Her şey özelleştiriliyor, Nâzım devletleştiriliyor!
Nâzım hakkında solda olan kimsenin unutmaması gereken temel nokta, Nâzım'ın şiiri ile komünizminin ayrılamayacağıdır. Bugün birincisini yüceltir gibi görünen düzen, ötekini gözlerden gizlemeye çalışıyor.
"Sevdalınız komünisttir,
On yıldan beri hapistir,
Yatar Bursa kalesinde."
3 Haziran Nâzım Hikmet'in ölümünün 47. yıldönümü idi. Nazım'ı anmak için hiçbir fırsat gereksiz değil. 20. yüzyılın yalnızca Türkçe şiirine değil, dünya şiirine damgasını vurmuş olan bu dev, bizim için bir büyük hazinedir. Tabii şiirleriyle, tiyatro oyunlarıyla, romanlarıyla, denemeleriyle, ama aynı zamanda politik mücadelesiyle, kapitalizm düşmanlığıyla, komünizmiyle.
Anlaşılan, herkes öyle düşünmüyor. Yani şairimizin komünizminin modası geçiyor artık bazıları için. Ve de geçsin diye elden ne gelirse yapılıyor. Bunun en son işaretini Nâzım'ın ölüm yıldönümünde Moskova'da, Novo Deviçi mezarlığında yapılan törenden ve bu törene ilişkin tepkilerden anlıyoruz. BirGün'ün Pazar ilavesinde geçen hafta (13 Haziran) arka sayfada İsmet İnce imzalı bir yazı vardı. O yazıdan anlıyoruz ki, "Bu yıl Nâzım'ı anma törenleri ilk defa Moskova Türk Elçiliği gözetiminde Rus Türk İşadamları Birliği tarafından yapılıyordu. Bu yüzden Türk Elçiliği'nin katkısı da törenleri daha anlamlı kılmaktaydı."
Törendeki ana konuşma, bu yazıdan anlayabildiğimiz kadarıyla, Büyükelçi Halil Akıncı'nın konuşması. Türkiye Cumhuriyeti'nin Moskova Büyükelçisi, konuşmasının sonunda "Nâzım'ın ülkesini ve insanlarını çok seven bir şair olmasının yanında, onun her zaman halkların vicdanı olduğunu, bu yüzden yüreğinin kulaklarının hiçbir zaman sağır olmadığını" söylüyor. Ve bu, "törene katılanların beğeni ve saygısını kazan"ıyor. "Büyükelçinin sandıklardaki güvercinleri uçurması da, törendekilere ayrı bir keyif ver"iyor.
Doğrusu, Büyükelçi'nin, yani Türkiye Cumhuriyeti'nin Moskova'daki cisimleşmiş halinin, Nâzım'ın mezarı başında ne işi vardı, neden konuştu, anlamak mümkün değil. Bir kişi olarak, özel hayatında Halil Akıncı Nâzım'ın şiirini de sevebilir, vicdanını da takdir edebilir. Ama Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak orada işi yoktur. Nâzım, hayatı boyunca bu Türkiye Cumhuriyeti'nin karşısında mücadele etti. Onun muhafızı olduğu kapitalizmin düşmanı idi, işbirlikçisi olduğu emperyalizmin düşmanı idi. Şimdi Nâzım'ın Moskova'daki mezarının başında düzenlenen törende bu Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi'nin ana konuşmacı olmasının "törene katılanların beğeni ve saygısını kazan"ması, güvercin uçurmasının da onlara "ayrı bir keyif ver"mesi, aklımıza şu soruyu getiriyor: Törene kim katılmış da böylesine memnun olmuş?
Cevabı kısmen alıyoruz yazıdan. Töreni düzenleyen Türk Rus İşadamları Birliği olduğu için, herhalde onların üyeleri bir bölümü. Bu Birliğin başkanı da güzel güzel konuşma yapıyor törende. "Övgü dolu" sözler söylüyor Nâzım hakkında. Aman Allahım! "İşadamları" örgütü başkanından, yani bir kapitalistler örgütü başkanından Nâzım'a övgüler! Burjuvazinin operasyonlarına bakar mısınız? Yani sadece kapitalizmin muhafızı devletin "gözetiminde" değil tören (yazıda böyle yazılmış); kapitalizmin kendisi düzenliyor töreni ve Nâzım'a övgüler yağdırıyor. Şimdi esas merakımızı dile getirebiliriz: Haydi kapitalistler böyle kurnazlıklara başvuruyor. O törendeki "solcular" bundan nasıl memnun mutlu oluyor?
Nâzım hakkında solda olan kimsenin unutmaması gereken temel nokta, Nâzım'ın şiiri ile komünizminin ayrılamayacağıdır. Bugün birincisini yüceltir gibi görünen düzen, ötekini gözlerden gizlemeye çalışıyor. Bunu elbette onun politikasını bütünüyle görmezlikten gelerek yapmıyor, yapamazdı da. Onu bir genel "ilericilik" kertesine indirgeyerek, yalnızca "vicdan sahibi" bir insan haline getirerek, barışın simgesi güvercinlerle anarak iğdiş etmeye çalışıyor. Bu oyuna karşı durmalıyız.
Her şeyin özelleştirildiği bir çağda Nâzım devletleştiriliyorsa, bunun bir nedeni vardır. Burjuvazi o devin silahlar kadar kudretli sözcüklerini proletaryanın elinden almaya, salonların nezih havası içinde eritmeye çalışıyor. Solcu olanlar aklını başını toplasın. Özelleştirmeye karşı olan, Nâzım'ın devletleştirilmesine karşı çıksın! Kimse de tutturmasın "Anadolu'da çınar ağacı" diye. Kendisinin yukarıda alıntılanan şiirinde dediği gibi, "... zincirini kırmış yatar/en âlâ bir mertebeye ermiş yatar..." Biz ekleyelim, Novo Deviçi'de. Nâzım'a çınar gölgesi gerek, Türkiye devletinin gölgesi değil!
Bu yazı 20 Haziran 2010 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.