Konu Mankeni
Uzunca bir süredir Türkiye’de gazetelerin çoğunda ekonomi sayfaları haber vermekten çok firmaların imaj tazeleme, vitrinleri olma işlevini görüyorlar. Eh, işlev değişince, gazetecilerin de ister istemez konu mankeni olmak durumunda kaldıklarını söylemek sanırız abartma olmaz. Geçenlerde Türkiye’nin önde gelen bir tekstil firmasına yaptığı ziyaretle ilgili izlenimlerini aktaran bir gazeteci de “haberi” ile ne yazık ki benzer bir duruma örnek teşkil ediyor. Amaç göz boyamak, iyi burjuva imajını vitrine yerleştirmek ya, söz konusu gazeteci Edirne’de yaptırılan fabrikayı sanat galerisine benzetiyor ve hızını alamayarak “şeffaf fabrikada yönetim birimleri de cam malzemeyle yapıldığından hiyerarşik düzen ve sınıfsal ayrımların hissedilmediğini” belirtiyor. Ancak satır aralarında vitrinin arkasındaki gerçeklere dair çarpıcı ifadeler önemli. Bu fabrika tasarımı nedeniyle Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü alan mimar işe girişmeden önce fabrikaları incelediğini, çalışanlarla konuştuğunu belirtiyor ve bakın ne diyor: “Tekstil sektörünün yüzde 80’i merdiven altı fason üretim. (…) Yalçın Bey’e gördüğüm fabrikaların neredeyse tamamının, içinde üretim yapılan cezaevlerine benzediğini söyledim. Yalçın Bey, ‘o halde, çalışanların içinde mutlu olabilecekleri bir fabrika tasarla’dedi”.
Kulağa hoş geliyor, değil mi? Sanki karşımızda, yıllardır düşük ücretleriyle, en ileri düzeyde kayıtdışılığıyla, uzun çalışma saatleriyle, ağır çalışma koşullarıyla sömürünün had safhada olduğu tekstil sektörünün bir temsilcisi değil de, çalışanlarını onlardan daha çok düşünen müşfik bir baba konuşuyor gibi. Belli ki sadece işçileri daha verimli, dolayısıyla daha fazla sömürüye tâbi kılacak bir fabrika değil, aynı zamanda vitrin için iyi bir marka imajı da tasarlanmış durumda. Yoksa siz esnek çalışmayı daha da yaygınlaştıracak olan Torba Yasası’na, Zonguldak madenlerinde, Tuzla tersanalerinde, OSTİM sanayi sitelerinde yaşanan “iş kazalarında” onlarca işçinin ölümüne dair başta TÜSİAD ve MÜSİAD olmak üzere sermaye temsilcilerinden iş güvenliği, işçi sağlığı üzerine bir söz, somut bir adım duydunuz mu? Sanayinin en önemli yerleşim merkezlerinden olan, sermayenin önde gelen kesimlerinin fabrikalarının bulunduğu Çayırova’da insan yaşamını tehdit eden hava kirliliği karşısında hangi somut adım atıldı? Onların temel talepleri iş güvencesinden önce işyerine güvence!
DİSK Başkanı Çelebi ise, devleti de arkasına alarak rekabet gücünü, bu doğrultuda da sömürüyü daha da artırmayı hedefleyen sermayedarların geçenlerde hükümetle birlikte çerçevesini çizdikleri Sanayi Stratejisi’ne tepki göstermiş. DİSK olarak konuyla ilgili hiçbir çalışmadan haberdar edilmediklerini ama basın toplantısına davet edildiklerini anlatan Çelebi, “Oluşum sürecinde yer almadığımız bir toplantıya gidip konu mankeni olmamızı istediler. Biz Türkiye sanayisini ilgilendiren konularda konu mankeni olmayız. Bu yüzden basın toplantısına katılmadık” demiş. Belli ki patronların hükümetle birlikte oluşturdukları stratejiye çağrılmaması DİSK Başkanı’nı küstürmüş. Oysa bundan kısa bir süre önce aynı Çelebi TÜSİAD’daki değişim sürecinin yeni olmadığını, “TÜSİAD başkanlığına kadın eli değdikten” sonra iki dönemdir daha sıcak ilişkiler kurduklarını anlatarak şöyle demişti: “Duyarlılık arttı. Değerlendirmelerimizde ortak noktalar belirginleşti. Ümit Hanım naif, duyarlı, diyaloğa açık bir başkan.”
Dünya grevlerle çalkalanıyor. Yunanistan’da sendikalar 13 ayda 10 kez genel greve gitmişler. Bizim DİSK Başkanı sermayenin Sanayi Stratejisi’ne çağrılmayınca içerliyor. Emekten yana alternatif bir sanayi stratejisini de, içinde herkesin daha az çalışacağı ama çalışanların da gerçekten mutlu olacağı fabrikalar yapmanın önkoşulu sanırız öncelikle yanı başımızdaki “konu mankenleri”ni teşhir etmekten geçiyor.