Satışa mahkûm değiliz! Kamuda gerçek bir sendika yasası için ortak mücadeleye!

Satışa mahkûm değiliz! Kamuda gerçek bir sendika yasası için ortak mücadeleye!

Dört milyon kamu emekçisini ve iki milyondan fazla kamu emeklisini ilgilendiren 8. dönem kamu toplu sözleşme görüşmeleri başladı. İki yılda bir yapılan bu toplu sözleşme görüşmeleri her dönem yetkili konfederasyon Memur-Sen ile hükümetin arasında tiyatro oyunu şeklinde cereyan ediyor. Kamu emekçileri artık bu oyunun figüranı olmak istemiyor.  

Bir önceki (yedinci) toplu sözleşme Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na gitmiş, burada da sözleşme 2024’te %15+%10, 2025’te ise %6+%5 sefalet zamlarına bağlanmıştı. Yetkili konfederasyon Memur-Sen buna karşı pratikte en ufak bir karşı çıkış göstermek şöyle dursun bu sözleşmeyi parlatan ve meşrulaştıran bir PR çalışması içine girmişti. İşin gerçeği kendi tabanı dahil, bu dönemde de toplu sözleşme masasında kendilerinden farklı bir tavır bekleyen bulunmuyor. O halde bu gerçeği görenler olarak kendi göbeğimizi kendimizin kesmesi gerekiyor. 

Maaşların enflasyon karşısında erimesi ve bundan dolayı alım gücünün çok düşmesi nedeniyle bu toplu sözleşme görüşmelerinin de en çok konuşulan maddeleri ister istemez maaş zammı ile ilgili maddeler olacaktır. Bu gayet anlaşılabilir bir reflekstir. Ancak aslında talep olarak başa yazılması gereken maddeler kamu sendika yasasının özüne dair olan maddeler olmalıdır. 

Yürürlükteki, “Kamu Görevlileri Sendikaları Ve Toplu Sözleşme” Yasası, gerçek bir sendika yasası değildir, göstermeliktir. Kamu emekçilerinin üretimden gelen gücünü kullanmasını (grevi) yasaklayan sendika yasası olmaz. KESK’in (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) “grevli toplu sözleşme talebi” yerindedir. Grev hakkını kazanmak için 1990’larda “memurun sendikası olmaz” diyen iktidarlara karşı fiilî meşru mücadeleyle kamu emekçilerinin kazandığı sendikalaşma hakkı bize yol gösterici olmalıdır. Geçmiş yedi toplu sözleşme de bizlere gösteriyor ki bu toplu sözleşme oyununu bozmanın yolu fiilî meşru mücadeleden, grev hakkını grev yaparak kazanmaktan geçiyor. 

Evet, bugün için kamu emekçilerinin sendikal mücadele gücü istediğimiz düzeyde değil. Ancak sanmayalım ki hükümetin eli bundan dolayı çok rahat. Rahat olmadığının en önemli göstergelerinden biri, toplu sözleşme görüşmelerini kamu emekçilerinin çoğunun tatilde olduğu Ağustos ayında yapıp bir ay içinde bitirmesi. Hatta bu yıl görüşme takvimini Temmuz sonuna çekti. Hani grev yasağı vardı? Bu korku niye o zaman? 

Hükümet yasada yazan yasağın bu ekonomik krizde bıçak kemiğe dayanmışken işlemeyebileceğinin gayet farkında. Hükümet gayet iyi biliyor ki çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüsü garanti değildir. Toplu sözleşme görüşmeleri, olur da sınıf mücadelesinin yükselişe geçtiği bir ana rastlarsa grev yasağı delinebilir. 

Bu toplu sözleşme görüşmelerinde; grev yasağının kaldırılması, güvenceli çalışma, emekliliğe yansıyan yoksulluk ücretinin üstünde tek kalem maaş, buna uygun bir maaş zam oranı vb. gibi çalışma şartlarını düzeltecek her türden talebi dile getirmek gerekir. Ancak kamu emekçilerinin mücadelesini toplu sözleşme gündemlerinden ibaret görmemeli, Memur-Sen tarafından imzalanacak veya hakem kuruluna gitmesine göz yumacağı olası bir satış sözleşmesine karşı da şimdiden hazırlıklı olmalıyız. İki yıl sonraki toplu sözleşmeye çok daha hazırlıklı girmek için, bu süre zarfında iş yerlerine değen, emekçilerin gündelik taleplerini de dikkate alan, kamu ve işçi sendika konfederasyonlarının ve meslek örgütlerinin geçmiş “Emek Platformu” örneğinde olduğu gibi ortak hareket etmesini ve sonuç alıcı eylemler yapmasını sağlayacak yapılar oluşturmak için mücadele etmeliyiz. Bu tür bir mücadele tarzı,  emekçilerin gündemlerini ülkenin gündemi yapma olanağını bize vererek, grev hakkı başta olmak üzere kazanımlar elde etmemizi sağlayacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2025 tarihli 191. sayısında yayınlanmıştır.