Kapitalizmin astım krizi yeniden başladı (29-09-2007)

"Zamanlama vermek zordur, ama dünya ekonomisi çok uzak olmayan bir gelecekte muhtemelen yeniden ciddi bir sarsıntı yaşayacaktır." İşçi Mücadelesi, geçen sayısının başyazısında dünya ekonomisinin durumunu böyle niteliyordu. Ağustos ayı içinde yaşanan gelişmeler bu öngörüyü erkenden doğrulamış bulunuyor. Kapitalizm bütün tarihi boyunca krizlerle yaşamıştır. Astımlı bir hastanın düzenli olarak nefes alma zorlukları çekmesi gibi, düzenli aralıklarla kapitalizmin işleyişinde de ağır sorunlar çıkar ortaya. Üstelik son otuz küsur yıldır dünya kapitalizmi bir borç denizi üzerinde yüzmekte olduğu için finans piyasaları, yani borsa, döviz ve genel olarak para piyasaları son derecede kırılgandır. İşte bugün kapitalizm o ağır astım krizlerinden birine daha girmenin eşiğinde.

 

Dünyada ne oluyor?

Bugün ekonomik bakımdan en gelişkin kapitalist ülkelerden başlayan ve bütün dünyaya yayılan sarsıntı, şimdilik bir finansal kriz görünümü taşıyor. Sarsıntının boyutları gerçekten ciddi. En büyük sorunlar ABD'nin gayrimenkul piyasasında yaşanıyor. Son beş yılda tam anlamıyla bir balon gibi şişen bu piyasada fiyatların düşüşe geçmesiyle birlikte, artık Türkiye'nin de tanımaya başladığı "mortgage", yani ipotekli konut kredisi işiyle uğraşan şirketler alacaklarını tahsil edememeye başladılar. ABD'nin en büyük konut kredisi şirketi olan Countrywide'ın çöküşün eşiğine geldiği bile söyleniyor. Sorun önce riskli konut kredileri sektöründe başladı, ama Ağustos sonunda 500 bin dolar üstü fiyatla satılan konut piyasasına bile sıçradı. Ama iş burada kalmıyor. Son yıllarda kapitalizmin finans piyasalarında yepyeni bir takım yöntemler geliştirdiği biliniyor. Konut kredilerinden oluşturulan paketler de birçok banka ve yatırım fonu tarafından satın alınmış durumda. Örneğin ABD'nin en büyük bankalarından Lehman Brothers, Citigroup ve Bear Sterns konut kredisi yatırımları dolayısıyla Ağustos sonunda sorunlarla karşılaştı. İş ABD ile de sınırlı kalmadı: Fransa'nın en büyük bankası BNP Paribas Ağustos başlarında bu tür üç fonunu değerlendiremediği için dondurdu. Gelişme aynı zamanda aslında tam da bu tür borsa sarsıntılarına karşı ihtiyat için oluşturulan "hedge fund" olarak anılan fonları da etkiledi. Örneğin New York'un en büyük yatırım bankalarından Goldman Sachs'ın bir yan kuruluşu olan bir hedge fonu bir hafta içinde % 30 değer yitirdi.

Bu kadar büyük oyuncular ödeme güçlüğüne düşünce, elbette bütün bankalar kredi vermekten kaçınmaya veya sadece en iyi durumdaki müşterilerine kredi vermeye başladı. Bu da uluslararası finans piyasalarında genel bir kredi darboğazının doğmasına yol açtı. Üstelik şimdilik yolun sonunu görmek de zor. ABD'de konut fiyatları düşmeye devam ediyor. Borcunu ödeyemediği için evine el konulanların sayısı Temmuz ayında geçen senenin aynı dönemine göre iki katına çıkmış durumda! Tabii kimse bu yoksul insanların evsiz kaldığını konuşmuyor. Çünkü şimdi büyük başların kendi derdi büyük! Dolayısıyla yaşanan sarsıntının tam bir krize dönüşmesi ihtimali devam ediyor. Finansal kriz bir süre sonra şirket değerlerini düşürerek, borçlu şirketleri zor duruma sokarak, borsa artışlarının yarattığı talebi kısarak ekonomik bir krize dönüşebilir. ABD, Avrupa Birliği ve Japonya merkez bankalarının piyasaya derhal yüz milyar doları bulan para sürmeleri, ardından Federal Reserve'ün (ABD merkez bankası) bankalara verdiği kredinin faizini düşürmesi, sarsıntıyı sadece bir süre için durdurabilecek gibi görünüyor.

 

Dünya kapitalizminin uzun krizi

Buraya kadar söylenenler yalnızca bugünün somut gelişmelerini açıklıyor. Burjuvazinin sözcüleri hikâyeyi genellikle burada bırakıyor. Oysa sorun hiçbir biçimde ABD konut piyasası ile sınırlı değil. Bir kere, ABD gayrimenkul piyasasının yaşadığı çöküş, aslında son beş yılda yaşanan genel bir finans spekülasyonu dalgasının sona ermesinin sadece bir boyutu. Kapitalizm bütün tarihi boyunca bu tür spekülatif şişkinlikler yaşamış, bunları hep çöküşler izlemiştir. Ama bugün sorun çok daha ciddidir. Çünkü dünya kapitalizmi 1974-75 döneminden beri tarihinin en önemli uzun krizlerinden birini yaşıyor. Bu krizin iki boyutu önemlidir. Birincisi, kapitalizm krizini aşmak için işçi sınıfını ağır bir yenilgiye uğratarak geçmiş dönemde sınıfın elde etmiş olduğu hak ve kazanımları ortadan kaldırmak zorundadır. Bazı ülkelerde bu gerçekleştirilmiş olsa bile kilit ülkelerde (en başta kıta Avrupasında) bu hedefe henüz ulaşılamamıştır. Dolayısıyla, kapitalizm krizinden bir türlü çıkamıyor. İkincisi, kriz devam ettikçe birikmiş sermaye üretimde yeterince yatırım alanı bulamadığı için finans alanına kayıyor. Bugün dünya çapında dünya üretiminin ve ticaretinin çok üzerinde yüz trilyon dolarlarla hesaplanan bir spekülatif sermaye mevcuttur. İşte bu spekülasyon dalgaları bunun ürünü olduğu içindir ki, kapitalizm içinden kolay kolay çıkılamayacak bir mali çöküşün eşiğinde yaşıyor. Bugün dünyada 1929 sonrasındakine benzer bir depresyon eğilimi tam bir potansiyel tehdittir.

Böyle bir mali çöküş ve uzun depresyon gerçekleşirse, küreselleşme stratejisi çökecek, dünya yeniden bölünecek, milliyetçilik ve faşizm ön plana geçecek, sınıf mücadelelerinde büyük bir sertleşme yaşanacaktır.

 

Türkiye topun ağzında

Türkiye'nin tarihinin en büyük krizi olan 2001 krizinin ardından beş yıldır hızlı bir büyüme yaşaması büyük ölçüde dünya çapında yaşanan bu spekülatif genişleme içindeki para (likidite) bolluğu ve bunun ürünü olan dünya çapında hızlı büyüme ile ilgilidir. Geçen sayımızın başyazısında belirttiğimiz gibi, AKP'nin seçim zaferi büyük ölçüde bu şanslı konjonktüre bağlıdır. Ama bu konjonktür içinde bile Türkiye dehşet verici bir dış ödemeler açığına ve büyük ölçüde borçlanmaya dayanan bir gelişme göstermiştir. Önümüzdeki dönemde mali kriz devam ederse, ilk etkilenecek ülkelerden biri Türkiye olacaktır. Yabancı spekülatörler (sıcak para), hatta yerli parababaları başka ülkelere kaçmaya başladığı andan itibaren, Türkiye'de borsa çökecek, döviz fiyatı çok ciddi bir yükseliş gösterecektir. Bugün özel sektör ve bankalar döviz cinsinden büyük bir borçlanma içinde olduğu için, bu ekonomide muazzam bir sarsıntıya yol açacaktır. AKP'nin yeni döneminde, Türkiye burjuvazisinin içindeki büyük gerilime ve Ortadoğu savaşları ve Kürt sorununun basıncına bir de ekonomik kriz eklenmesi ihtimali yüksektir.

İşçi hareketinin ve sosyalist hareketin görevi dünya ekonomisinde olsun, Türkiye'de olsun var olan bu eğilimleri dikkatle izlemek ve hazırlıklı olmaktır. Yeni bir kriz yaşanırsa, bu sefer faturasının 2001'de olduğu gibi işçiler ve emekçiler ödememelidir. Bu faturayı krizin sorumlusu, bu krizin temelinde yatan astımlı sistem kapitalizmin savunucusu patronlara ödetmeliyiz!