İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilenler için bir mücadele programı (İşçi Mücadelesi #34 - Başyazı - 08-08-2008)
Bu bir ateşkestir. Burjuvazinin siyasi iç savaşının sona ermesi değildir. Bu iç savaşın temelindeki dinamik, ne türbandır, ne laiklik. Temeldeki dinamik burjuvazinin aynı derecede aç gözlü iki kesiminin artı-değerden ve sermaye birikiminden aslan payını kimin alacağı konusunda kıyasıya bir savaşa girmiş olmalarıdır. Bu sınıf içi paylaşım savaşı sona ermedikçe, iç savaş kolay kolay sona ermez. Tek tek muharebeleri mütareke dönemleri izleyebilir, ama savaş daha köklü bir çözüm bulunana kadar devam edecektir. Taraflar yenişemediği için de savaş şimdilik sona ermemiştir.
Ama günümüzdeki durum yakın gelecekte bir ateşkes dönemine işaret ediyor. Bu ateşkes döneminde burjuvazi, Batıcı-laiki ve İslamcısıyla başka savaşlar başlatacaktır. "Ekonomi üzerinde yoğunlaşma" şiarı altında yaklaşan ekonomik krizin yükünün işçi sınıfının ve emekçilerin sırtına yüklenmesi için önlemler yoğun biçimde gündeme getirilecektir. Kürt sorunu konusunda askeri "çözüm" için çıta yükseltilecektir. Ve ateşkes döneminin bir önkoşulu olarak muhtemeldir ki Ergenekon yavaş yavaş gündemden düşürülecektir.
İşçi sınıfı hareketi, sosyalistler ve devrimci demokratlar, Kürt hareketi ve bütün kitle örgütleri, burjuvazinin bu ateşkes döneminde saldırının oklarının kendilerine yöneleceğinin bilincinde bu iki kampa bir alternatif yaratmak zorundadırlar. Gerçek bir alternatif günün sorunlarına cevap veren bir mücadele programı temelinde inşa edilebilir. İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin sağlam bir hareket hattı ile, her rüzgârda başka yöne bakmayan bir yaklaşımla, yakın geleceği öngörerek, bir temel mücadele programı üzerinden ilerlemesi gerekiyor. Devrimci İşçi Partisi, işçilere, emekçilere ve kitle hareketine böyle bir programın anahatlarını öneriyor.
Bu programın maddi temeli, işçi sınıfının 2007 ortalarında başlayan, çeşitli grev ve direnişlerden geçtikten sonra 2008 baharında hükümeti iki kez işçi sınıfı ile yüz yüze bırakan SSGSS ve 1 Mayıs eylemlerinde doruğuna çıkan yeni kıpırdanışı. Şimdi bu kıpırdanış bir canlanmaya, bir yükselişe dönüşmek için kendine uygun örgütsel biçimi arıyor. Son dönemde yaşanan deneyimler bu örgütsel biçimin ne olduğunu açıklıkla ortaya koyuyor. Türk-İş ve Hak-İş merkezi bürokrasileri SSGSS ve 1 Mayıs eylemlerine ihanet ettikten sonra birlik içinde mücadeleye devam eden bütün güçlerin birliği. En son Belediye-İş ile Genel-İş'in İstanbul belediyelerinde ilân edilen grev için yaptıkları işbirliği yeniden doğru yolu gösteriyor. İşçi Mücadelesi uzunca bir süredir, bu güçlerin konfederasyonlar ötesi bir sendikal mücadele güç birliği etrafında işçi sınıfına güven verecek bir odak oluşturması için çağrı yapıyor. Mücadele programımızın ilk maddesi budur.
İşçi sınıfının mücadelesi, uzak olmayan bir gelecekte ABD'de başlayıp dünyaya yayılmakta olan ekonomik krizin Türkiye sahillerini döven dalgalarıyla karşı karşıya kalacak. Yükselen buğday ve pirinç fiyatlarında somutlaşan gıda krizi olasılığı bu ekonomik krizin özgül bir boyutu olacak. İşçi hareketinin ve solun bütün toplumda büyük bir sarsıntı yaratabilecek böyle bir ekonomik krize hazırlıklı olması gerekiyor. DİP-G'nin mücadele programının ikinci boyutunu işte krize karşı bir acil ekonomik talepler programı oluşturuyor.
İşçi sınıfının ekonomik ve sendikal alanda mücadelesi yükseldikçe kapitalist sistemin bütünüyle ve onun hakimiyet sistemi olan devlet güçleriyle karşı karşıya gelecektir. Tekel işçilerine Ankara'da yapılan saldırı, Tuzla tersane işçilerine Şubat ayında reva görülen muamele, 1 Mayıs mezalimi veya son belediye işçisi eylemine polis saldırısı. Bütün bunlar işçi hareketinin mücadele ettikçe hükümet ve devletle karşı karşıya geleceğini gösteriyor. Öyleyse, mücadele eden işçiler ve emekçiler siyaset alanına da girmek zorundadırlar. Bu alana girdikçe, sadece kendilerinin değil, milyonlarca Kürt'ün de aynı baskı ve zulüm sistemine karşı yıllardır mücadele ettiğini göreceklerdir. Doğru bir politika bugün şovenizmle zehirlenmiş işçileri bile adım adım düzen yanlılığından koparabilir. İşte o zaman işçi sınıfı ile Kürtleri, yani mücadele eden milyonları bir araya getirecek, burjuvazinin iki düşman kampının karşısına çıkma gücüne sahip bir Üçüncü Cephe'nin maddi temelleri atılmış olacaktır. DİP-G çok sık kullanılan ama içeriğine sahip çıkılmayan bu kavram üzerinde ısrar ediyor. Ama her iki burjuva kampından da bağımsızlık olmazsa olmaz bir koşuldur. Bunun için DİP-G yaklaşan yerel seçimleri önemli bir kaldıraç olarak kullanmayı öneriyor. Sol ve Kürt hareketi şimdiden bir araya gelmeli, işçi sınıfı ve emekçilere hitap edecek bir seçim programı üzerinde anlaşmalı ve "Batı'da işçi adaylar, Doğu'da Kürt adaylar" şiarıyla somutlanabilecek bir aday seçme politikasını benimsemelidir.
Nihayet, Türkiye'de her türlü özgürlüğün düşmanı olan kontrgerilla ve darbecilikle mücadele için Ergenekon davasının yarattığı çatlağı genişletmek, ama bunu AKP'den uzak durarak yapmak DİP-G'nin kitle hareketine önerdiği mücadele programının dördüncü öğesidir. Anayasa Mahkemesi kararının ardından, kontrgerillaya karşı mücadele bayrağını ancak solun yüksekte tutabileceği adım adım ortaya çıkacaktır.
Tabii, bütün bu mücadele programı iki-üç kelimeyle ifade edilebilir: işçi-emekçi hükümeti. Türkiye'nin devasa sorunları ve çelişkilerinin büyük halk kitlelerinin çıkarları doğrultusunda çözümünün yolu ancak böyle bir hükümetçe açılabilir.
DİP-G'nin işçilere, emekçilere, sola ve kitle hareketine önerdiği bu programın her bir boyutu, İşçi Mücadelesi'nin bu sayısının iç sayfalarında daha ayrıntılı olarak açıklanıyor. İşçi Mücadelesi, öncü işçileri, sendikal hareketin kadrolarını, sosyalistleri, devrimci demokratları, bütün demokrat ve ilericileri, elbette Kürt hareketini, Alevileri, kadınları ve gençleri bu programı tartışmaya çağırıyor. Tabii bu tür bir mücadele programını, işçi sınıfının devrimci partisinin inşasında doğru bir yöntem olarak gören, başta işçiler olmak üzere bütün insanları da Devrimci İşçi Partisi Girişimi ile birlikte böyle bir partiyi kurup geliştirmeye davet ediyor.
Hepimizin yolu açık olsun.