HEY Tekstil işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır!

Hey Tekstil işçileri 9 Şubat’tan beri direniyor. 3 aylık ücretleri ve tazminatları patron tarafından gasp edildi. Kapının önüne koyuldular. Haklarını istiyorlar. Çalmadıkları kapı, önünde eylem yapmadıkları yer kalmadı. Muhataplar hep işi yokuşa sürüyor, ipe un seriyor. İşçilerse direnişte kararlı, uzayacak direnişin masraflarını karşılamak için kalem bastırıyorlar, dayanışma bekliyorlar.

İşçiler üzerlerine düşeni fazlasıyla yapıyorlar ve artık sonuç istiyorlar. Geçtiğimiz günlerde direniş çadırında yaptığımız bir sohbette kendi kendime biz sosyalistlerin üzerimize düşeni yeterince yapıp yapmadığımızı sorguladım. İşçilerle daha fazla dayanışma gerekli bu muhakkak. Hem maddi hem de manevi. Ama iş bununla sınırlı değil. Sosyalistler olarak sınıf mücadelesinin yüzlerce yıllık deneyiminin taşıyıcılarıyız. Bu deneyimin ışığında işçilere yol gösterebilmeliyiz. Yaptığımız sohbette işçi arkadaşlardan biri “fabrika özel mülkmüş içinde eylem yapamazmışız” dedi. İşçiler aylardır sonuç alamamanın kızgınlığı ile etkili olacak bir mücadele yöntemi arıyorlar. Çarptıkları duvar onları bu hale getiren olgunun ta kendisi: “özel mülkiyet!”

Evet. Hey Tekstil Bektaşların özel mülkü. Yani bu mülk üzerinde tasarruf hakkı kendilerine ait. Ancak haklar belli sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Mesela kendisine milyonlarca lira kazandıran işçilerin alacaklarını ödemek gibi… İşçilerin alacaklarını istemek için Bektaşların özel mülküne girmeleri YASAK! Peki ya işçilerin hak ettikleri alacaklarını ve tazminatlarını ödememek? 5 aydır tecrübeyle görüldüğü gibi işçinin alınterini çalmak SERBEST! “Gayrimenkullerimi hemen satarsam ucuza gider o yüzden bekliyorum” deme yüzsüzlüğüne de Türk Ceza Kanunu’nda bir yaptırım öngörülmemiş… Bu noktada işçiye eylemlerinde yasadan ve yasaktan bahsetmenin bir anlamı var mı?

İşçiler haykırıyor: “nerde devlet, nerde hükümet!” AKP önünde yaptıkları eylemlerden sonra hak değil nasihat alıp dönüyorlar. Hâlbuki aynı AKP, milyonluk teşvikler için kapılarını çalan patronları hiç boş göndermemişti geriye…

Peki çözüm? Ne AKP’nin makarnası ne patronun oyalaması… Adlı adınca çözüm: Hey Tekstil’in işçi denetiminde kamulaştırılması!

Kamulaştırılmalıdır çünkü Hey Tekstil patronu yükümlülüklerini yerine getirmemiştir. Toplu işçi çıkartan, sendikalaşmayı engelleyen, sigortasız işçi çalıştıran diğer patronlar gibi… Yükümlülüklerini yerine getirmeyen onlarca bankayı kamulaştırıp TMSF aracılığı ile bu bankaların borçlarını üzerine alan devlet neden sefalete mahkûm edilmiş Hey Tekstil işçisi karşısında sorumluluk duymuyor? Hayır. Patronun borcunu devlet ödesin demiyoruz. Zil takıp oynarlardı böyle bir sözde çözüme. Para da emekçilerden toplanan vergilerden ödenmiş olurdu. Oysa Hey Tekstil fabrikası işçilerin denetiminde bedelsiz ve tazminatsız kamulaştırılmalıdır. Böylece hem işçiler bir yandan üreterek alacaklarını alır ama bunun ötesinde patronların sömürü çarkına da koca bir çomak sokulmuş olur. Bu talep (işçi denetiminde kamulaştırma) aynı sorunu yaşayan pek çok işçiyi birleştirecek bir mücadele bayrağı halini alabilir.

Olmaz mı dediniz? İşçi alınterini alamazken, sefalete mahkûm edilmişken, özel mülkiyet edebiyatı yapmak, işte esas bu olmaz!

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2012 tarihli 33. sayısında yayınlanmıştır.