Özel sermaye ve SGK’dan hak gaspı: Can kurtarırken canını veren doktorun ailesine ödenen maaş kesildi!

Covid-19 pandemisinde resmî rakamlara göre 175’i hekim 513 sağlık çalışanı toplam 100.000’den fazla insanımızı kaybetmiştik. Sağlık sistemimiz, pandemiye çok hazırlıksız yakalanmıştı. İdari yapı işlemez hâle gelmesine rağmen sağlık emekçileri hayatlarını ortaya koyarak en ön saflarda mücadele etmişti. O dönemde “hakkınız ödenmez” diyerek kamu spotları yayınlayan iktidar hiçbir zaman sağlık emekçilerinin hakkını vermedi. Tam tersine sermayenin hakimiyetine terk edilen ve giderek daha fazla ticarileştirilen sağlık sisteminde birçok hak gaspları yaşandı. Bunun en son örneği Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışırken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmiş Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanı olan Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun kızlarına bağlanan maaşın SGK tarafından kesilmesi oldu. İstanbul Tabip Odası (İTO) bu hak gaspına karşı açtığı davanın 17 Mayıs Cuma günü görülecek duruşmasının öncesinde Bakırköy Adliyesi Bahçelievler Ek Binası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. 

Bu dava pandemide meslek hastalığı geçiren ve vefat eden tüm sağlık emekçilerinin davasıdır!

“Özel sağlık sermayesi mesleki haklarımızı gasbedemez! Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun ailesine hakları iade edilmelidir!” yazılı bir pankartın açıldığı eylemde ilk sözü alan İTO genel sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç, bu davanın Covid-19’dan zarar görmüş yani meslek hastalığı geçirmiş ve vefat etmiş tüm sağlık emekçilerinin davası olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: “Bu davayı kazanırsak benzer mağduriyetleri yaşamış ya da yaşayacak olan sağlık emekçilerine emsal teşkil edecek. Bu anlamıyla davayı çok önemli görüyoruz. Bu dava lehimize sonuçlanıncaya kadar İstanbul Tabip Odası olarak ailenin yanındayız, sonuna kadar da takipçisi olacağız.” Daha sonra Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun eski eşi Aslı Sungur da bir konuşma yaptı. Sungur konuşmasında “Ben babaları vefat ettiği sırada biri 12, diğeri 16 yaşında olan iki kızım adına buradayım. Onların hakları için buradayım. Onlar babalarının vefatı gibi ağır bir konuyla bir yandan mücadele etmeye çalışırken bir anda kendimizi böyle bir şeyin içinde bulduk” dedi.

İTO adına yapılan basın açıklamasını ise yönetim kurulu üyesi Dr. Emrah Kırımlı okudu ve şunları ifade etti: “Sağlık sermayesi, doktorları uzun süredir şirket kurdurmaya zorlayarak çalıştırmaktadır. Bu tür bir çalıştırma usulünün başka hiçbir meslekte örneği bulunmamakta. Bu sayede sermaye, iş kanunundan kaynaklı işveren sorumluluklarından kurtulmakta ve doktorlara da güvencesiz ve özlük hakları tırpanlanmış bir çalışma ortamı sunmaktadır. Bu çalışma rejiminin devam etmesini isteyen sağlık sermayesinin sözcülüğüne soyunan Biruni Üniversitesi, meslektaşımızın bordrolu olarak çalıştığı öğretim üyeliğini yüz yüze yapmadığını söyleyerek, hastalığı şirket kurarak çalıştığı hastaneden kaptığını iddia etmektedir. Hekimlik mesleği hastanede çalışmak ve amfide ders vermek şeklinde ikiye bölünemez. Doğası gereği muayene, teşhis ve tedavi işlemleri sırasında da eğitim devam etmektedir. Biruni Üniversitesi’nin amacı doktorları rahatça sömürebileceği çalışma rejiminin devamını sağlamak, yani daha fazla kâr elde etmektir. SGK’nın maaş kesilmesi kararından dönmesini talep ediyoruz.”

Sağlık sisteminin ayağına dolanan zincir: Özel sağlık kuruluşları

Türkiye’nin pandemiye karşı etkili şekilde mücadele edememesinin önemli nedenlerinden birisi sağlık sisteminin son 20 yılda yaşadığı özelleştirme ve piyasalaştırma saldırısıydı. Özel sağlık kuruluşları, “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sonrası Türkiye’de pıtrak gibi çoğaldı. Bizzat Sağlık Bakanı özel hastane zinciri sahibi bir patrondu. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı, sağlık sermayesi ile danışıklı dövüş içinde servis, ameliyat ve yoğun bakım yatak kapasitesi bakımından oldukça fazla olanaklara sahip olmasına rağmen pandemide özel hastaneleri bilinçli olarak kullandırmadı.

Sağlık sermayesi yalnızca sağlık emekçilerini ve doktorları sömürmüyor. Halkın ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti almasını da önlüyor. Bugün kamu hastanelerinde çözümsüz bırakılan her bir sorunun arkasında sağlık sermayesinin iktidarla kapı arkasında yaptığı pazarlıklar yatıyor. Özel hastane patronları; kargaşa ortamının olmadığı, ilaç ve muayene için katkı ve katılım ücretinin alınmadığı, her türlü gerekli tıbbi malzemeye ulaşılabildiği, ameliyat ve poliklinik hizmetlerinin tıkır tıkır işlediği kamu eliyle verilen bir sağlık sistemini istemiyor. Özel hastane patronları, sırf daha çok kâr edebilmek için emekçi halkı sağlık sistemindeki sorunlara mahkûm ediyor.

Sömürüye karşı tedavi reçetesi: Örgütlenme ve birlikte mücadele

Sermayenin, kârını arttırmak için emekçileri daha fazla sömürmeye çalışması beklenmeyen bir durum değil. Meselenin sağlık olması bu kuralı değiştirmiyor. Bugün özel sağlık kuruluşları, doktorları ve sağlık emekçilerini güvencesiz şekilde çalıştırmakta. Doktorların daha fazla ücret alıyor olması yanılsama yaratmamalı. Doktorlar, güvenceli bir gelecek için meslektaşlarıyla ve bugün kendilerinden daha güvencesiz ve düşük ücretle çalışan sağlık emekçileriyle dayanışmaya girmelidir. Meslek odalarına ve mücadeleci sendikalara üye olmalı, sorunlara karşı örgütlü ortak tepki vermelidir.

Sağlık emekçilerinin mücadelesi halkın sağlık hakkı için mücadeledir

Özel sağlık kuruluşlarında sağlık emekçilerinin elde edeceği en ufak bir hak kazanımı, emekçi halkın sağlık hakkı hanesine yazacaktır. Bu nedenle, emekçi halkımız da pandemide halkın sağlığı için canları pahasına çalışan sağlık emekçilerinin mücadelesini her fırsatta desteklemelidir.