Dink davası emekçi kitlelerin ve duyarlı kamuoyunun davasıdır! (Bülent Akbay* - 31-12-2007)
Hrant Dink'in öldürülmesinden bu yana bir koca yıl geçti. Türkiye; azınlıkların, Kürtlerin, sosyalistlerin ve devrimcilerin ölüm tehdidi altında yaşadığı bir ülke olmaya devam ediyor. Zaman zaman bu topraklarda işlenen diğer siyasi cinayetlerden biri olarak gösterilmek istense de; Hrant Dink cinayeti, egemen sınıfın tek kültürlü, tek inançlı ve tek tip insan yaratma tahayyülü taşıyan, otoriter ve baskıcı rejiminin ürünüdür. Trabzon'da Rahip Santoro cinayeti ile istedikleri etkiyi yaratamayanlar Hrant Dink cinayeti ile hedefi on ikiden vurdular. Toplumda şok etkisi yaratan bu siyasi cinayetin sırlarını, çocuk yaştaki zanlıların kimliğinde ve varoşlardaki günlük yaşam alışkanlıklarında aramaya kalkanlar, bilinçli olarak AKP iktidarını bu kumpasın dışında tutmaya çalıştılar.
Liberal solcularımız Malatya Yayınevi cinayeti ve en son İzmir Karşıyaka'da Saint Antuan Kilisesi'nin rahibi Adriano Francini'nin bıçaklı saldırıya uğramasını da aynı pencereden değerlendirdiler. Hrant Dink cinayetinin yargı sürecinin istenilen şekilde derinleştirilemiyor olmasında ne yazık ki bu arkadaşlarımızın, AKP iktidarına tanıdıkları siyasi toleransın etkisini görüyoruz. Hrant Dink davasının hukuksal sürecini özetleyen yorum cümlesini "sessizce kapatılmak isteniyor" şeklinde kurabiliriz. Bu noktada gerek davanın bugüne kadarki seyrine gerekse davanın taraflarının pozisyonlarına değinmekte fayda var.
Yargı sürecinin taraflarından devlet, sanıklar ve vekilleri, davaya bakan heyet ve kolluk kuvvetleri, ısrarla cinayetin O.S. ve mahalle arkadaşı olan birkaç kişi ile birlikte "milli duyguların etkisiyle" gerçekleştirildiğini, biz davanın müdahillerine ve davaya sahip çıkan kamuoyuna kanıtlama telaşındalar. Tek argümanları ise kamuoyunda büyük yankı bulan bu saldırıların aktörlerinin birbirleriyle büyük benzerlik taşıyor olmaları.
Ancak bu aynı zamanda saldırıların tek elden organize edildiğini ortaya koyuyor. Nitekim Hrant Dink davasının sanıklarından, maaşlı polis ajanı Erhan Tuncel ile Malatya katliamında kullanılan silahın izlediği güzergâh bu saldırıların adresini şüpheye yer bırakmayacak açıklıkta ortaya koyuyor.
2 Temmuz 2007 tarihinde Beşiktaş'taki eski Devlet Güvenlik Mahkemesi binasında başlayan yargılamada mahkeme heyetinin daracık bir salonda duruşmayı görmeye başlamasıyla, hukuksal süreçten çözüm bekleyenlerin son umut kırıntıları da yok oldu. İlk duruşmada gerek heyetin tutumu gerekse sanık vekilleri ile polisin tutumu, göstermelik bir yargılama yapılacağı mesajı veriyordu. Müdahil avukatlar, perde arkasında bırakılmak istenen azmettiricilerin yargılanmasını sağlayacak haklı talepleri dile getirdikçe, mahkeme heyetinin tehdide varan uyarılarıyla karşılaştılar. Uyarıların yetersiz kaldığı noktada ise provokatörler devreye girdi. İlk duruşma siyasal bir kuşatma yaratılmadan, hukuksal açılımın yapılamayacağı gerçeği ile sona erdi.
İkinci duruşmaya cinayetin tarafında yer alanlar iyi hazırlanarak geldiler. Cezaevi aracına "ya sev ya terk et" pusulasını yapıştırarak binaya giriş yapanlar, katilleri kahramanlaştıran türkülerle psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye çalıştılar. Çocuk yaşta olduğu söylenen O.S.'nin profesyonel tetikçilere taş çıkartan beyanlarını, mahkeme heyeti azmettirici olduğu iletişim tutanaklarıyla ortaya çıkan resmi görevlilerin yargılanması talebini ret ederek selamladı. Özetle, cinayetin tarafında yer alanlar, davanın siyasal bir çatışma alanı olduğunun bilinciyle hareket etti ve O.S'ye meczup bir âşık bulacak kadar magazinvari ayrıntıları bile dikkate aldılar.
Hrant Dink'in cenazesine katılan yüz binler ise ne yazık ki, benzer toplumsal olaylarda olduğu gibi bir türlü aşılamayan ilgisizlikle günden güne eriyerek, duruşmalara azalan kalabalıklarla katıldılar. Rekor sayıdaki müdahillerin bile pratik zorluklar ileri sürülerek sayısı azaltılmak istendi. Neyse ki bu yanlıştan kısa sürede dönüldü. Ama buna rağmen ilk duruşmadaki müdahil sayısı tıpkı bina dışındaki kalabalık gibi ikinci duruşmada azaldı. Cinayetin gerçek azmettiricilerinin yargılanması talebi mahkeme salonunun dört duvarı arasında kaldı.
19 Ocak Hrant Dink'in öldürülmesinin 1. yıldönümü. Bu cinayetin acısı ilk günkü kadar taze. Hrant Dink cinayetinin ardından yapılan iki duruşmada Hrant'ı en az iki defa daha öldürdüler. Artık buna izin verilemez. Daha aktif hukuksal müdahalelerle cinayette parmağı olduğu düşünülen tüm kesimler hakkında yargılama talebi yüksek sesle dile getirilmelidir. Dosya içindeki siyasi skandal niteliğindeki belgeler kamuoyuna açıklanmalı ve katil üreten siyasi taşeronların teşhiri sağlanmalıdır. Son olarak hukuksal süreci halkın desteğini ve ilgisini duruşma salonuna ve sokaklara taşıyarak çözüm üretebilir hale getirebileceğimizi unutmadan davayı halklaştıracak adımları atmalıyız.
* Bülent Akbay, Hrant Dink davasının müdahil avukatlarındandır.