Sınıf için Sendika'nın Eğitim-Sen Genel Kurul Değerlendirmesi: (Sınıf için Sendika - 14-05-2008)
Peki ne üzerinde duruldu?
Eğitim-Sen genel merkez yönetimindeki gruplar düzeyinde son dönemlerde bazı gelişmeler yaşanıyordu. KESK ve Eğitim-Sen yönetiminde yer alan ve ÖDP’nin sendikal alandaki uzantısı sayılan Devrimci Sendikal Dayanışma (DSD) adlı grup, ÖDP’nin içine girdiği bunalımdan, ikiye bölünerek çıktı. Bunun yanı sıra, yine yönetimde bulunan Sendikal Birlik adlı grup da ikiye bölünmüştü. İşte bütün genel kurul sürecini belirleyen de bu grupların birbiriyle savaşı ve birbirini tasfiye etme çabasıydı.
Genel merkeze aday olan gruplar, sonuç olarak iki ayrı liste oluşturdu. Bir listede Sendikal Birlik (Ali Berberoğlu kanadı), DSD (İsmail Hakkı Tombul kanadı) ve Emek Hareketi yer aldı. Bu liste yedi kişilik yönetime altı aday çıkararak, Demokratik Emek Konfederasyonu’ndan bir adaya oy çağrısı yaptı.
Diğer listede ise Demokratik Emek Konfederasyonu, DSD (Alaaddin Dinçer kanadı), Devrimci Öğretmen, Devrimci Memur Hareketi, Sendikal Birlik (Mustafa Ecevit kanadı) yer aldı. Bunlar dışında kongrede bulunan diğer bazı gruplar da, yönetime aday olmamakla birlikte bu listeye oy vereceklerini açıkladılar.
Listelerde yer alan grupların sendikal faaliyet içerisindeki tutumlarına ve şimdiye kadarki pratiklerine bakıldığında, listelerin hiçbir şekilde ortak bir sendikal anlayış çerçevesinde oluşturulmadığı derhal ortaya çıkacaktır. Kaldı ki, liste oluşturma, yani ittifak kurma aşamasında sendikal politikalar veya ortak bir program oluşturma, gündeme bile alınmadı. Bilindiği gibi DTP, EMEP ve SDP birlikte bir çatı partisi tartışması yürütüyorlar. Düşünün, ortak bir parti kurmak için kolları sıvıyorsunuz, daha bir sendikada ortak tutum almayı bile beceremiyor, birbirinize karşı listeler çıkarıyorsunuz. Ancak ilkesizlik ve salt koltuk pazarlığıyla ilgilenme durumu bu gruplarla sınırlı değil. Halkevlerine yakın olan Devrimci Öğretmen grubunun hararetle “toplumsal hareket sendikacılığı”nı savunduğunu biliyoruz. Son dönemde Dinçer’e muhalif DSD kanadının da benzer argümanlarla sendikal hareketin krizine yönelik açılımlar yaptığını biliyoruz. Ve yine bu iki grubu ayrı listelerde birbirlerine karşı mücadele ederken görüyoruz. Bunu anladık anlayışları tam anlamıyla örtüşmüyor dedik, o zaman sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin örgütlenmesine haklı bir vurgu yapan Devrimci Öğretmen’in kongrede bu kesimden gelen ama delege olmayanların konuşturulmamasını eleştirdikten sonra, Alaaddin Dinçer’in bu konuda tüm bir dönem boyunca ayak direyen tavrını, “kadrolular bitti mi de sözleşmemelilere sıra geldi” tutumuna gözlerini kapayıp kol kola seçimlere girmelerini nasıl açıklarız. Açıklama açık, Alaaddin Dinçer kanadı tüm pratiği ile sözleşmeli ve ücretli öğretmen örgütlenmesinin önünü tıkadı ama yönetimde bir sandalyeyi Devrimci Öğretmen’e ayırarak Eğitim-Sen’deki Halkevcilerin önünü açmış oldu. Siyasetin bir çok alanında bırakın ortak hareket etmeyi çoğu kez farklı uçlarda tutumlar alan HÖC ve Yurtsever hareketin de Eğitim-Sen’deki omuz omuza duruşunun yanına bir soru işareti koymak gerekli. Eğitim-Sen’in halkların kardeşliği uğruna mücadele etmediğini bu konuda hiçbir varlık göstermediğini söyleyemeyiz. Ancak bu konuda eksiklerden ve şovenizme karşı mücadelenin tabana malum sebeplerden yayıl(a)mamış olduğundan söz edebiliriz. Bununla birlikte Genel kurul’daki Kürt dostu havanın tabandaki duruma oranla çok daha yoğun olması adeta bu konuda bir yarışın yaşanması bizleri bunun altında yatan nedenin Kürt delegasyonunun kalabalıklığı olduğunu bilmeseydik bizleri son derece sevindirecekti. Nihayet DSD (İsmail Hakkı Tombul), Emek Hareketi ve Sendikal Birlik (Ali Berberoğlu) ittifakının arkasında ÖDP, EMEP ve CHP’nin sendikal harekete dair yaklaşımlarının nasıl ortaklaştığının (eğer böyle bir ortaklaşma varsa) da açıklamaya ihtiyaç duyduğu bir gerçek. Peki tüm bunlar ortadayken, her iki liste açısından da neydi onları birleştiren? “Genel kurulu alabilecek yeterlilikte sayıya ulaşmak.”
İşte genel kurul boyunca yapılan konuşmaların tamamı da bu iki ayrı listenin birbirini eleştirmesi üzerine odaklanmıştı. Ne yetki meselesi gündeme geldi, ne üye kayıplarının önüne geçmenin olanakları tartışıldı, ne de sendikamızı geliştirecek ve genişletecek çalışmalar konuşuldu. Sınıf İçin Sendika hareketi içerisinde yer alan delege arkadaşımız ise kürsüye çıktığında bu tiyatroyu orada teşhir etti. Delege arkadaşımızın dediği gibi, bu iki liste sanki iki farklı anlayışı temsil ediyormuş gibi, birbirini kıyasıya eleştirmekteydi. Oysaki birbirini eleştiren bu anlayışlar, geçen dönem Eğitim-Sen’in genel merkezinde birlikte yöneticilik yapmışlardı. Bugün hâlâ da KESK’i beraberce yönetmekteler.
Kısacası bu genel kurulun, bazı odakların koltuk kavgasından öteye geçebildiğini söyleyemeyiz. Tek bir olumluluk varsa, o da delege sayıları nispeten az olduğu için daha önceki dönemlerde ittifakların içine dahil edilmeyen sosyalist grupların bu genel kurulda dikkate alınmasıydı. Bunun tek bir sebebi vardı: Çünkü bu sefer bir delege bile çok değerliydi. Tabi bu olumluluğa bu sosyalist grupların listelerde aldıkları yer karşılığında hiçbir ciddi eleştiri ve tartışmanın içine girmemiş olmasının getirdiği olumsuzluğu da eklemek gerekiyor. Ne yazık ki hiçbir listeyi desteklemeyen ve gerek kürsüden yaptığı konuşmayla gerekse dağıttığı bildiriyle açıkça eleştirilerini ortaya koyan Sınıf İçin Sendika dışında bunun bir istisnası yok.
Sonuç olarak kazanan; Alaaddin Dinçer’in desteklediği DSD, Demokratik Emek Konfederasyonu, Devrimci Öğretmen ve Devrimci Memur Hareketinin yer aldığı liste oldu.
Bu genel kurulun kaybedeni ise fiili meşru mücadele anlayışı oldu. Bunun en somut örneği, İstanbul 4 No’lu şubeden gönderilen ve biri ücretli öğretmen, diğeri işsiz öğretmen olan iki fiili delegeye kürsüde, “yasalar delege –hatta üye bile- olmalarına izin vermediği için” söz hakkı verilmemesi oldu.
Bizler, Sınıf İçin Sendikacı eğitim emekçileri olarak Eğitim-Sen’in bu koltuk savaşına alet edilmesini kınıyoruz. Sendikal mücadeleyi, eğitim emekçilerinin gittikçe içine saplandığı batağı görmezden gelerek, sendikamızı kariyer hırsları için bir araç olarak gören sendika bürokrasisine sesleniyoruz: Eğitim emekçilerine sınıf için sendika gerek! Eğitim emekçileri sizin grup çıkarlarınızla ilgilenmiyor. Bizim ihtiyacımız olan, Eğitim-Sen’in mücadeleci köklerine dönmesi, tabanının sesine kulak vermesi ve burjuvazinin artan saldırılarına karşı ciddi bir mücadele hattı oluşturmasıdır. Eğitim-Sen bir avuç sendika bürokratına değil, her gün baskılarla karşılaşan, işyerinde, şubelerinde gerçek mücadeleyi veren eğitim emekçilerine aittir. Bize, mücadelemizi taşıyacak bir sendika gerek. Eğitim emekçilerine sendika gibi sendika gerek!