Katil elini kolunu sallayarak geziyor

Nurcan Satılmış’ı tanıyor musunuz? Ya da Ali Kınalı’yı? Seda Akal’ın adını duydunuz mu? Peki ya Metin Arslan’la hiç konuştunuz mu? Cevabınız hayır mı? O zaman çok geç. Bugün artık ne tanışabilir ne de konuşabilirsiniz. Tek yapabileceğiniz mezarlarını ziyaret edip çiçek bırakmak. Çünkü onlar Türkiye’de ilk altı ay içinde resmi verilere göre iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 951 candan bazıları. 2013’te kaybettiğimiz 1235 insan gibi. 2012’de can veren 878 işçi gibi.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı raporlara göre 2014 yılında Ocak ayında en az 87, Şubat ayında en az 77, Mart ayında en az 117, Nisan’da en az 115, Soma katliamının yaşandığı Mayıs ayında en az 414, Haziran ayında ise en az 141 işçi yaşamını yitirdi. Toplam 951 işçinin en az 13’ü 14 yaş altında, 19’u ise 15-17 yaş arasında, yani 31’i daha çocuk yaşta öldü. Soma’da bir günde katledilen 300’ün üzerinde işçiyi dışarıda tutunca ilk altı ayda her gün neredeyse dört işçiyi sermayenin kâr hırsına kurban veriyoruz. Her gün neredeyse dört işçi evine ateş düşüyor. Acıları bağrında, geleceklerinden endişe içinde yaşam savaşıyla baş başa kalıyorlar. Bir canlarını verdikleri yetmiyor gibi bazen de çok ağır bedeller ödemek zorunda kalıyorlar yaşama devam edebilmek için. Kardeşinin, babasının ya da oğlunun mezarı olan madene tekrar girip çalışmak gibi mesela. Ne büyük acı, ne kadar ağır!

İnsanın acı ve öfkeyle dolmaması mümkün değil. Unutması da. Unutmamak, unutturmamak da gerekir. Ama unutmamak, unutturmamak sadece Soma’da ya da diğer iş cinayetlerinde kaybettiğimiz canları anmak demek değil. Hesabını sormak demek. Soma patronundan ve diğerlerinden. Onları koruyup kollayan müfettişlerden, bakanlardan. Ve bir ölüm sistemi olan taşeronu yaygınlaştırmaya çalışan hükümetten. Hesabını sorunca da bugüne kadar ölenler geri gelmeyecek elbette, yine de başka ölümlerin yaşanmasının önüne geçebilmek için gerekli. Ama bu da yeterli değil.

Çünkü tüm ölümlerin sorumlusu, sermayenin kâr hırsıdır. Teknolojik gelişme düzeyinin bu denli yüksek olduğu bir çağda teknolojiyi sadece daha fazla kâr elde etmek için kullanan kapitalistlerdir. Tersanede filikayı denemek için kum torbası koymak yerine işçileri bindiren patronlardır. Üretim alanlarında makinelerin bakımını yaptırmayan, bırakalım onları bazen basit bir maskeyi bile işçiye çok gören kapitalistlerdir. İşçilerin katili kapitalizmdir. O yüzden de hesap sormak, bu sayede basınç oluşturmak, denetimin arttırılması sağlamak elbette iş cinayetlerinin bu kadar fazla olmasını dizginleyebilir ama kapitalizm denen bu seri katil dışarıda elini kolunu sallayarak gezmeye devam ettiği sürece bitiremez.

Bu cinayetlerin bitmesi için işçi sınıfının katili yakalayıp, elindeki silahı alması gerek. O zaman üretimin de, denetimin de, yasaların da işçilerin kontrolünde olduğu bambaşka bir dünya kurulmuş olacak. İşte o günden sonra tek bir işçinin burnu bile kanamayacak. Ve ancak o gün kucağımızda karanfiller gerçekten başımız dik ziyaret edebileceğiz mezarını Nurcan’ın, Ali’nin, Seda’nın, Metin’in ve diğerlerinin. 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2014 tarihli 57. sayısında yayınlanmıştır.