Arkandan ağlamıyoruz, Seba!
Burjuva medya, tarihler 13Ağustos'u gösterirken BJK'nin (Beşiktaş Jimnastik Kulübü) hem eski hem de onursal başkanı olan Süleyman Seba’nın ölmesinden hemen sonra “efsane başkanı kaybettik” manşetleri attı, alt yazı geçti, radyolarda neredeyse yas ilan etti. Hatta deyim yerindeyse “karalar bağladı”.
Evet, o bir “efsane” başkandı. Yalnız öyle bildiğiniz tarzda bir efsane değil...
Seba'nın biraz olsun biyografisine göz atsanız net bir şekilde “1954 yılı ile 1980'lerin başına kadar olan kısım'da bir boşluk göreceksiniz.” Peki nedir bu boşluk? Resmi biyografisine göre gayet başarılı bir eğitim ve spor yaşamı geçiren Seba, 1954 yılında menüsküs geçirip futbolu bırakmak zorunda kaldı.
Peki, gerçekten öyle miydi? Biz doktor değiliz. Burası da bir sağlık sitesi değil. Bilemeyiz. Lakin bildiğimiz başka bir şey var ki bu dönemler arasında Seba'nın MİT'te çalıştığı. Yani egemen güçlerin baskı aygıtı olan devletin ajanlığını yaptığı!
Bakın, Seba gibi zamanın futbolcusu Neşet Güriş (2010 yılında o da ölmüştür), 2006 yılında Zaman - Sporvizyon'a verdiği röportajda Süleyman Seba ve kendisi için neler söylüyor:
“Gelelim, hayatınızın en ilginç dönüm noktasına. Futbolu erken yaşlarda neden bıraktınız?
23 yaşımda futbolu bırakmak zorunda kaldım. Nedeni ise ne sakatlık ne de parasızlıktı. Tek nedeni, Milli İstihbarat Teşkilatı’nda ajan olarak çalışmaya başlamam. Aslında bir süre hem futbol oynadım hem de ajan olarak çalıştım. Ancak bir akşam gizli bir görevdeyken bir kişi beni tanıdı. Yanındakilere “Bu, Eyüp’ün kaptanı değil mi?” dedi. Ben de ertesi gün Eyüp Kulübü’ne giderek hiçbir bahane göstermeden istifa ettim. Böylece, futbol hayatımı noktalamış oldum.
Nasıl ajan oldunuz?
Ben Fransızca biliyordum. Binbaşı Bahri diye biriyle arkadaşımın vasıtasıyla tanıştım. Gerekçe olarak ise bazı Fransızca metinleri çeviri yapmamı istediler. Bu bir-iki defa devam etti. Bana para vermek istediler ama kabul etmedim. Sonra öğrendim ki Binbaşı Bahri gizli ajanmış. Beni kendi birimine dahil etti. Böylece ben de ajan oldum.
Sizin gibi başka ajanlar var mıydı?
Şu an tabii ki sporcu olup da ajanlık yapanlar belki vardır. Ama benim dönemimde başka yoktu. Zaten biz toplam 10-15 kişiydik. 2. Dünya Savaşı’nı bu ekip sırtladı. Bu arada, aklıma gelmişken sporcu olup da ajan olarak bir de Beşiktaş’ın eski başkanı Süleyman Seba vardı. Gerçi onun MİT’e girişi benden 30 sene sonra oldu. Seba, benden yaşça küçük. Kendisi de birçok başarılı işlere imza attı. Kendisiyle hâlâ görüşürüz. Ayrıca, G.Saray’ın eski basketbolcularından Turgut Atakol da benim maiyetimdeydi.(Vurgular bize ait.)
Kontragerilla'nın en bilindik isimlerinden olan Alaattin Çakıcı'nın 2004 yılında Aksiyon dergisine verdiği röportajın Süleyman Seba hakkında olan kısmında şöyle diyor:
Son yıllarda artık Alaattin Çakıcı denince insanların kafasında bir “devlet görevlisi” portresi beliriyor. Peki Çakıcı bütün bunlar için ne diyor? Örneğin, eski bir MİT yöneticisi olan Süleyman Seba’nın başkan seçildiği Beşiktaş spor kulübünün 1984’teki kongresinde salon güvenliğini onun sağladığı ve Seba’nın başkan seçilmesine katkısı olduğu doğru muydu? Tek cümleyle, “Beşiktaş kongresi olayı doğru” cevabını verdi. (Vurgular bize ait)
Hazır Alaattin Çakıcı'dan peyzaj vermişken gelelim Beşiktaş dönemine...
Tüm burjuva haber kaynaklarında şöyle yazıyor: “ 1980'li yıllarda Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Müdürlüğü yaptığı dönemde, Beşiktaş'ın kötü gidişini gördü ve çok sevdiği Beşiktaş için bu görevi bıraktı.”
80'li yılların darbe dönemi olduğunu “kör abbas dahi bilir.” Hem de TSK, CIA ve MİT'in koordineli olarak çalıştığı gerçeğiyle birlikte... İşte tam da bu zamanlarda MIT'in İstanbul bölge başkanlığını yapan kim dersiniz? Bildiniz! Süleyman Seba...
Yetmedi...
“Efsane başkan” bu sefer kulüpte başkan iken 27 Haziran 1998 yılında bir gazete “Rüşvet gibi transfer” yazısı ile bir haber yapıyor. Haber spor camiasında bayağı bir ses getiriyor. Haberin içeriğine göre: “İstanbul'da bulunan Elmalı Barajları Koruma Havzası içindeki arsasına izin almakta zorlanan Beşiktaş kulubü, İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a iki sporcu verince iş tatlıya bağlandı!” Ve bilin bakalım o sırada kim İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı? Evet, aklınıza ilk gelen isim: “Recep Tayyip Erdoğan!” (Bu örnek hem Seba açısından hem de Tayyip Erdoğan’ın son rüşvet olaylarından da çook daha önce değişen hiç bir şey olmadığının da kanıtı olmakta.)
“Efsane başkan'ın” daha neleri var yazmakla bitmez...
Sporun piyasalaştırıldığı dolayısıyla sermaye'nin spora sürekli müdahale ettiği bu zamanlarda her şeyi kulübü için yapmış (!) “efsane başkan” Süleyman Seba, arkandan ağlamıyoruz!
Sizin piyasalaştırarak kirlettiğiniz sporu, biz sosyalistler dünya devrimi ile tertemiz yapacağız ve o zaman “gerçek efsaneyi” göreceksiniz hem de en canlısından!