AKP hükümetinin taşeronu kaldırıyoruz ucuz yalanı
AKP’nin 1 Kasım seçim vaatlerinin en önemlilerinden birisi asgari ücretin 1.300 lira olması ise, diğeri de 750 bine yakın işçiyi ilgilendiren taşerona kadro verme vaadi idi. Ve “o sözü de tutuyoruz” diye açıklama yapmıştı Başbakan Davutoğlu. Ama gelinen yerde Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın açıklaması ile birlikte bu vaadin koca bir yalan olduğu açığa çıkmış bulunuyor. Deyim uygunsa, dağ fare doğurmuştur!
Kabul etmek gerekir ki, taşerona kadro verme vaadi gerçekten önemli bir etki yarattı. Asgari ücret konusunda olduğu gibi taşeron çalışma konusunda da milyonlarca işçinin gözünü kulağını diktiği bir konu hâline gelmişti bu mesele.
Peki, kadro konusu işçi açısından neden bu kadar önemlidir? Bir kere, iş güvencesi açısından önemli. Dolayısıyla emeklilik de dâhil sosyal haklar açısından önemli. Çünkü Türkiye’deki çalışma sistemi, bugünkü çalışma yaşamına ilişkin politikalar neredeyse iş güvencesi diye bir kavramı ortadan kaldırmış durumda. Milyonlarca işçi bir işe girdiklerinde o işte ne kadar kalıcı olabileceklerini ve emekli olup olamayacaklarını dahi artık kestiremez hâle gelmişlerdir. Bunun en çarpıcı uygulamalarından birisi de taşeron çalışmadır.
İlkin işçilerde, “İşin aslı astarı nedir? Öyle midir, değil midir, anlayalım” beklentisi ile devam eden bir kararsızlık olsa da giderek öyle görünüyor ki, bu konuda kulak kesilen işçi ve emekçiler hükümetin bu işte yalancının mumunun yatsıya kadar yandığını somut olarak gördüler.
Elbette işçilerin kimisi seçimlerde verdiği oya lanet ediyor. Kimi işçi ve emekçi nasıl hükümetin bu kadar göz göre göre yalan bir propaganda ile beklenti ve hayalleri ile oyun oynadığına şaşırıyor ve tepki gösteriyor. Bir kısmı önce nasıl sevindiğini, ama sonra gerçeği öğrendiğinde nasıl bir hayal kırıklığına uğradığını anlatıyor. Dolayısıyla ortada taşeron çalışma sistemini kaldıran, işçilere iş güvencesi ve onların kadro sorununu çözen bir program değil, aksine işçiler açısından çok daha karmaşık, onları çok daha sıkıntılı hâle getirecek ve hatta bir de üstüne üstlük “sınav stresi”ni işin içine sokacak bir yaklaşım var.
Aynı zamanda bu, kıdem tazminatı gibi, kamu emekçilerinin 657’deki iş güvencesini ortadan kaldırması gibi başka uygulamalarla da birleşen, aslında sosyal haklar açısından işçilerin, emekçilerin haklarını daha geriye götürecek uygulamaların habercisi olan bir karar oldu.
Kuşkusuz ki, AKP bir seçim vaadi olarak programına almadan önce de taşeron sistemine karşı bu ülkenin işçi sınıfı mücadele ediyordu. Taşeron sisteminin bir revizyondan geçirilmesini değil, tamamen kaldırılmasını, yasaklanmasını talep ediyordu. Fakat bundan sonrasında da anladığımız o ki, taleplerinin karşılanmadığının farkında olan işçi sınıfının tepkisinin büyümesini, taleplerini daha kitlesel dile getirmesini beklemek yanlış olmayacaktır.
Sermaye neden taşeron sistemine ihtiyaç duyuyor? Hükümet bir türlü bundan vazgeçmiyor.
Sermaye, hep olabildiğince kârını ve kendisinin deyimiyle verimliliğini artıracak politikalar izler. Peki, kârlılık, verimlilik nasıl artacak? Sömürü yoğunlaştırılarak, yani işçilerin ve emekçilerin hak ve kazanımları mümkün mertebe geriye götürülerek. Çünkü işçi ücretleri, sosyal hakları, çalışma koşulları ne kadar kötü olursa kapitalistlerin elde edeceği kâr o kadar fazla olur. İşte taşeron sistemi bunun için geldi. Kiralık işçi, ödünç işçi uygulamaları da bunun devamı olan politikalar.
AKP hükümeti seçimler öncesinde kadro vaadinde bulunurken, taşeron firmaların bünyesinde çalışan işçilerin, ciddi huzursuzluklar, mücadele arayışları içinde olduğunu biliyordu.
Hatırlarsak, taşeron sisteminin en çok tartışıldığı dönem Torunlar İnşaat, Soma ve Ermenek katliamları idi. Dolayısıyla burada önemli bir tepki birikmişti. İşçi ve emekçi kitleler içerisinde de “Bu memleket iyiye gidiyor, ekonomi tıkırında deniyor ama bizim açımızdan böyle bir durum yok, biz bunu kendi hayatımızda hissedemiyoruz. Aksine daha da kötüleşiyor bizim koşullarımız”şeklinde bir düşünce giderek öne çıkmaya başladı. Yani işçilerin, emekçilerin talepleriydi bu konuyu hükümetin gündemine getiren.
Ama AKP hükümeti ne yaptı? Bu kadar haklı, bu kadar tepki toplayan ve bu kadar huzursuzluk yaratan bir sorunu daha da kördüğüm hâline getirdi.
Bu konu yüz binlerce işçide dalga dalga bir umuda dönüştü. Nihayet bir kadromuz olacak, bir iş güvencemiz olacak diye. İşçiler ve emekçiler de şunu görecek ki, bu sorunu çözüme kavuşturacak olan ne sermaye, ne de onun has hükümeti AKP’dir. Bizzat işçi ve emekçilerin kendisi olacaktır. Şimdi gerçek icraat sırası işçi ve emekçi cephesindedir!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2016 tarihli 78. sayısında yayınlanmıştır.