TÜSİAD’ın gizli anayasası (Sungur Savran - 23-12-2007)
İki ay önce, İşçi Mücadelesi’nin Ekim sayısında bu köşede “TÜSİAD’ın ültimatomu” başlıklı yazımızda, TÜSİAD’ın AKP karşısındaki tavrının, derneğin başkanı Arzuhan Yalçındağ Doğan’ın hükümete anayasa tartışmaları vesilesiyle bir protesto niteliğini taşıyan konuşması aracılığıyla nasıl açıklığa kavuşturulduğunu anlatmıştık. Bundan bir süre sonra TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Kurulu toplandı ve bu kez TÜSİAD’ın ağır toplarından, İstişare Konseyi Başkanı, Koç grubunun önde gelen yöneticisi Mustafa Koç, anayasa tartışmalarının tetiklediği bir bağlamda, AKP hükümetine ötesine geçemeyeceği sınırı açıkladı. Koç’tan uzunca bir alıntı yapmamıza izin verilsin.
“Bundan önceki İstişare toplantımızı seçimlere yaklaşık 45 gün kala yapmıştık.
O gün yaptığımız değerlendirmede, ‘Türkiye’de iktidarda kim olursa olsun, ülkenin yüzünün batıya dönük olmasını temin etmek, AB ile tam üyelik sürecinin gereklerini yerine getirmek, piyasa ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla egemen olduğu, laik-demokratik, dışa açık bir Türkiye için çalışmak zorundadır,’ demiştik.
Bu değerlendirme, bir anlamda, partilerden ve siyasal görüşlerden bağımsız olarak gördüğümüz, Türkiye’nin ‘ulusal ideallerinin’ tarifi olarak da kabul edilebilir.
Bugün de, gerek yeni bir anayasa yazılması düşüncesinin etrafında dönen tartışmalara, gerek hükümet programı ve icraatı ile ilgili değerlendirmelere, gerekse de uluslararası ilişkilerimize aynı bakış açısıyla yaklaşmak gerektiği düşüncesini taşıyoruz.”
Koç’un sözlerinin ağırlığını iyi kavramak gerekir. Türkiye finans kapitalinin en güçlü adamı burada her hükümetin kendi tanımladığı türden bir Türkiye için çalışmak “zorunda” olduğunu söylüyor. Ev sahibi, kiracının davranış kurallarını sözleşmeye yazıyor! Bu TÜSİAD’ın gizli anayasasıdır. Koç bunun AKP’nin gündeme getirdiği anayasa çalışması için de geçerli olduğunu belirtiyor. Yani TÜSİAD başkanınının söylediklerinin arkasında duruyor.
Peki bu anayasada ne var? Birinci sırada “ülkenin yüzünün batıya dönük olmasını temin etmek”! Bu sözler, AKP’nin birinci parti olarak çıkacağının neredeyse kesin olduğu bir seçim öncesinde söyleniyorsa ne demektir? Anayasa tartışmaları dolayısıyla tekrarlanıyorsa ne demektir? AKP’ye “Batı’dan kopmaya yöneldiğini görürsem, bütün desteğimi çekerim” demektir. (Ayrıca konumuz değil ama onun ardından gelen CHP ve MHP’ye de “sakın milliyetçiliğinizi Batı’dan uzaklaşma derecesine kadar götürmeyin” demektir.)
Demek ki, TÜSİAD hâlâ AKP’nin yüzünü Batı’dan başka bir yere çevirebileceği kaygısı içindedir. TÜSİAD’ın, sermayenin işçi sınıfına saldırısını örgütlemede ve AB’ye uyum sağlamada en başarılı hükümete karşı mesafesinin nedeni işte budur. TÜSİAD’ın Batıcılığı stratejik bir seçiştir. Koç’un anayasasının öteki maddeleri “Türkiye’nin kapitalist olması” ve bugün Batıcılığın yakıcı ve somut maddesi olan AB üyeliği çabasının dokunulmazlığı olarak özetlenebilir. (“Demokratik-laik” ibaresini “ilerici” bir şey olarak okuyanlar, ideolojik dili okumayı bilmeyenlerdir. Bu ibarenin “laik” kısmı “Batıcı”, “demokratik” kısmı ise “AB’ci” demektir.)
Türkiye’nin bir gizli anayasası daha var. 28 Şubat döneminde basına sızdırılan Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi. Oradaki iki maddeyi kimse unutmamalı. Biri AB üyeliğini, öteki ise özelleştirmeyi Türkiye’nin güvenlik çıkarları açısından gerekli ilan ediyordu! TÜSİAD’ın Batıcılığı ve serbest piyasacılığı ile bunun arasında en ufak bir fark var mı?
Türkiye’de bir Batıcı-laik kamp vardır ve bunun ana ekseni TSK-TÜSİAD ortaklığıdır. Aralarında yöntem ve taktik farklar olabilir ama bunların stratejik hedefi aynıdır. Gerisi, ulusalcı ve liberal sol da dahil olmak üzere, bu iki gücün yardakçılarıdır. Kemalizmin Türkiye burjuvazisi için 1920’li yıllarda benimsediği stratejik Batı ile bütünleşme yönelişi hâlâ geçerlidir. Bunları anlamayan Türkiye tarihinden ve günümüzdeki siyasi gelişmelerden hiçbir şey anlamamış demektir.