Ekonomik Kriz Kapıda: İşçi Sınıfı Sert Mücadelelere Hazırlanmalı! (18-09-2007)
Bu grev kararlarına ek olarak taşımacılık sektöründe Tümtis’in öncülük ettiği direnişler, grev hakkı tanınmamış bir sektörde örgütlenmesine rağmen Harb-İş’in toplu pazarlıklarda sesini yükseltmesinin, kamu emekçilerinin toplu görüşme sürecinde KESK’in orta oyununa dönüşen bu görüşmelere katılmayarak eyleme geçmesinin ve Yapı-Yol Sen ve Türkiye Denizciler Sendikası’nın grev kararının da mutlaka sözü edilmeli.
Bu mücadelelerin çoğunluğu halen sürmekte. THY’de, denizcilik sektöründe, TÜBİTAK’ta, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nde anlaşma sağlandı, Sanovel’de ise direniş işçilerin tazminatlarını almasıyla sona erdi. Ağustos ayında bu şekilde gündeme gelen işçi mücadelelerine toplu olarak bakıldığında, ilk olarak bu mücadelelerin birbirinden kopuk olması ve genel bir mücadeleye dönüşmemesi göze çarpıyor. Sermayeyi en çok tedirgin eden ve en kritik pozisyonda bulunan THY’de anlaşmaya varılmış olması ve en militan örneklerden biri olan Sanovel’de direnişin sona ermesi uzun bir liste içinde teker teker sıraladığımız mücadeleleri önümüzdeki günlerde genel bir işçi yükselişi başlığı altında ele alabilme olasılığımızı son derece zayıflatıyor. Bunun anlamı şudur: Yine çoğunlukla olduğu gibi her bir işçi mücadelesinin kaderini o mücadeleyi veren işyerindeki işçilerle patron arasındaki güç dengeleri belirleyecektir.
Ağustos ayında, seçim süreci ve toplu pazarlıkların örtüşmesinin yarattığı ortam bir dizi mücadeleyi gündeme getirmiştir. İşçiler, seçim süreci boyunca ekonominin ne kadar iyiye gittiği, ülkenin ne kadar büyüdüğüne ilişkin propagandaları dinlediler. Milli gelirin rakamlar söz konusu edildiğinde büyüdüğü ne kadar gerçekse, ekmeğin küçüldüğü de aynı derecede gerçek. İşsizlikte en ufak bir gerileme yoktu. Bu durumda Ağustos ayındaki işçi hareketlenmesinin verdiği mesaj açıktır: “Madem ekonomi büyüyor, bu ekonominin büyümesini ürettikleriyle sağlayan işçi ve emekçiler olarak biz de hakkımız olanı istiyoruz!” Bu mesajın örgütlü işyerlerinden verilmiş olması, tüm Türkiye işçi sınıfının çıkarlarını ve isteklerini yansıttığı gerçeğini değiştirmiyor. Bununla birlikte mücadelenin bırakın tüm işçi sınıfına yayılmasını, mücadeleye atılan işçilerin dayanışma içinde ortak bir mücadeleye dahi yönelememesi ise hak isteminin hak almaya dönüşmesini olanaksız kılıyor.
THY’de işçilerin patrona, hükümete ve medyaya karşı yürüttüğü çetin bir mücadele sonucunda kısmi kazanımlar anlaşma metnine geçmişse de havayolu işçilerinin haklarını tam olarak alabildiği söylenemez. Hava-İş çalışma koşullarına ilişkin birçok talebini işverene kabul ettirmiş olsa da, istediği zam oranının ancak yarısını alabilmiştir. (Bu konu, işçi direnişlerinin yer aldığı sayfamızda daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.) Gözünü THY’ye dikmiş diğer sektörlerin ve sendikaların bu durumdan doğrudan etkileneceği açıktır. Havayolu işçileri grev kozunu oynayarak gerek THY’nin gerekse başta turizmin etkilenmesi dolayısıyla tüm sermaye sınıfının yüreğine korku salmıştır. Bu korkuya rağmen patron tarafının geri adım atmaya yanaşmaması son derece anlamlıdır. Nasıl diğer işçiler Hava-İş’e bakmışsa, THY yönetimi de tüm patronlar için masaya oturmuştur. THY yönetiminin uzlaşmaz tavrı Türkiye ekonomisinin tamamen işçilerin daha fazla sömürülmesiyle büyüyebildiğinin kanıtıdır. Sermaye yaklaşan krizi şimdiden yaşamakta ve kârlarını korumanın tek yolunun işçi ücretlerini daha fazla düşürmekten ve çalışma koşullarını işçiler aleyhine sıkılaştırmaktan geçtiğini görmektedir.
İşçi sınıfının ve sendikaların da pazarlık masalarında ücret artışlarının sağlandığı dönemlerin kapitalizmin uzun dönemli kriziyle geride kaldığını görmesi gereklidir. Farklı sektörlerin işçileri birleşmez aktif ve ortak bir mücadele örgütlenemezse hak almanın olanağı yoktur. Türkiye dünya ekonomisinin kısa dönemli olumlu havasının etkisiyle iyiye gider gibi gözüktü. Ancak gerek dünya gerekse Türkiye ekonomisinde rüzgâr dönüyor. Şu anda yaşamakta olduğumuz mücadeleler patronların yaklaşan krizin faturasını yine işçi ve emekçilere yıkmaya hazırlandığını gösteriyor. Ciddi mücadelelere hazırlık yapmadan masada grev kartını oynayarak hak alacağını düşünen sendikacılar yanılırlar ve işçileri de yanıltırlar.
Asıl işi mücadelenin önüne set çekmek olan sendika bürokrasisinden başka bir şey beklemek de hayalcilik olur. Bu hazırlığı ancak sınıf mücadeleci işçiler yapabilir. Mücadeleyi bugünden sahiplenerek örgütlüğü ve sınıf bilincini artıran işçiler, burjuvaziden esecek olan sert rüzgârı tamamen tersine çevirebilecek güce sahip olacaktır.