A pesar de todo/ Her şeye rağmen Küba: Mutluluğun resmi, onurun ve eşitliğin şarkısı (Şiar Rişvanoğlu - 30-09-2007)

Ambargonun, kıstırılmışlığın, ekonomik yetersizliğin, teknolojik geriliğin ne olduğunu anlıyorum ama paylaşımın, dostluğun, tevazuun bu koşullarda nasıl bu denli kökleştiğini anlamakta zorlanıyorum. 

Okur-yazar oranının %99,8 olduğunu, her 13 kişiden birinin üniversite mezunu olduğunu anlıyorum, ama sıradan insanların kültürünün nasıl bu kadar gelişkin olduğunu anlamakta zorlanıyorum.     

Herkesin karnının doyduğunu, işsizlik oranının % 1,9 olduğunu, insanların yüzde 85'inin kendi evinde oturduğunu, kiraların aylık gelirin % 10'unu geçmediğini anlıyorum, ama mesela akademisyen arkadaşımın ve onun arkadaşlarının neden evlerinin küçüklüğünden, ya da çalışma koşullarının geriliğinden bir kez bile şikâyet etmediğini anlamakta zorlanıyorum. 

Yedi yaşına kadar olan bütün çocukların günde 1 litre süt hakları, bütün çocuk ve gençlerin sınırsız eğitim hakları olduğunu, elektriğe, suya para ödenmediğini, istisnasız herkesin sağlık hizmetlerinden sınırsız yararlanma hakkı bulunduğunu anlıyorum, ama devrimin nasıl hayatın her alanına, günlük dile sızdığını, kamusallığın, toplumsallığın her köşeye yayıldığını anlamakta zorlanıyorum. 

Sanata, kültüre verilen desteği, toplumsal eşitliğin yarattığı özgür ve insan ruhunu zenginleştiren ortamın yaratıcığı kışkırttığını anlıyorum, ama resmin, heykelin ama ille de müziğin gündelik yaşamın orta yerine böylesine nasıl kurulduğunu anlamakta zorlanıyorum.

Kadının toplumsal rollerindeki ilerlemeyi, birçok alanda onlara yönelik pozitif ayrımcılığı anlıyorum, ama özgüvenlerinin ve özgürlük duygularının nasıl bu denli gelişkin olduğunu anlamakta zorlanıyorum.

Devrim önderlerine duyulan saygıyı, minnettarlığı anlıyorum, ama onları çarşıda,  hastanede, fabrikada, tuvalette, artık o yerin bir parçasıymış gibi yapan (dikkat devletin diktiği heykel, büst filan değil) küçük eski fotoğraflarının, posterlerinin duvar yazılarının çokluğunu ve güzelliğini, o önderlerden, hele hele Che'den halen yaşayan bir dosttan, arkadaştan söz edermiş gibi söz edilmesinin rahatlığını ve hoşluğunu anlamakta zorlanıyorum.

Küba'daki sistemin sosyalizm olmadığını, sadece devrimi yapmış bir işçi devleti olduğunu anlıyorum, ama bütün bürokratik sorunlara, ağır koşulların baskısı altında girişilen ve eşitsizlik potansiyeli taşıyan son derece riskli "yeni ekonomi" uygulamalarına rağmen, toplumun tüketime ve yozlaşma eğilimine ısrarla nasıl bir motivasyonla direndiğini anlamakta zorlanıyorum.  

Trotskiy'in SSCB için söylediği "Ancak başarılması gereken tarihsel iş yalnızca boğulmaktan kaçınmak değil, dünya pazarının en yüksek kazanımlarıyla yüz yüze gelerek, en çok zaman tasarrufunu ve dolayısıyla en yüksek kültür açılımını garanti edecek akılcı ve güçlü bir ekonomi yaratmaktır." sözünün ne anlama geldiğini ve anlamakta zorlandığım şeylerin ancak

 

 

 

 

Venezüela'da, Bolivya'da, Arjantin'de, burada Ortadoğu'da Küba'yla dayanışacak bir şey (mesela devrim!) yapılırsa aslında çok kolay anlaşılabilir hale geleceğini çok iyi anlıyorum.