Seçim politikası (İşçi Mücadelesi - 09-06-2007)
Bu durumda proleter devrimcilerin izlemesi gereken seçim politikasının ana ekseni, bu geri düşüşe rağmen, seçim sonrasında verilecek mücadelelere en güçlü noktadan başlayabilmek için işçi ve emekçi kitlelerinin burjuvaziden bağımsızlaştırılması amacıyla propagandayı ön plana almaktır. Devrimci Marksistler, bulundukları her seçim çevresinde seçim kampanyasına aktif biçimde katılmalı, işçi ve emekçi kitlelerinin içine derinlemesine dalarak Türkiye’nin hangi koşullarda seçimlere gitmekte olduğunu anlatmalı, bu koşulların altında yatan burjuva cepheleşmeyi teşhir etmeli ve işçi sınıfının burjuvaziden bağımsızlaşmasının Türkiye’nin kördüğümünün çözümü olduğunu ortaya koymalıdır. Parlamentarist budalalığın göremediği ve kitlelere gösteremediği gerçek açıkça ortaya konulmalıdır: 2007 seçimlerinden çıkacak meclis, çalışmasına izin verilse bile, işçi, emekçi ve Kürt kitlelerinin yakıcı sorunlarına bir çözüm olamaz. Çözüm fabrika ve işyerindedir, sendikal ve siyasal örgütlenmededir, sokakta ve sınıf mücadelesindedir. Çözüm bir Birleşik İşçi Cephesi kurulmasında ve bunun Kürt halkı ile birlikte bir Üçüncü Cephe’de birleşmesindedir. İşçi emekçi kitlelere yoğun biçimde anlatılması gereken budur.
Seçim politikasının öteki boyutları bu ana eksen etrafında düzenlenmelidir. Önemli bir soru, kampanyanın hangi adaylar etrafında düzenlenmesi gerektiği sorunudur. Burada cevap, farklı katmanlara ayrıştırılabilir. Önce Kürt halkının kendi temsilcilerini meclise sokma konusundaki vazgeçilmez hakkını sonuna kadar savunmak gerekir. Bu hakkı savunmak iki görevi gündeme getirir. Birincisi, Kürt adaylara karşı uygulanacak her türlü baskıya karşı Kürt halkının haklarına kalkan olmak öncelikli bir görevdir. İkincisi, sosyalist veya işçi adayların olmadığı bölgelerde seçim kampanyasını Kürt adaylara destek verir biçimde düzenlemek ve onlara oy çağırmak gereklidir.
Ama Batıda esas olan seçimi sosyalist adayların çevresinde örmektir. Burada da karşımıza iki ayrı durum çıkmaktadır. Başta ESP olmak üzere, bazı sosyalist odaklar çeşitli seçim bölgelerinde bağımsız aday göstermiş bulunuyor. İşçi Mücadelesi de İstanbul 2. bölgede bir aday gösterdi. Öte yandan, bazı seçim çevrelerinde DTP’nin onayıyla gösterilmiş bağımsız sosyalist adaylar var. Bu durum karşısında her seçim çevresinin koşullarına göre somut bir tavır benimsemek gerekir. Bu tavrı belirlerken seçim politikasının yukarıda özetlenen ana ekseni belirleyicidir. Belirli bir seçim çevresinde hangi adayın etrafında bir seçim kampanyası yapılması Birleşik İşçi Cephesi ve Üçüncü Cephe çıkarlarına en uygunsa, bu adayın etrafında kenetlenmek en doğrusudur. Her durumda, 27 Nisan muhtırasına destek vermiş olan (kapıkulu olarak nitelenebilecek durumda olsun, -örneğin İP-, ya da olmasın, -örneğin TKP-) sol güçlere herhangi bir seçim çevresinde destek ve oy vermemek gerekir.
Nihayet, bu seçimin içinde yapılmakta olduğu ortam özel görevler yaratıyor. Bu ortamın iki temel belirleyeni var. Birincisi seçimin süngülerin gölgesinde yapılıyor olmasıdır. İkincisi ise sınır ötesi operasyon olasılığının da pekiştirdiği bir biçimde Kürtlere karşı var olan histeri ortamı ve bu ortamda faşist hareketin yükselişidir. Bu iki faktör sosyalist, işçi ve Kürt adayların seçim kampanyası sırasında doğrudan saldırıların hedefi haline gelmesi olasılığını arttırmaktadır. Geleceğin Üçüncü Cephesi’nin potansiyel üyesi olan bütün hareketler, bu tür saldırılara karşı safları sıklaştırmak zorundadır.
Üçüncü Cephe için hiçbir somut adım atılamadı. Seçimi işçi ve emekçileri yeniden politika sahnesine çekmek için kullanmak gerekiyor. Anlaşılmıştır ki, işçi sınıfı ağırlığını koymadan sosyalist hareket tarihin kendisine yüklediği görevleri yerine getirme kapasitesinden yoksundur.