Tüpraş'ta hakem skandalı: YSK'ya kızıp YHK'yı görmemek olmaz
Tüpraş işçileri, taleplerinin karşılanması için toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde neredeyse 6 aydır mücadele ediyor. Vardiya giriş çıkışlarında yaptıkları eylemler ve yürüyüşlerin ardından en son 26 Haziran'da İzmit, Aliağa, Kırıkkale ve Batman rafinerilerindeki 4300 Tüpraş işçisi rafineriye kapandı, tanker dolumlarını durdurdu. Çünkü Koç Holding'le yapılan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden sonuç çıkmadı. Tüpraş patronu, rafinerilerde grev yasağı olmasına güvenerek vardiya sisteminin değiştirilmesi, 8 günlük mazeret izninin düşürülmesi ve en önemlisi de sözleşmenin 2 yıldan 3 yıla çıkarılmasına ilişkin maddelerde ısrar etti. İşçiler de grev yasağı olsa da üretimden gelen güçlerini kullanabileceklerini, grev yasağını fiilen ortadan kaldırarak taleplerini savunacaklarını gösterdiler ve rafineriye kapandılar.
Tüpraş işçisinin bu eyleminin başlamasından sadece iki gün sonra Koç Holding, yeni bir teklif vermek zorunda kaldı. Ancak daha önce işçilerin kabul etmeyiz dedikleri maddelerin içeriğini koruyup ifade edilme biçimini değiştirerek tekrar masaya getirdikleri için yeni teklif de Tüpraş işçisinden döndü. Bu hamleden de umduğunu bulamayan Koç Holding’in imdadına bu kez Yüksek Hakem Kurulu (YHK) yetişti. Yüksek Hakem Kurulu, işçilerin rafineride devam eden eylemlerinin dördüncü gününde sözleşmeyi bağladı. Koç Holding’in istediği gibi sözleşme süresini 2 yıldan 3 yıla çıkardı. Vardiya sistemini yine Koç Holding’in istediği şekilde değiştirdi. Koç Holding, 8 günlük mazeret izninin düşürülmesini işçi kabul etmeyince süre konusunda geri adım atıp 8 gün olsun ama amir onayına bağlı hale gelsin demişti. YHK bu maddeyi de aynen patronun istediği şekilde kabul etti. 8 günlük mazeret iznine amir onayı getirdi.
Hakem dediğiniz tarafsız olur. Oyunun kuralına göre oynanmasını sağlar. Kuralı ihlal edene ceza verir. Ama maç patronla işçi arasında olduğunda ortada tarafsız bir hakem görmek mümkün olmuyor. Patronlara işçilerin anayasal haklarını gasp etmek dahi serbest. Kural ihlaline ceza yok. Bütün yasaklar işçiler için, bütün kartlar işçilere çıkıyor. Zaten federasyon da patronların elinde. Kağıt üzerinde kuralları da onlar belirliyor. YHK'nın Tüpraş'ta aldığı karar da böyle olmuştur. Koç Holding bastırmış, rafinerilerde grev yasağı olmasını fırsat bilmiş, Tüpraş işçisinin mücadelesi karşısında işçilerden koparıp alamadığı hakları, YHK eliyle gasp etme yoluna gitmiştir. Ama maç daha bitmedi. Bu yazının yazıldığı saatlerde Tüpraş işçileri, YHK kararına tepki göstererek mücadeleye ne şekilde devam edeceklerini değerlendireceklerini duyurdular ve rafinerideki eyleme devam ediyorlar.
16 Nisan referandumunda mühürsüz oyları geçerli sayan, Aralık 2018'de görev süresi 31 Mart'ı da kapsayacak biçimde anayasaya aykırı olarak uzatılan, İstanbul seçimlerini talimatla iptal eden, gerekçeli kararında kayda değer tek bir gerekçe gösteremeyen YSK, herkesin hedefinde. Çünkü halk YSK'yı, iradesini gasp eden bir kurum olarak görüyor ve ona tepki duyuyor. YHK da YSK gibi bugün Tüpraş işçisinin, dün erteleme adı altında yasaklanan grevlerde metal işçisinin, cam işçisinin ve başka işçilerin iradesini gasp etmenin aracı olarak işlev görüyor. YSK'ya kızıp YHK'yı görmemek olmaz. Tüpraş işçisinin mücadelesi sadece ekmek değil, aynı zamanda grev yasağına karşı sendikal özgürlüklerini savunma ve eylemleriyle ortaya koydukları iradelerinin gasp edilmesine karşı bir hürriyet mücadelesidir. İşte bu yüzden de Tüpraş işçisinin mücadelesi, bütün işçi sınıfının ve emekçi halkın, hepimizin mücadelesi olmalı.
YHK'nın Tüpraş kararını verdiği güne denk gelen bir olaya değinmeden bitirmeyelim. Tesadüf o ki, YHK'nın Tüpraş işçisinin taleplerini görmezden gelerek aldığı kararı açıkladığı gün, İmamoğlu da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği görevine Yavuz Erkut'un getirileceğini doğrulayan bir açıklama yaptı. Kimdir Yavuz Erkut? Uzun yıllar Tüpraş'ın CEO'luğunu yapmış biri. Erdoğan'dan talimat alan YSK için “sonuna kadar güveniyorum” diyen İmamoğlu'nun, YHK'nın talimat aldığı Tüpraş'ın eski CEO'suna da güveni tam belli ki. Merkezi ve yerel yönetimin uyum içinde çalışmasından kasıt, Cumhurpatronluğu sistemi ile Türkiye'nin de İstanbul'un da bir anonim şirket gibi yönetilmesi olsa gerek!