İstanbul'da uluslarası şenlik (İşçi Mücadelesi - 09-08-2007)
Yaklaşık 300 kişilik coşkulu bir katılımcı grubuyla gerçekleşen toplantı, aynı zamanda Devrimci İşçi Partisi (DİP) Girişimi’nin ilk kez duyurulduğu zemin olarak da ayrı bir önem kazandı. Böylece, sosyalist devrimin dünya partisinin inşasına aktif bir biçimde katılmayı en temel görevi olarak benimseyen Devrimci İşçi Partisi, bir girişim olarak ilan edildiği andan itibaren, aynı hedefi paylaşan diğer ülkelerin devrimci partilerinin en somut desteğini de arkasına almış oldu.
Arjantin, İtalya ve Yunanistan’daki mücadelelerin birebir içinde, bu mücadelelerin örgütleyicileri olarak bulunmuş olan konuşmacıların, kendi topraklarında yaşanan sınıf mücadelelerini anlatması, her ne kadar farklı dilleri konuşuyor olsak da, bütün ülkelerin kapitalistlerinin, bütün ülkelerdeki işçi sınıfına aynı vahşetle saldırdığını ve adeta bir bütünün parçaları olarak varlığını sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.
Coşku dolu konuşmaların ardından sahneye çıkan müzik grubu ise toplantıya katılanlara daha da coşkulu anlar yaşattı. Arjantin’den İtalya’ya Yunanistan’a, Kıbrıs’a ve Türkiye’nin birçok şehrinden gelen yoldaşlarımızın dostlarımızın oluşturduğu kocaman halay ile etkinlik gerçek anlamda bir enternasyonal şenliğe dönüştü.
Fransa’dan Yunanistan’a Yayılan Mücadele
Kapitalizmin dünya çapında işçi sınıfına ve ezilenlerle yönelttiği saldırıların ve bu saldırılar karşısında yükseltilen mücadelelerin örneklerinin yer aldığı, bu mücadelelerin bir dünya partisinde örgütlenmesinin gerekliliği ve bu gereklilik karşısında DEYK’in öneminin vurgulandığı sinevizyon gösterisi ile başlayan uluslararası toplantıda ilk konuşmayı Yunanistan’dan Devrimci İşçi Partisi (EEK) önderlerinden Savas Mihail Matsas yaptı.
21 Ocak 2006 tarihinde yine İşçi Mücadelesi’nin düzenlemiş olduğu bir toplantı dolayısıyla Türkiye’ye gelen Savas Matsas, konuşmasına Fransa’da geçtiğimiz yıl meydana gelen öğrenci hareketini hatırlatarak başladı. Fransa’daki gençlik hareketinin Yunanistan’daki gençlik mücadelesini tetiklediğini ve Yunanistan’da da gençlerin tıpkı Fransa’da olduğu gibi sokaklara döküldüğünü anlattı. Geçtiğimiz yıl öğrenci hareketi olarak ortaya çıkan bu mücadelenin zamanla sadece üniversitede görevli olanlar değil, eğitimin her kademesinde görevli olan öğretmenler ve öğrencilerin de katıldığı bir mücadeleye dönüştüğünü belirtti. Büyük çatışmalara sahne olan gösterilerde EEK’in gençlik örgütünün de en ön saflarda yer aldığını söyledi. Fransa’dan Yunanistan’a, bir dizi Latin Amerika ülkesinden Ortadoğu’ya kadar yaşananların bir dünya krizine işaret ettiğini ve işçi sınıfı ve ezilenlerin bu krizden çıkabilmesi için devrimci bir önderliğe ihtiyacı olduğunu belirten Matsas, sürekli savaşın yaşandığı bir süreçten geçtiğimizi hatırlatarak konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Şu an bir felaketli karşı karşıyayız ve felaketi bertaraf etmenin tek yolu devrimdir. Devrim için uluslararası önderliğe, bir devrim programına ve bu programı hayata geçirecek bir örgütlülüğe ihtiyacımız var. Bunun için Devrimci İşçi Partisi’ne ihtiyacımız var. Bu partiye bir dünya partisi olması için ihtiyacımız var ve devrimci enternasyonale ihtiyacımız var. Bu yüzden Arjantin’den İtalya’ya, Yunanistan’dan Türkiye’ye ve burada temsil edilmeyen daha birçok ülkede bu mücadeleyi birlikte yürütmek için buradayız. Yaşasın Dördüncü Enternasyonal!”
Savas Matsas kürsüden ayrılmadan evvel, toplantıya Kuzey ve Güney Kıbrıs’tan katılan Hasan Yıkıcı ve Sodiris Vlaços da sahneye çıkarak Savas Matsas ve Sungur Savran ile kucaklaştı. Bu enternasyonalist kucaklaşmayla, Kıbrıs halkının iki parçasını birbirine düşman etmek isteyen, Türkiye ve Yunanistan’da halkları birbirine düşman etmek isteyen hakim sınıflara karşı Türk, Yunan ve Kıbrıs halklarına güçlü bir mesaj gönderilmiş oldu.
Devrimden Başka Alternatifimiz Yok!
Savas Matsas’ın ardından ise sözü, İtalya’da kurulmakta olan Komünist İşçi Partisi (PCL) önderlerinden Franco Grisolia aldı. Türkiye ile birlikte kendi ülkesinin Afganistan’daki askeri müdahalelerde suç ortağı olarak birlikte yer aldıklarını söyleyen İtalyan yoldaşımız, Lübnan’daki işgale karşı İşçi Mücadelesi, Yunanistan’dan Devrimci İşçi Partisi (EEK) ve kendi partisi PCL’nin ortak bir deklarasyon yayınlamış olmasından onur duyduğunu belirtti ve bu ortak deklarasyonu neredeyse İtalya’nın tamamında kamuoyuna duyurduklarını ekledi.
Grisolia konuşmasına İtalya’nın son bir yıldaki siyasi durumunu değerlendirerek başladı. Son bir yılın eşi benzeri görülmemiş bir merkez sol koalisyonun yönetiminde geçtiğini ve bu koalisyonun liderliğini Prodi’nin yürüttüğünü belirtti. Ayrıca bu koalisyonda kendisini radikal sol olarak tanımlayan PRC’nin de bulunduğunu söyledi. PRC’nin burjuvaziyle ittifak yapması üzerine bu partiyle bağlarını koparan devrimci Marksist güçlerin inşasına giriştikleri PCL’nin önderi Grisolia, PRC’nin, bir-iki yıl önce düzenlenen bir gösteride savaşa karşı olduklarını söylediklerini ancak sonra izledikleri politikalarla bu emperyalist müdahalelerin devamına katkıda bulundukları belirtti. İşçi sınıfının başlangıçta önder olarak gördüğü bu partilere uymuş olsa da zamanla hükümetin politikalarına karşı mücadele etmeye başladıklarını anlattı. Ancak yine de tabanın kitlesel olarak devrimcilerin tarafına geçtiğini söylemenin yanlış olacağını ekleyerek sözlerini şu şekilde bitirdi: “Ama sınıf mücadelesine dayanan ve devrimci bir alternatifin oluşturulabilmesi için bir gedik oluştuğunu söyleyebiliriz. Devrimci bir işçi partisinden ve devrimden başka alternatif yoktur!”
Franco Grisolia’nın ardından konuşan yoldaşımız ise, bizlere desteklerini sunmak için ve Arjantin’deki işçilerin dayanışmasını bizimle paylaşmak için adeta dünyanın diğer ucundan gelen, Partido Obrero önderlerinden Jorge Altamira’ydı.
Arjantin’de Mücadele Yükseliyor
Altamira konuşmasına, bir yıl önce Arjantin işçi sınıfının, Çorlu’daki İleri Deri direnişinden duyduğu heyecanı ve deri işçilerine verdikleri desteği anarak başladı. Bunun ardından geçtiğimiz yıllarda milyonlarca insanın sokaklara dökülerek gerçekleştirdiği eylemlerin Latin Amerika’da sınıf mücadelesi açısından yeni bir dönemi başlattığını belirtti. Ve bu hareketlerin bütün Latin Amerika’da çok kalıcı sonuçlara yol açtığını söyledi.
2001 Arjantin isyanından sonra bile kapitalist sistemin hâlâ devam ettiğini ama mevcut durumun da alaşağı edilmekte olduğunu ifade eden Altamira, sınıf mücadelesinde yeni nesil işçi sınıfının da giderek ayaklandığını gördüklerini belirtti. Bunun, emekçilerin güvencesizliğinden kaynaklandığını ve bu güvencesizliğin de elbette ki genç nesli etkilediğini söyledi. Genç işçilerin büyük bir kısmının yarı zamanlı çalıştırıldığını ve sağlık hakkından yararlanamadığını, hatta birçoğunun toplu sözleşme hakkından bile mahrum bırakıldıklarını anlattı. Bu yüzden gençlerin hareketinin her yerde canlandığını belirtti. Arjantin’deki çeşitli işçi direnişlerinden örnekler veren Altamira, konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Bizim buradaki amacımız işçi sınıfının bağımsızlığını sağlayabilmek. İşte bu yüzden Devrimci İşçi Partisi’ni neden siyasi olarak desteklediğimiz daha iyi anlaşılabilir. Devrimci İşçi Partisi’ni yürekten destekliyoruz. Yaşasın Dördüncü Enternasyonal! Bu sosyalist devrime giden güvenilebilecek tek yoldur!”
Uluslararası toplantıda son sözü ise İşçi Mücadelesi gazetesi yazarlarından Sungur Savran söz aldı.
Devrim İçin Devrimci İşçi Partisi Gerek!
“Yaşasın Devrimci İşçi Partisi” sloganlarıyla kürsüye çıkan Sungur Savran, öncelikle toplantının gerçekleştirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür etti.
Savran konuşmasına, Hrant Dink’ten bahsederek başladı. Savran Hrant Dink’in bu topraklarda enternasyonalizmi, Ermeni ve Türk halkları arasındaki kardeşliği kendi yöntemleriyle geliştirmek için hayatını verdiğini belirtti ve ardından Türkiye’de devrim ve enternasyonalizm mücadelesinde hayatını vererek tarihe geçen diğer önemli isimleri andı. Sungur Savran konuşmasını şu şekilde devam etti:
“Marx büyük eseri Das Kapital’i yazarken aynı zamanda bir örgüt kurmuştur. Bu örgüt bir Enternasyonal’dir. O yüzden Kapital’i eksik bırakmak zorunda kalmıştır. Engels 70 yaşına geldiğinde hâlâ II. Enternasyonal’i kurmak için uğraşıyordu. Sonra III.Enternasyonal geliyor. Ekim devriminin önderleri ve en başta Lenin, bütün dünyanın komünistlerini bir araya getirmeye çalışan III.Enternasyonal’i inşa ediyor. Ekim Devrimi’nin iki büyük önderinden biri olan, Kızıl orduyla birlikte iç savaşı kazanan Trotskiy 1938’de IV.Enternasyonal’i kuruyor. Neden? Çünkü Lenin’in kurduğu III.Enternasyonal’in, Sovyet bürokrasisi tarafından önce bir milliyetçi bir araç haline getirileceğini sonra da ortadan kaldırılacağını öngörmüştür de onun için. Sonuçta 1943’te, bir kongre bile toplanmadan, III.Enternasyonal kapatılıyor. O zamandan bu yana IV. Enternasyonal’den başka enternasyonal yok.”
Ardından Türkiye’nin bugünlerde içinde bulunduğu süreci ele alan Savran, 27 Nisan muhtırasının adeta bir balyoz niteliği taşıdığını belirtti. Türkiye sosyalist hareketinin büyük bölümünün ve Kürt hareketinin o andan itibaren üçüncü cepheyi toptan kabul ettiğini, ama o ihtiyacın gereğinin yerine getirilmediğini söyledi. Yapılan görüşmelerin seçim için bir blokun kurulmasını sağlamaktan bütünüyle uzak kaldığını, ortada bir blok adının bile olmadığını, ortada blokun çatısının olmadığını, blokun programının olmadığını belirtti. Ortada hiçbir program yokken ileride hesap da sorulamayacağını ifade etti.
Seçim sürecinde İşçi Mücadelesi’nin çok önemli bir sınavdan geçtiğini anlatan Savran, bir Devrimci İşçi Partisi’nin gerekliliğinin bu süreçte daha net bir biçimde ortaya çıktığını söyledi ve şu sözlerle devam etti: “İşçi Mücadelesi olarak buna hazırız, bunu göğüsleyeceğiz. Bugün burada bir Devrimci İşçi Partisi kurmak için yola çıktığımızı açıklıyoruz yoldaşlar! Bu parti Türkiye’de daha önce kurulmuş partilere benzemiyor. Bu parti her şeyden önce, işçi sınıfının bağımsızlığı temelinde devrimci bir mücadele içinde işçi sınıfına, başka bütün ezilen katmanları müttefik olarak kazanarak mücadele etmeyi önüne koymuştur. Bu parti sadece ulusal olarak kendisini inşa etmeyecek. Aynı zamanda bir dünya partisinin parçası olarak kendisini inşa edecek, demek ki bir dünya partisini inşa edecek. Her türlü bürokrasiye karşı, bugün sendikal bürokrasiye karşı, yarın işçi devletinde bürokrasiye karşı mücadeleyi bayrağına yazacak. Proleter demokrasisini; işçilerin, köylülerin ve emekçilerin devletini sonuna kadar savunacaktır. Bu parti en tutarlı anti-emperyalist olacaktır. Bu parti Kürt halkıyla sonuna kadar dayanışacaktır. Stalinizmin ulusal bir hareket haline getirdiği, sosyalist hareketin altından kalkamadığı bir görevi kucaklayacaktır. Bu parti Kıbrıs’ın Kıbrıslıların olduğunu haykıracak, oradaki işgalin kaldırılması için mücadele edecek ve Kıbrıs’ın birleşik bir sosyalist cumhuriyet olarak ortaya çıkmasına kadar Kıbrıslılara destek olacaktır. Aleviler’in ezilmiş bir mezhep konumunun ortadan kaldırılması ve Aleviler’in bütün haklarını kullanmaları için elinden geleni yapacaktır. Bu parti, binlerce yıldır ezilen kadınların kurtuluşu için, kadın hareketine destek olacaktır. Ama o kadın hareketi, gerçekten kadın kurtuluşu için mücadele edenlerdir. Türkiye’de işçi sınıfına, emekçilere ve Kürtlere düşmanlık için kitleleri meydanlara çağıranlar değildir. Bu mücadelenin önünü, -göreceğiz- emekçi kadınlar çekecektir. Bu parti gençleri uyuşturucuyla, kendi içlerinde çeteleşme ve şiddetle bir kapana kıstıran ve geleceksiz bırakan bu sisteme karşı mücadele edecektir. Bu parti sadece insanlar için değil, bütün dünya için mücadele etmek üzere yola çıkıyor. Dünyayı yaşanmaz bir çöl haline getiren kapitalizme karşı mücadele edecektir. Bu parti sürekli savaşa karşı, emperyalizmin dünyayı yıkımın eşiğine getiren saldırganlığına karşı sürekli devrim mücadelesini verecek, bu topraklarda ve dünyada devrimi yapmak için dünya partisi içinde mücadele edecek ve iktidardan sonra da ilişkileri sürekli devrimci bir biçimde değiştirmek için mücadele edecektir. Ta ki sınıflar ortadan kalkıp her partinin ve devletin gerekliliği ortadan kalkana kadar. İşte bizim düşümüz bu arkadaşlar. Sınıfın sınıfı ezmediği çünkü sınıfların kalmadığı, erkeğin kadını ezmediği, ulusun ulusu ezmediği, sömürüsüz ve sınırsız bir dünya. Oraya gitmek için yaşasın Dördüncü Enternasyonal, yaşasın sosyalist dünya devrimi!”
Sungur Savran’ın konuşmasının ardından toplantıya ara verildi ve aranın ardından toplantıya bir eğitim emekçisi arkadaşımızın okuduğu şiirle devam edildi.
Kıbrıs’tan enternasyonalizm mesajı
Daha sonra toplantıya Güney Kıbrıs merkezli Sosyalist Söylem gazetesi adına misafir olarak katılan Sodiris Vlaços söz aldı ve öncelikle katılımcılara, yarısı Yunanca yarısı Türkçe olarak yayınlanan gazetelerini göstermekten gurur duyduğunu belirtti. Vlaços, 2003’ten beri bu gazetenin iki toplumlu bir gazete haline getirildiğini anlattı. Ardından, Kıbrıs ulusal sorununa tek çözümün, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin ortak mücadelesinden oluşan bir hareket olabileceğini belirtti ve sözlerine şu şekilde devam etti: “Biz Marksistlerin şimdiye kadar yapabildiği en iyi şey, Marksizmin kendisini canlı tutabilmektir. Bayrağımızı yüksek tutabilmektir. Dünya devrimini bütünüyle yeni bir dönemine giriyoruz. Stalinizmin iflasının, insanların morali üzerinde olumsuz bazı etkileri olduğunu gördük. Bu çöküntünün en olumsuz sonuçları artık sona erdi.”
Daha sonra 11 Eylül sonrasında emperyalizmin sürekli savaşından bahseden Vlaços, Emperyalizm bugün tam bir çıkmazda olduğunu söyleyerek sözlerini bitirdi. Daha sonra, toplantıya Kuzey Kıbrıs’tan katılan genç yoldaşımız Hasan Yıkıcı söz aldı. Yıkıcı, Kıbrıs’ın, tarih boyunca egemenlerin bölgeye yönelik planlarının bir parçası haline geldiğini, işgal ve istila ile karşı karşıya kaldığını ifade ederek sözlerine başladı. Emperyalistlerin planları doğrultusunda aynı masada yemek yiyen Türk ve “Elenler”in birbirine düşman edildiğini, aynı sokakta top koşturan Türk ve “Elen” çocukların birbirine küstüğünü, aynı yağmurla ıslanıp, aynı güneşte terleyen, aynı çamaşır ipine çamaşırlarını asan Türk ve “Elen” kadınların ayrı iplere çamaşır asmaya başladıklarını söyledi. Ancak egemenler ne kadar unutturmaya çalışırlarsa çalışsınlar bizim Kıbrıs Türk ve “Elen” halklarının ortak mücadelelerine dayanacağımızı, tarih kitaplarından silinen bu mücadelelerden besleneceğimizi ifade etti ve şöyle devam etti: “Okullarda okutulan Kıbrıs Tarih kitaplarında 1 Mayıs 1958’i bulamasınız. Çünkü 1 Mayıs 1958’de Türk ve Elen işçiler ortak bir miting düzenleyerek, sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı mücadele kararları almıştı. Okullarda okutulan Kıbrıs Tarihi kitaplarında 1948’deki Lefke Amerikan CMC madenindeki dev grevi de bulamasınız. Çünkü 13 Ocak-17 Mayıs tarihleri arasında Kıbrıs Maden Şirketi’nde çalışan Türk ve Elen işçiler, 125 günlük ortak tarihi bir grev gerçekleştirmişlerdi. 125 günün sonunda belki işçiler zafere ulaşamamıştır ama Türk ve Elen işçi sınıfının birlikte mücadele edebileceğini göstererek ortaya belki de tarihte az rastlanan bir enternasyonalizm örneği koymuştur.”
Her iki tarafın egemenlerine rağmen, bugün hala geçmişte olduğu gibi omuz omuza mücadele eden Kıbrıslı “Elenler”in ve Türkler’in olduğunu söyleyen Hasan Yıkıcı, Kıbrıs halklarının özgürlük ve barış mücadelesinin Annan Planı gibi emperyalist oyunlarla ya da her iki tarafın milliyetçi işbirlikçi önderlikleri ile çözülemeyeceğini vurguladı ve nasıl ki insanlığın kurtuluşu devrim ve sosyalizmdeyse Kıbrıs halklarının kurtuluşunun da bu uğurda verilecek mücadeleye bağlı olduğunu söyledi.
Yapılan bu coşku dolu konuşmaların ardından sahneye çıkan müzik grubu ise toplantıya katılanlara daha da coşkulu anlar yaşattı. Arjantin’den İtalya’dan, Yunanistan’dan ve Kıbrıs’tan gelen yoldaşlarımızla Türkiye’nin birçok şehrinden gelip toplantıya katılan yoldaşlarımızın ve dostlarımız kol kola vererek halaylar çektiler. Enternasyonalizmin tümüyle damgasını vurduğu toplantı, Enternasyonal Marşı’nın hep bir ağızdan söylenmesiyle sona erdi.