Kirpiğin yere düşmesin
Çorlu'da dağıttıkları 8 Mart bildirisindeki özsavunma ile ilgili ifadeler nedeniyle yargılanan DİP'li kadınların ikinci duruşması 13 Haziran'da görülecek. Duruşmaya bir hafta kala, 8 Haziran'da Adana'daki bir mahkemede bir kadının daha kirpiği yere düştü, Çilem Doğan'a ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimiyle birlikte 15 yıl hapis cezası verildi. Kendisine yıllardır şiddet uygulayan ve fuhuşa zorlayan kocasını tabancayla vurarak öldüren Çilem'e bu cezanın reva görülmesi çok şaşırtıcı değil. Çünkü (DİP'li kadınların yargılanan bildirisinde de vurgulandığı üzere) erkek şiddeti karşısında kadının korunmadığı bu düzen, erkekler için "iyi hal" ve haksız "tahrik" indirimlerinin düzeni!
Çilem geçen temmuz ayında gözaltına alındığı gün tüm insanlığa bir soru sormuştu, hatırlarız: "Hep mi kadınlar ölecek?" Şiddet gören tüm kadınların öfkesini ve bıkkınlığını Çilem'in sesinde bulduk. Ancak öldürmese öleceğini bilen bir kadının sesi böylesi kararlı ve özgüvenli olabilirdi. Keyiften değil hayatta kalmak için kocasını öldüren Çilem hiç "pişmanım" demedi. "Şu adliye koridorlarında yüzüm mor şekilde çok dolaştım koruma kararları için. Başka bir seçeneğim kalmamıştı" diyen Çilem yargı ve ceza infaz sisteminin önyargılarına ve ayrımcılığına maruz kaldı. Hâlbuki Çilem yerine, kendini savunamadığı için öldürülen yüzlerce kadını koruyamayan erkek egemen sistemin yargılanması gerekmez mi? Bu duruşmayla yeniden açığa çıkan gerçek şudur: Özgecan'ın katiline idam isteyen ve hatta katili tutukluyken öldüren bu erkek düzen, Çilem'i 15 yıla mahkum edecek kadar alçak ve ikiyüzlüdür. Çünkü bu düzende kadın hayatta kalabildiğinde değil öldüğünde ancak haklı olabilir.
Meşru müdafaa yapıldığı oldukça açık olan duruşmaların cezasızlıkla sonuçlanması gerekirken, özsavunma hakkını kullanan kadınlar müebbet hapisle yargılanıyor, çocuklarıyla birlikte hayattan koparılıyor. Bugün mahkeme başkanı “Maktulün suç tarihi öncesi dosyaları göz önüne alındığında Çilem’e ceza verilmesine yer yoktur.” derken, diğer üyelerin erkek egemen adaleti sağlamak için Çilem’i oy çokluğuyla cezalandırılmalarını nasıl kabulleneceğiz?
Şiddete uğrayan kadını koruma altına almak yerine kocasıyla barıştırmaya çalışan, cinsel şiddete uğrayan kadını tecavüzcüsüyle evlendiren, doğur(a)mayan kadını yarım gören bu düzen elbette ki özsavunma hakkımızı ve hayatımızı bu cezalarla elimizden almaya çalışacak. Ne de olsa adaletin cinsiyet hanesinde koca puntolarla "ERKEK" yazılı.
Çocuk yaşta bizi satılığa çıkaran babalıktan, elbisemizin boyu yüzünden öldüresiye döven abiliğe, tecavüz eden sevgililikten, çayını soğuk getirdik diye evden kovan kocalığa, "Kız çocukları ve erkek çocuklar teneffüse birlikte çıkamaz." diyen okul müdürlerinden, "Bir kereden bir şey olmaz" diyen aile bakanına, "Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek." diyen maliye bakanından, "Anası tecavüze uğruyorsa, neden çocuk ölsün, anası ölsün." diyen Melih Gökçek'e, "Kahkaha atan kadın iffetsizdir." diyen Bülent Arınç'tan, "Kadınlar için tek kariyer annelik." diyen sağlık bakanına, her mağdur kadından bir suçlu çıkarmayı iş edinmiş savcı ve hâkimlerden, "Kadın ile erkek eşit olamaz, fıtrata aykırı" diyen tüm Tayyipgillere... İşte düzen bu ve kadınlar adaleti bu düzende bulamıyorlar. Kendi yaşamlarına ve birbirlerine sahip çıkıyorlar. "Kadın arkadaşlarım, kirpiğiniz yere düşmesin" diyen Çilem, "Şimdi artık korkmuyorum; çünkü hayatımda kadınlar var." diyen Yasemin bize bu erkek egemen düzeni nasıl değiştireceğimizin yolunu gösteriyorlar.
Canımızı, haklarımızı ve bu düzenin yargıladığı/tutukladığı kadın arkadaşlarımızı erkek egemen kapitalist sisteme karşı savunmaya devam edelim. Erkek şiddetine karşı kolektif bir dayanışma ve mücadele için özsavunma örgütlerimizi kuralım.