6 Mayıs'a Dair Bir Bilanço: Burjuvazinin Ruh Hali (05-05-2009)
Şaşırdık. Okumaya başlayınca asıl amacının önemli bir devrimci olan İbrahim Kaypakkaya'nın ismini kullanarak Denizleri ve onun kuşağını "darbecilikle" "cuntacılıkla" suçlamak, daha sonrasında ise Türkiye sosyalist soluna ve Kürt halkının temsilcilerine olan nefretini ve kinini " Kaypakkaya onlardan farklıydı.." "samimiydi" retoriğini kullanarak bir devrimci üzerinden biz devrimcileri, sosyalistleri ve Kürt halkının temsilcilerini samimiyetsizlikle suçlamak, bak devrimci nasıl olur nasihatini nefretle birlikte kusar halde bulduk. Köşe yazısı İbrahim Kaypakkaya sempozyumuna çağrılmasını ve bu sempozyumda konuşmacı olmasının nasıl şaşırtıcı olduğunu anlatarak başlayıp, ilk önce Denizlerin devrimciliğini Kemalist cuntacılıkla eş değer tutup sonra Türkiye sosyalist soluna ve Kürt halkının temsilcilerine neyin ne olduğunu anlatmakla sürüp gitti. Yazının başından ortasından ve sonundan kısa alıntılar yaparsak Özgürel'in ne demek istediği net bir şekilde ortaya çıkıyor :
"...Gezmiş'in idamla sonuçlanan hikâyesini önemsemediğimi sanmayın; hiç kuşkusuz önemli buluyorum. Kendilerinin devrimci ya da sosyalist olduğunu zanneden, gerçekte askerle el ele darbeyle Kemalizmi inşa projesine koşulmuş ivazsız, hasbi gençliğin ve en pırıltılı portresini önemsememek iz'ansızlık olur..."
"...Kan dursun, silahlar sussun, anneler ağlamasın' türünden siyasette karşılığı olmayan kuru laf kalabalığı dinlemek zorunda kalması öfkelendiriyor beni. Eylem yapanın kıvırtmadan eylemine sahip çıktığı.....Kürtlerin Türkiye'den ayrılıp müstakil devlet kurması gerektiğine inanan kişinin ‘Kanunlar bunu söylememi engelliyor' simidine sarılmadan ortaya çıktığı ‘yürekli insanlar'ın yokluğuna hayıflanıyorum...."
"...Kaypakkaya'ya saygım söylediğim vasıfların hepsine sahip olduğundan... Bugününde övüneceği bir şey olmadığı için maziden fotoğraf çıkarmaya çalışan sol romantizmin çizmeye çalıştığı ‘ İbo' portresinden dolayı değil..."
Aslında çeşitli platformlarda eski solcular, burjuva toplumunun aydınları en bilmiş halleriyle bu tür saldırıları yapa gelmişlerdir. Son 15-20 yıldır bu işi sol liberallere ihale etmişlerse de Türkiye sosyalist solunun geçmişine burjuva kafasından olan husumetleri aşikârdır. Fakat son zamanlarda bir şeyler değişti. Burjuva medyasında, televizyonunda, gazetesinde devamlı şekilde Türkiye sosyalist soluna mal olmuş devrimcilerin devrimciliğini yargılamak artık burjuvazinin köşe yazarlarının, tartışma programların ana konusu olmaya başladı. Şimdi burada sorulması gereken soru şudur: neden 6 Mayıs, neden bu pervasızca saldırmaların nedenleri? Çok açık. Burjuvazi ve onun ideologları; liberaller, sol liberaller, muhafazakârlar toplumun içinden geçtiği dönemin ve kapitalizmin ekonomik krizinin farkındalar. Ve önlerinde, arkalarında herhangi alternatif yok. Kendi ideolojik sıkışıklıklarının ve ideolojik çöküntülerinin toplumda karşılığının olmaması, yeni bir dünya tahayyülü, yeni ideolojik yönelimlerin olamaması (mümkün de değildi zaten) onları bu kadar hoyrat ve saldırgan yapmakta. Zira onlara göre zaten ideolojiler yozlaşmış bir işçi devleti olan SSCB ile bitmişti (yani Marksizm ve onun Leninist yorumu), bir kısmı ise yıkılan duvara kendi ideolojilerini gömmüşlerdi; sol liberaller. Ya da kapitalizmle mutlu mesut yaşanabilirdi; soğuk savaş bitmiş, kapitalizm barışçıl bir döneme girmiş, işçi sınıfı tarih sahnesinden çekilmiş, artık önemli olan emperyalizmin hızlı teknolojili versiyonu olan küreselleşme dönemiydi. Ama olmadı. 90'lar 2000'ler kapitalizmin 1970'lerden beri içinde olduğu ekonomik krizinin safralar halinde kusmalarıyla geçti. Eski bürokratik işçi devletlerinde kapitalist restorasyon, dünya burjuva devletler sisteminde siyasi krizler ve savaşlar dönemin ana karakteriydi. Ve olmadı. Tüm o söyledikleri barışçıl kapitalizm, uysal emperyalizm söylemleri boşa çıktı. Ve bu zaten kapitalizmi ve onun burjuva toplumunun içinde yaşayan işçiye, emekçiye ve ezilenlere söylenmiş birer yalandan ibaretti. Mümkün de değildi zaten.
Kapitalizmin en kanlı, en pervasızca dönemlerden biri tarihin en büyük ekonomik kriziyle birlikte değişik bir hatta evirilmekte; toplumsal çelişkiler daha da artmakta, kapitalistlerin, emperyalistlerin ve burjuva ideologlarının bu durum karşısında kafası karışmakta. Yıllardır serbest piyasa amentüsü okurken devlet kapitalizmini gündemine almakta, Ortadoğu'daki emperyalist çıkarları için yeni politik hatlar belirlemekteler. İşte bu bağlamda ise Türkiye özelinde burjuva aydınlarının, köşe yazarlarının Türkiye sosyalist soluna, Kürt halkının siyasi iradesine saldırmalarının nesnel nedenleri ortaya çıkmakta: Devrim ve sosyalizm ihtimali ve bu uğurda yürütülecek antikapitalist, antiemperyalist, enternasyonalist mücadele. Burjuva aydınlarının bu ihtimali düşündükçe işçi sınıfının, sosyalistlerin, sosyalizmle yeni yeni tanışan gençliğin ve Kürt halkının gözünde geçmişte ve günümüzde verilen mücadelelerin, bu mücadeleye mal olmuş tarihsel kişiliklerin karalanması noktasında kendilerini burjuva reflekslerle donatmaları gayet normal. Yoksa Türkiye sosyalist soluyla alakası olamayan bir şahsiyetin retorik anlamda bir devrimciyi yere göğe sığdıramazken diğer bir devrimciyi yerden yere vurması hem de o devrimcinin burjuvazi tarafından katledilişinin yıl dönümü olan 6 Mayıs'ta bunu yapması başka bir şekilde açıklanamaz.
Devrim ve sosyalizm her zamankinden daha yoğun bir şekilde günceldir. Biz devrimci Marksistler olarak burjuvaziden ve onun yandaşlarından Türkiye sosyalist soluna, verilmiş mücadelelere karşı yapılan tüm karalamalara karşı mücadele etmeyi devrimci Marksizm'in bir parçası sayarız. Kendi içimizde ise Türkiye sosyalist soluna mal olmuş tarihsel kişiliklere, bu uğurda verilen mücadeleye bakış açımız eleştireldir. Deniz Gezmiş'lerin, TİP reformizminden radikal şekilde kopuşları, burjuvazi ve onun devletine karşı başkaldırışları, İbrahim Kaypakkaya'ların yılmaz mücadeleci tavrı ve direngenliği, onları Türkiye sosyalist tarihinin Che Guevara'ları yapmıştır. Fakat politik ve pratik hatlarındaki yanlışlık bir devrimin nasıl yapılamayacağını da göstermiştir. İşçi sınıfının proleter devrim yolu ve halkların eşit özgür şekilde varlıklarını kurabilecekleri düzen ancak ve ancak proleter sosyalizm mücadelesinden geçer.
Yaşadığımız dönem dünya kapitalist sisteminin tüm aygıtlarıyla birlikte krizde olduğu bir dönemdir. Bu noktada biz devrimci Marksistlerin uzun zamandır önerdiği politik hat geçiş talepleriyle örülmüş üçüncü bir cephenin varlığıdır. Kapitalizmin girdiği bu ekonomik buhrandan devrimci bir durum yaratabilmek Deniz'lerin mücadeleci tavırlarında olduğu şekliyle kapitalizme, onun yarattığı köhne, eskimiş düzene karşı iradeli ve mücadeleci bir şekilde proleter sosyalizmi saflarında konumlanmakla sağlanır. Ancak bu şekilde burjuvazinin ve onun ideologlarının saldırıları başarıyla püskürtülebilir.