İşçi sınıfının zaferi, uvriyerizmin fiyaskosu! (Sungur Savran - 03-05-2009)
Kısa vadeli bakış açısıyla ise işçi sınıfı üç yıllık bir güç denemesinden sonra AKP hükümetini ve onun valisini ve emniyet müdürünü yenilgiye uğrattı. Hani Taksim gösteri meydanı değildi? 1 Mayıs günü o alana çıkan beş bin kişinin yaptığına mitingden başka ne denir? Hani Taksim'e çıkılırsa provokasyon olurdu? O meydanda bulunan bizler herkesin birbirine nasıl sevgiyle yaklaştığını biliyoruz. Gaddar olan sadece polisti.
Yenilgiyi de zarafetle yaşamak mümkündür. Bu hükümet onu bile yapamadı. Aklı sıra "benim izin vermediğim şey olmaz" diyecek. Tam bir apartheid uyguladı. Anacaddede yürüyenlere devlet kontrollü bir özgürlük, yan sokaklardakilere cop, gözyaşı, kan! Burjuvazinin sözde liberal medyası ise, işçi sınıfı politikasına ve sosyalizme karşı birleşmek söz konusu olunca, hükümete bütün eleştirilerini bir günlüğüne bir kenara bırakıp, polisin "olgun" davranışını göklere çıkardı, 1 Mayıs'ı işçi sınıfının bağrında kutlamak isteyen sosyalistleri ve devrimci demokratları "marjinal gruplar" edebiyatıyla yerin dibine batırdı! Bütün kanallar "marjinal" kelimesini kusturana kadar tekrarladılar. Bu nasıl rastlantıdır? Emir nereden geldi?
"Marjinal gruplar" edebiyatı bütünüyle yalan. Kenar sokaklardan, Beyoğlu'yu ve Şişli'yi çevreleyen semtlerden ana korteje katılmaya çalışanların Taksim meydanında olmaya herkes kadar hakkı vardı. Polisin gaddarlık yaptığı her durumda, halkın bir bölümünün direnmesi sosyolojinin bir yasasıdır. Eğer şiddet varsa, bunun sorumluluğu bütünüyle Erdoğan'ın hükümetine ve Cerrah'ın polisine aittir. Hürriyet gibi düzen yanlısı bir gazete, bir emniyet amirinin Cerrah'a söylediklerini aktarıyor: "Amirim, 50 kişi daha Taksim meydanına girse ne olur ki?" İstanbul'da yaşanan şiddetin mantıksızlığının bundan güzel bir itirafı olabilir mi? "Marjinal gruplar" edebiyatı aynı zamanda binlerce sendikalı işçi ve kamu emekçisinin engellendiğini de görmezlikten geliyor. Mecidiyeköy'de toplanan beş bin civarında insanın büyük bölümü Eğitim-Sen gibi sendikalarda örgütlü emekçilerdi, ama polisin gaddarlığından onlar da nasiplerini aldılar. Büyük basın bunları neden yazmıyor?
Siz 5 bin yerine 10 bin kişinin Taksim'e girmesini engellemek için bunca gaddarlık uygulayacaksınız, sonra da suçu "marjinal gruplar"a atacaksınız! Gaddarlığın üstüne bir de halkın parasını bu kriz ortamında israf ediyorsunuz. 27 bin polis, bunların fazla mesai ödemeleri, teçhizata, gaz bombalarına, sıkılan suya onca masraf, saymakla bitmez, hepsi 10 bin değil 5 bin olsun diye mi? Hayır, Taksim serbest olsaydı, biliyorlar ki, orada 100 bin olacaktı, onu engellemek için! Bu arada, çevik kuvvete gaz maskeleri verilirken, karakol polislerinin aynen halk gibi gaz yutması dikkat çekiciydi. Siz şu sınıf toplumuna bakın, baskı güçlerinde bile kast sistemi yaratıyor!
Tabii, vali Güler ve Cerrahın basın toplantısında suç aletlerinin arasında bulunan yarım limon her şeyi özetliyor: polis saldırmıştır, ama halkın gazdan korunması bile suçtur!
Türkiye'nin 50 ilinde 150 ilçede kutlanan 1 Mayıs'lara değinemeyeceğiz. Ama bir de Kadıköy var. Oradaki fiyaskoya değinmeden geçmek olmaz. Hak-İş'ten söz etmeyeceğiz, çünkü bu örgüt artık AKP'nin işçi bürosudur. Türk-İş önemli örgüttür, çünkü en çok işçi orada örgütlü. Biz, Türk-İş başkanı Mustafa Kumlu için geçen yıl iki defa "ihanet ettiği"ni söylemiştik. 14 Mart'ta DİSK, KESK ve öteki kitle örgütleriyle işbirliği içinde SSGSS'ye karşı meydanlara çıkıp ileri sürülen talepler kabul edilmeden geri çekilince, bir. 30 Nisan günü 1 Mayıs Taksim mücadelesinden çekilince, iki. Ama şimdi vazgeçiyoruz. "Hain" olmak bile bir çap gerektirir. Kumlu o çapa bile sahip değil. Yalnızca iktidarın bir oyuncağıdır. Bakın ne demiş: "Taksim'e izin vermediler, ayıp ettiler. Sevincimize gölge düşürdüler." Sen eniştenden mi bahsediyorsun? "Ayıp etmiş"lermiş! Tabii, Kumlu'nun "sevincine gölge düşüren" Taksim'e izin verilmemesi değil, sınıfın buna rağmen Taksim'i fethetmesi!
İşte bu beylerin düzenlediği miting, Türk bayrakları gölgesinde İstiklal Marşı ile açılıyor, "Polise uzanan eller kırılsın!" ve "Şehitler ölmez, vatan bölünmez!" sloganları eşliğinde yapılıyor. Kumlu o mitingde bile yuhalanıyor. Televizyonun demeç aldığı işçiler "biz de Taksim'de olmalıydık" diyor. Bir Türk Metal işçisi bile!
Ama Türk solunun bazı unsurları, hâlâ "Türk-İş nerede, biz orada" tavrındalar! İşçi sınıfına siyasi olmayan yaklaşım anlamında uvriyerizm işte budur. İşçi sınıfı ancak toplumun genel siyasi hayatına müdahaleye hazırlanarak kazanılabilir. Geçen yıl olduğu gibi bu 1 Mayıs'ta da toplumun siyasi hayatı Taksim meydanına kilitlenmişken Kadıköy'de olmaya can atmak işçileri politikanın dışına itenlere yardımdır. En basit test şu: 1 Mayıs'ta Kadıköy'de bir miting olduğunu bile Türkiye'nin milyonlarca işçisinin kaçı biliyordu? Türk-İş tabanındaki işçilerle buluşmanın yolu sadece 1 Mayıs'tan mı geçiyor? Evet, Türk-İş'teki işçileri terk etmek cinayettir. Ama Taksim'i terk etmek işçileri Türk-İş bürokrasisinin peşine takmaya destek olmak değil midir?
Bu vesileyle belirtmek gerekir ki, Taksim cephesinde de 1 Mayıs öncesinde de, sırasında da bir dizi hata yapılmıştır. Bunları ileride tartışmamız gerekiyor.
Duygusal bir nokta ile bitirmek istiyorum. Benim kuşağım için 1 Mayıs 1977 hem bir sevinç kaynağıdır, hem derin bir yara. Cuma günü yine bir 1 Mayıs günü o meydana çıktığımda 1 Mayıs 1977'nin bütün anıları dünden bile taze kareler olarak gözlerimin önüne geldi. O gün yitirdiğimiz mücadele arkadaşlarımıza o kadar yaklaşmak bir sevinç kaynağı oldu. Onların katillerini bulana ve işçiye bu dünyayı dar etmeye kalkanların iktidarına son verene kadar mücadele azmi, eminim hangi kuşaktan olursa olsun, o meydana çıkan ya da çıkması engellenen bütün dostlarımızda bu 1 Mayıs'ta bir kez daha bilenmiştir.
*Bu yazı 3 Mayıs 2009 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.