Kürt cephesinde ne oluyor? (16-10-2007)
Ama gözümüzün önünde yaşanan, bütün solun bilgi sahibi olduğu ve doğru değerlendirilmesi hayati önem taşıyan bir dizi gelişme, Kürt hareketini bir yol ağzına getirmiştir. Bu gelişme en yalın biçimde sınıfsal temellerde kavranabilir.
Bilindiği gibi, Kürt hareketi 70'li yılların sonundan 90'lı yılların ortalarına kadar bir yoksul köylü hareketi karakteri taşımış, kendini sınıf mücadelesine bağlı bir Marksist hareket olarak tanımlamıştır. Ancak 90'lı yılllarda adım adım gelişen bir süreç içinde hareket Kürt hakim sınıflarıyla, toprak ağaları, burjuvalar ve aşiretlerle gittikçe daha yakın ilişkiler kurmuştur. Bu ittifak son dönemde parçalanmaktadır. Kürt burjuvazisi önce yüzünü Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölge Yönetimi'ne, özellikle Barzani ve KDP'ye dönmüştür. Ardından 2007 seçimlerinde, Barzani etkisinin de yarattığı bir yönelişle, AKP'ye önemli derecede destek sunmuştur. Seçimlerden sonra bu yöneliş devam etmiştir. 22 Temmuz'dan bu yana Kürt burjuvazisinin örgütleri ardı ardına iki kez Kürt hareketinden kendini ayırmış, Türkiye burjuvazisinin genel çizgisine paralel tavırlar almıştır.
Önce, Eylül başında, Tayyip Erdoğan'ın seçim zaferinin sarhoşluğu içinde “yerel seçimlerde Diyarbakır'ı istiyorum” demesine DTP'li Diyarbakır belediye başkanı Osman Baydemir'den gelen tepki, Kürt burjuvalarını harekete geçirdi. Üç işveren örgütünün başkanları Baydemir'i toplantıya çağırarak böyle açıklamalar yapmaması için uyardı. Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İş Adamları Dernekleri Federasyonu (DOGÜNSİFED), Güneydoğu Genç İşadamları Derneği (GÜNGİAD) ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) başkanları, gerilimden Diyarbakır'ın zararlı çıkacağını belirttiler. Bu olaydan çıkarılacak ders açıktır: Kürt burjuvazisi DTP'nin hükümetle, düzenle ve AKP ile karşı karşıya gelmesini engellemeye çalışıyor.
İkinci gelişme Gabar olayının hemen ardından yaşanmıştır. Kürt burjuvazisinin örgütleri, bu olayın ardından bütünüyle burjuva siyasetinin ve medyasının aldığı tavra paralel birer açıklama yapmışlardır. Üstelik bu kez Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası'nın yöneticileri de onlara benzer açıklamalar yapmıştır. Kürt burjuvazisinin bu atağı Türkiye burjuvazisinin temsilcilerinden büyük alkış almış, Radikal gazetesi haberi ana manşeti yaparken, Ertuğrul Özkök, İsmet Berkan, Yalçın Doğan gibi yazarlar bu çıkışı göklere çıkarmışlardır. Yalçın Doğan bu olayı şöyle nitelemiştir: “Bu bulunmaz bir fırsat. Terörün tabanı daralıyor.” Geçerken böyle bir ifadenin “terör”ün bir tabanı olduğunu, hatta Kürt burjuvalarının (yani geleneksel olarak sağlamcılığı kuşku götürmeyecek bir sınıfın temsilcilerinin) bile bu tabanın bir parçası olduğunu ileri sürmek anlamına geldiğine de işaret edelim.
Öyleyse, bu gelişmelerin sonucunu çıkarmak gerekir. Kürt hareketi Kürt burjuvazisinin desteğini yitirmektedir. Bugüne kadar Kürt burjuvazisiyle kurduğu ittifak Kürt hareketinin ayaklarına dolaşmaktadır. Bu ittifak yıllar boyunca Kürt hareketini aslında kendisinin yeminli düşmanı olan unsurlarla işbirliği yapmaya itmiştir. Daha 29-30 Eylül tarihlerinde Diyarbakır'da düzenlenen Kürt Konferansı'nda baş konuklar arasında yer alanlardan Ali Bayramoğlu, Gabar olayından sonra bir yazısında “Bugün hepimiz mehmetçiğiz...” yazabilmiştir. Bugün liberallerin ulusalcılardan farklı bir politika izlediğini söylemek bile güç. Mümtaz Soysal ile Mümtaz'er Türköne arasında soruna yaklaşımda neredeyse bir fark görülemiyor. Siyasi hareketlerin esas karakteri kriz anlarında ortaya çıkar. Liberallerin karakteri de bu şovenist dalga içinde bir kez daha görülmüştür.
İşçi Mücadelesi sol liberallerin nasıl Kürt hareketini ortadan bölerek hareketin bir yarısını parlamenter sistem içinde evcilleştirmeyi ve böylece geri kalanını ezmeyi stratejik bir plan olarak burjuvaziye önerdiğini kanıtlarıyla 2005 yılından beri ortaya koyuyor. (Bakınız: “Turkish Prime Minister Erdogan's Speech at the Meeting with Intellectuals”) Kürt burjuvazisiyle işbirliği Kürt hareketini Türk burjuvazisinin sözde liberal kanadıyla ittifaka sürüklediği için yanlış politikalara sevk etmiştir. Hem Kürt, hem Türk burjuvazisiyle ittifak çabası, Kürt hareketini işçi ve emekçilerin sorunlarını ve taleplerini bütünüyle görmezlikten gelmeye, bunları gündeme aldığında ise “serbest piyasa ekonomisi” temelli öneriler geliştirmeye itmiştir.
2007 seçiminde DTP'nin AKP'ye oy yitirmesinin tek nedeni Kürt burjuvazisinin yüzünü AKP'ye çevirmesi değildi. Aynı zamanda yoksul Kürt emekçilerinin ister Bölge'de, ister Batı'nın metropollerinde AKP'nin ekonomik sorunları önemseyen söylemini DTP'nin kendi sorunlarıyla hiç ilgilenmeyen politikasına tercih etmesi de bu başarısızlıkta rol oynamıştı.
Seçimden sonra DTP milletvekilleri Kürtlerin birer işçi ve emekçi olarak yaşadığı sorunlarla tekrar tekrar karşı kaşrıya gelmeye başladılar. Önce mevsimlik işçilerin yaşadığı trafik kazaları, ardından fındık işçilerinin sorunları ve Polatlı'da Kürt işçilerinin direnişi Kürt vekilleri sınıf mücadelesinin sorunlarına müdahale etmek zorunda bırakmıştır. Kısacası, İşçi Mücadelesi'nde daha önce yazmış olduğumuz gibi, “hayat DTP'yi sınıf politikasına çağırıyor”.
Bugün DTP'nin önünde tek bir çıkış yolu vardır. Çok parlak kazanımlar vaad eden bir yol. DTP mileltvekilleri solun uzun süredir elinde olmayan bir olanak yakaladılar: Meclis kürsüsünden veya dışarıdan büyük işçi ve emekçi kitlelere hitap etme olanağı. Bu olanak işçilerin ve emekçilerin haklarının bütün burjuva partilerinden köklü biçimde farklı tarzda savunulması yolunda kullanılırsa, sadece Kürt işçi ve yoksulları değil, Türkiye'nin işçi sınıfı ve emekçileri DTP'yi burjuvazinin perspektifinden değil kendi gözleriyle görmeye başlayacaklardır. DTP aynı anda sendikalarla ve sosyalist hareketlerle ilkeli, yani Kürt sorunu ile sınırlı olmayıp işçi ve emekçilerin sorunlarını da sahiplenen bir ittifak için atak başlatırsa güçler dengesi değişecek, Kürt hareketinin yalnızlığı sona erecek, burjuvazinin karşısında yepyeni bir cephe oluşmaya başlayacaktır.
Ama bunun için AKP ile ittifak saplantısından vazgeçilmesi gerekir. İşçi Mücadelesi AKP'nin son dönemde devlete ve burjuvaziye güven vermek için Kürt sorununda şahin bir tavır izlemesi olasılığı üzerinde ısrarla durmuştur. Bugün Erdoğan'ın politikasının bu tahmini bütünüyle doğruladığını söylemek hata olmaz. Meclise sınırötesi operasyon konusunda gelecek tezkere konusunda AKP'nin Bölge milletvekillerinin dahi itirazlara rağmen parti disiplinine uyacaklarını açıklaması, durumu en açık biçimde ortaya koyan bir gelişmedir.
DTP yüzünü artık Kürt ve Türk işçilere, emekçilere ve yoksullara dönmelidir.