanki gerçek değil de bir ihtimalmiş gibi "sürekli dayak yiyorsan" diyor da o zaman bile boşanma lafını ağzını almıyor. Neymiş aileler arayı bulacak, kalkan olacakmış.
Ve tabii her zaman karşımıza çıkan tabir olmadan olur mu: "Eskiden bir söz vardı, neydi o? Kol kırılır yen içinde kalır." Neymiş, öyle her "kavga ettiğinde" hemen herkese söylemek olmazmış, sonra kırgınlık oluyormuş, geri dönüşü olmuyormuş. Defalarca tekrarlanan şiddetin, bir anda sözlü tartışma gibi basitleştirilmesi bir yana, kadınların sanki kendi utançlarıymış gibi ifade etmekte, yardım istemekte zorlandıkları bir konu hakkında susun, konuşmayın diyor. Kadına yönelik erkek şiddeti ile ilgili istatistikler açıklandığında o rakamların sadece kayıt altına alınabilen resmi rakamları gösterdiğini, gerçekte çok daha yüksek olduğunu boşuna söylemiyoruz.
Mustafa Karataş kadına karşı şiddeti meşrulaştıran bu sözleri İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi profesör unvanının ağırlığı ile söyledi. Bu sözler eleştirildiğinde de hakkında çıkan haberlerin gerçek olmadığını ileri sürdü ve "Yapılan yalan haberler dine yöneliktir." diyerek dini kendine kalkan yapmaya çalıştı. Mustafa Karataş'ın kelime kelime ne söylediği ortada, isteyen açıp kanalın internet sitesindeki videolardan izleyebilir. Ama biz Karataş'ın sarf ettiği sözleri de başkalarının ağzından çıkacak yenilerini de duymak istemiyoruz. O iftar saatinde ne çok kadının lokması boğazında kaldı kim bilir?
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2015 tarihli 69. sayısında yayınlanmıştır.