Ayaklar baş olacak! (24-04-2008)
Türkiye burjuvazisi, 12 Eylül askeri diktatörlüğünden bu yana bu toprakların işçi sınıfına, üretici köylülüğüne ve bütün emekçilerine cepheden saldırdı. Ellerinde eski mücadelelerde kazanılmış ne hak, ne kazanım, ne mevzi varsa söküp almaya girişti. Onları işsizliğe, yoksulluğa, çaresizliğe mahkûm etti. Kendisi her yıl daha büyük sayıda dünyanın en zengin kişileri listelerine girmeye başladı. Kendini işçilerden, koskoca halk yığınlardan ayırmak için bir cehennem haline getirdiği şehir merkezlerinden müstehcen bir lüksün sergilendiği uydu kentlere, o olmadı güvenlikli sitelere sığındı. İhtişamını ve üstünlüğünü ortaya koymak için milyonlarca insanın aç sefil yaşadığı bu toplumda koca koca ciplerinin içine kuruldu. Zenginliğini her gün yenisi açılan büyük alışveriş merkezlerinde sergiledi. Köşe yazarlarına Almanya’nın şatolarından dünyanın en iyi şarapları hakkında yazı yazdırdı. Görgüsüzlüğün bütün çirkinliğini sergilemeye başladı. 1980 öncesinde burjuvazi mücadele eden işçilerden korkardı. Patronlar alçakgönüllü otomobiller kullanırlar, zenginliklerini bugünkü gibi görgüsüzce sergileyemezlerdi.
Türkiye burjuvazisi işçi sınıfına ve emekçi halka yıllardır ekonomi politikalarıyla ve yaşam tarzıyla “sen benim kölemsin” diye haykırıyor. İşte onların başbakanıdır bugün “ayakların başı yönettiği yerde kıyamet kopar” diyen. Onların ruh durumudur Tayyip Erdoğan’ın ağzından dökülen bu kelimelerde ifadesini bulan. Onların zihniyetidir bu sözlerde sınıf tahakkümünü kutsayan, doğallaştıran, cisimleştiren. Tayyip Erdoğan bu sözleriyle bu düzenin çirkinliğinin çirkin sesi olmuştur, o kadar.
Evet, Tayyip Erdoğan, doğru söylüyorsun, “ayaklar başı yönetmeye kalkışırsa kıyamet kopar.” O kıyamet tarihe “devrim” adıyla geçmiştir! Sömürü, baskı, çaresizlik karşısında yıllarca susmuş, her şeyi kabul eder gibi görünmüş halk kitleleri bir gün “artık yeter!” demiştir tarihte defalarca. Paris’in komüncüleri 1871’de burjuvazilerin en kibirlisini alaşağı etmiş, o dünya güzeli şehri 70 gün için bile olsa halkın şenliğinin neşesiyle doldurmuştur. Rus işçileri ve köylüleri, modern çağ hükümdarlarının en azametlisi ve en hunharı Rus çarını 1917’de tepetaklak devirmiştir, onun kollarına sığınmış Rus burjuvazisini yabancı ortaklarıyla birlikte mülksüzleştirmiştir. Yugoslavya’nın işçi ve köylüleri Nazi işgali altında inleyen bir ülkede işgalcinin işbirlikçisi burjuvazisini devirmiştir 1944-45’te. Çin’in yoksul köylüleri, 1949’da, daha önce katliamdan geçirilmiş olan işçilerin geri kalanlarının önderliğinde sadece Çin’in burjuvazisini yıkmakla kalmamış, Japon emperyalizmini de kovmuştur. Küba’nın işçileri ve yoksul köylüleri ABD emperyalizminin oyuncağı Küba burjuvazisinin tasını tarağını toplayıp kaçmasına yol açan bir devrimi gerçekleştirmiştir. Daha o kadar çok örnek verebiliriz ki! İyi dinle Tayyip Erdoğan: evet, belki yarın değil ama bir gün Türkiye’de de kıyamet kopacak! Ama o kitaplarda yazan kıyamet değil, en dünyevi, en elle tutulur kıyamet olacak bu. Canıyla kanıyla fabrika işçisi, belediyede memur, gemi miçosu, otel temizlikçisi, emekçi ev kadını, yoksul varoşların kızgın gençleri, yıllardır yoksullaştırdığın köylüler, dün sana ve ötekilere oy kullanmışlar, hepsi “artık yeter” diyecekler ve seni de, kendini “baş” sanan bütün ötekileri de sizin efendileriniz büyük patronlarla birlikte devirecekler. Bir gün mutlaka! İşte o kıyamet karşısında ne uydu kentleriniz durabilecek, ne güvenlikli siteleriniz. Ayaklar baş olacak, Tayyip Erdoğan, ayaklar baş!
Ayak takımı yerine konulan işçiler, kamu çalışanları, emekçiler! Bugün bizi aşağılamaktan, horlamaktan çekinmeyenlere unutamayacakları bir ders verelim. 1 Mayıs’ta babalarımızın analarımızın geçmişte işçi sınıfının gücünün simgesi haline getirdiği Taksim Meydanı’na yüz binlerimizle akalım. Bu toplum bizim emeğimizle ayakta duruyor. Çoğunluğuz, milyonlarız. Onlara kudretimizi gösterelim. Kimsenin bu topraklar üzerinde işçiyi emekçiyi aşağılayamayacağını gösterelim.
SSGSS tasarısına karşı yüz binlerle çıktık sokağa. Buna rağmen, sendika bürokrasisinin de yardımıyla geçirdiler meclisten. Yarın kıdem tazminatımıza göz koyacaklar. Öbür gün “ekonomik kriz var” deyip işten atacaklar. Tehlike yakın. İşimizi, aşımızı, çocuklarımızın geleceğini savunmak istiyorsak, 1 Mayıs günü Taksim Meydanı’nda buluşalım.
Devrimci İşçi Partisi Girişimi bu büyük mücadelede yanınınızda olacak. Aynen yarın “kıyamet” koptuğunda, devrim başladığında barikatlarda en önde olacağı gibi!