15-16 Haziran: "direniş" değil silahsız ayaklanma (Sungur Savran - İşçi Mücadelesi #32 - 21-06-2008)
15-16 Haziran'a giden somut yol, patron partilerinin 1967'de kurulmuş olan ve Türk-İş'in devlet emrinde sınıf işbirlikçisi sendikacılığının karşısında sınıf mücadelesinin örgütlenmesini temsil eden DİSK'in ezilmesi için hazırlanan sendikalar yasası tarafından döşenmişti. Dönemin Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi (AP) hükümetinin Çalışma bakanı Seyfi Öztürk, Türk-İş'in 11 Mayıs'taki kongresinde "DİSK'in çanına ot tıkamak" anlamına gelecek sözler söylemişti. Ardından sendikalar yasası hızla gündeme getirildi ve 15-16 Haziran öncesindeki günlerde AP ve CHP'lilerin oylarıyla kabul edildi. Yasa bir sendikanın Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki işçilerin üçte birini örgütlemesini şart koşuyordu. Bu son derecede anti-demokratik hüküm, henüz yeni gelişmeye başlamış DİSK'i boğmak, Türk-İş'e sendikal tekel vermek anlamını taşıyordu.
Yasa meclisten yeni geçmişken, 14 Haziran günü DİSK Genel Temsilciler Meclisi'ni topladı. DİSK'e bağlı bütün sendikaların genel merkez ve şube yönetim kurullarının ve işyeri temsilcilerinin doldurduğu bir salonda ertesi gün fabrikalarda durumu işçiye anlatmayı amaçlayan toplantıların sonrasında kısa yürüyüşler yapılması kararı alındı. Ama 15 ve 16 Haziran günleri işçiler fabrikalarından bir çıktılar, pir çıktılar. Verilen rakam 70 binden 150 bine kadar değişmekle birlikte, İstanbul-İzmit sanayi bölgesi tam anlamıyla işçilerin hakimiyetine girdi. İzmit-Gebze-Kartal hattındaki fabrikaların işçileri İzmit-İstanbul karayolunu işgal altına aldılar. Kadıköy Kurbağalıdere'de askerle karşı karşıya geldiler, barikatları aştılar. Sarıyer-Levent-Şişli hattındaki işçiler, şehrin merkezine doğru yürüdüler. Bakırköy-Topkapı-Gaziosmanpaşa-Eyüp-Silahtarağa hattı da üçüncü öbeği oluşturdu. Gösteri yapan işçiler DİSK üyelerinden ibaret değildi. Bazı ifadeler Türk-İş üyesi işçilerin sayısının daha bile kabarık olduğunu ileri sürer. Bu işçi sınıfının kitlesel bir ayaklanmasıydı.
Devlet işçileri Haliç üzerindeki köprüleri kapatarak, Avrupa ve Asya yakaları arasında vapur ve motor seferlerini iptal ederek, işçilerin üzerine ateş açarak, Birinci Ordu Komutanı ve İçişleri Bakanı aracılığıyla iki ayrı toplantıda DİSK yöneticilerini tehdit ederek, bunların hiçbiri yetmeyince sıkıyönetim ilan ederek durdurabildi. Olaylarda dört kişi öldü, yüzlerce kişi tutuklandı, daha da büyük bir sayıda işçi iten atıldı.
Bugün 15-16 Haziran'dan çıkan genel sonuçları şöyle özetleyebiliriz:
-
15-16 Haziran, mücadele edenin en zor koşullarda dahi kazanacağını gösterdi. Mecliste neredeyse oybirliği ile kabul edilmiş bir yasa, 15-16 Haziran'ın yarattığı korku ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. 1970'li yıllarda sınıf mücadelesinin görkemli yükselişi ve DİSK'in örgütlü gücünün büyümesi 15-16 Haziran eylemi sayesindedir.
-
15-16 Haziran bir "direniş"ten öte bir şeydir. Direniş bir savunmayı ifade eder. Evet, 15-16 Haziran'da işçi sınıfı burjuvazinin bir saldırısına karşı kazanılmış mevzilerini savunmak için yola çıkmıştır. Ama iş bununla kalmamış, işçi sınıfının devletle bütün kurallara meydan okur biçimde karşı karşıya gelmesi sonucunu doğurmuştur. 15-16 Haziran elbette iktidarı ele almak için düzenlenmiş bir silahlı ayaklanma değildir. Ama işçi sınıfının yarı-kendiliğinden bir silahsız ayaklanmasıdır.
-
Ayaklanma işçi sınıfının içinde devrimci bir önderlik mevcut olsaydı çok farklı bir mecraya girebilirdi. Böyle bir partinin yokluğunda erkenden çözülmüştür.
-
Ama bu ayaklanma sayesindedir ki işçi sınıfı siyasetin merkezine oturmuş, 70'li yıllarda sağlam mevzilerden hareketle mücadele edebilmiştir.
-
DİSK işçi sınıfının burjuvaziden ve devletten bağımsızlaşma atılımının cisimleşmiş haliydi. 12 Eylül 15-16 Haziran'ı yenilgiye uğratmak üzere yapılmış bir darbeydi ve sendikal harekette bu bağımsızlığı ortadan kaldırdı. Bugün işçi sınıfı bu görevle bir kez daha karşı karşıyadır.
-
15-16 Haziran aynı zamanda DİSK'in sınırlarını da ortaya koymuştur. DİSK yönetimi kendi harekete geçirdiği işçi sınıfının bu militanlığından ürkmüş ve işçileri geri çekilmeye çağırmıştır. DİSK deneyimi gelecek için büyük bir mirastır. Ama bu deneyimin neden yenildiğini de sormak kaydıyla. Burada bürokrasinin sol kanadının belirli bir dönem ilerici bir rol oynasa bile, belirleyici anda mücadelenin önünde bir fren rolü oynayacağı gerçeği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Türkiye işçi sınıfı gelecekte de mutlaka yeni 15-16 Haziran'lar yaratacaktır. Bu kez sınıfın öncüsüz kalmaması için işçi sınıfının bağrında bir devrimci işçi partisi yaratmak vazgeçilmez bir görevdir.