N.Ç. Davası: "Tecavüze rıza göstermek"! (Reyhan Kayışlı - 02-10-2010)

Aslında yargılamadan böyle bir sonuç çıkacağı, benzer yargılamalarda olduğu gibi bu yargılamanın gidişatından da belliydi. Sanıklar 10 yıl gibi ağır hapis cezası istemiyle yargılanırken, dosyada bir tane bile tutuklu sanığın bulunmaması yargılamanın ne derece ciddiyetle yapıldığının göstergelerinden birisiydi. Kamu görevlisi olan sanıkların bir kısmına yıllarca tebligat yapılamaması gibi klasikleşmiş "zaman aşındırma" yöntemleri, adli tıp raporuyla tecavüz mağduru N.Ç.'nin yaşının büyütülmesi gibi uygulamalar tecavüzcülerin cezalarının azalmasına hizmet etti. Mahkemenin, tecavüz olayında, 12 (resmiyette büyütülmüş haliyle 15 olsun) yaşındaki N.Ç.'nin "rızasının bulunması" nedeniyle cezalarda indirim yapması ise kararın belki de en rezil boyutu. Olayla ilgili soruşturma başlatıldığında, adalet bakanına yazdığı mektupla kendisine tecavüz edenlerin hepinin salıverilmesinden duyduğu üzüntüyü dile getiren N.Ç.'nin kendisine tecavüz edilmesinde rızası varmış! Bu kararla, bir çocuğa tecavüz edilmesine rıza gösteren asıl yüce Türk yargısı olmuştur! Üstelik vicdanını da tecavüze aracı olan (ve elbette cezalandırılması gereken) iki kadın sanık üzerinden rahatlatırken tecavüzün asıl faili erkekleri komik cezalarla adeta ödüllendirmiştir.

Medya ve tüm kurumları aracılığıyla kadın bedenini kullanarak, pazarlayarak tecavüz kültürünü yayan ve meşrulaştıran erkek egemen kültür, en büyük desteği kadına yönelik suçları cezasız bırakan, zaman aşımına uğratan, hoş gören, indirimlere tabi tutan yargıdan buluyor. Bu nedenle kadınlar haklı olarak yargı kurumuna güvenmiyor, kendilerini koruyacağına inanmıyor. Birçok taciz, tecavüz ve şiddet vakası da bu nedenle yargıya dahi yansımadan kadınların "kaderi" olarak kalıyor.  Kadınlar, her an başlarına bir şey gelecek kaygısı ve bu kaygının çizdiği sınırlarla yaşıyorlar. Hele de kadın olmalarının yanında, içinde bulundukları tehlikeyi arttıracak başka dinamikler de devreye giriyorsa, tecavüz başlı başına bir cezalandırma ve işkence yöntemi olarak kullanılıyor.  Özellikle Kürt bölgelerinde N.Ç.'ye benzer şeyleri yaşayan binlerce kadının ve çocuğun olduğu biliniyor. Yine 2003 yılında Mardin'de çocuk yaştaki Ş.E.'ye tecavüz etmek suçuyla yargılanan 445 askerin beraat ettirilmesi buna bir örnek oluşturuyor.

N.Ç. yargılaması sonunda, kadının beyaz pantolon giymesini, başka bir erkeğe saat sormasını, kocasının tecavüzüne karşı koymasını, kadın cinayetlerinde indirim nedeni saymasıyla çok yakından tanıdığımız yargının erkek yüzüyle bir kez daha karşılaştık. Bu kararla kadına yönelik şiddet bir kez daha meşrulaştırıldı; tecavüzcüler bir kez daha cesaretlendirildi. Ancak biz kadınlar bu yargılamalara ve yargılamalar sonunda verilen böylesi kararlara "rıza" göstermiyoruz. Bu anlamda, hayatın her alanında kadına yönelik şiddete ve ayrımcılığa karşı yürüttüğümüz mücadele hukuksal alanda da devam edecek. Uğradıkları şiddetin suçlusunun kadınlar olmadığını ve tacize, tecavüze hiçbir kadının rıza gösteremeyeceğini anlatana, yargı karşısında ve her alanda gerçek eşitliğe kavuşuncaya kadar.