Yunanistan alevler içinde: Avrupa devriminin girizgâhı

Yunanistan ve Avrupa’nın hâkim sınıflarının en büyük korkusu gerçeğe dönüyor: Yunanistan’da kontrol edilemez bir toplumsal patlama yolda. Bu satırların yazıldığı sırada (12 Şubat’ı 13 Şubat’a bağlayan gece) Atina merkezinde ve ülke çapında tüm kentlerde göstericiler ile çevik kuvvet polisi arasındaki şiddetli çatışmalar hâlâ devam ediyordu. AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF troykasının dayattığı toplumsal yamyamlık tedbirleri paketini parlamentoda az önce onaylayan sahte “çoğunluk”, Yunan toplumsal yangınının tüm ülkeye, ülke sınırlarının dışına, tüm Avrupa’ya ve uluslararası düzeye yayılmasını önleyemez, önleyemeyecek.

12 Şubat pazar günü Sindagma Meydanı’nda yapılan kitle gösterisi kelimenin tam anlamıyla devasaydı: Yunan başkentinin tüm mahallelerinden gelen yüz binlerce kişi meydanda bulunan parlamentonun önünde toplandı. Bu kitle seferberliği, büyüklük ve savaşçı ruh bakımından (Haziran ve Ekim 2011’de düzenlenen genel grevler de dahil olmak üzere) önceki tüm eylemleri aşmıştır.

Geçen hafta, 7 ve 10-11 Şubat tarihlerinde iki genel grev yaşandı. Fakat bunlar (hazırlıksızlık, gerçek kitle seferberliğine karşı bürokratik muhalefet, çok kötü hava koşulları gibi) bir dizi faktör nedeniyle nedeniyle 12 Şubat günü yaşananlar kadar etkili olamadı. 12 Şubat günü kitlelerin Atina’da ve hemen hemen tüm diğer kentlerde sel olup sokaklara akması seferberliğe neredeyse bir ayaklanma niteliği kazandırdı.

Çevik kuvvet önceden hazırlanmış bir plan uyarınca Sindagma’daki kitlelere  yürüyüşün ilk anlarında (saat 17:15’te) saldırdı. Her ikisi de 90 yaşında olan ünlü besteci Theodorakis ile Nazi karşıtı direnişin kahramanı Manolis Glezos ortak bir protesto açıklaması yapmak üzere parlamentoya girmeye yeltendikleri sırada polis onlara ve meydandaki tüm göstericilere tonlarca gaz kullanarak saldırdı. Her yönden gelen kitlelerin akmaya devam ettiği Atina kent merkezi o andan itibaren bir savaş alanına dönüştü. Parlamento önündeki direnişin kendisi de EEK, ANTARSYA ve SYRIZA gençliğinin katılımıyla saat 22:30’a kadar devam etti. Omonia’dan Sindagma’ya kadar uzanan tüm cadde ve sokaklar polis gaddarlığına karşı geceyarısından sonra, geç saatlere kadar direnmeye devam eden insanlarla dolup taştı.

Bazı sokaklarda barikatlar kuruldu. Aralarında bankaların, büyük mağazaların, sinemaların vb. bulunduğu aşağı yukarı 40 adet bina  ateşe verildi. Ekzarhia’daki polis karakolu saldırıya uğradı. Her yaştan 100 gösterici (bazıları ciddi şekilde) yaralandı ve hastaneye kaldırıldı. Atina Belediye Sarayı’nı işgal edenlerin de içinde bulunduğu diğer bir 100 gösterici ise tutuklandı. Atina merkezi bugün bombardımana uğramış bir kenti andırıyor.

Stalinist KKE bir kez daha Omonia Meydanı’nda kendi bağımsız eylemini düzenledi (bu eyleme 50 bin kişinin katıldığını öne sürdüler) ama polisle çatışmalardan kaçınmak için Sindagma Meydanı’nın içinde ve çevresinde bulunan yüz binlerce kişiye katılmadı, çatışmalardan uzak durdu, nihayet kortejlerini sessiz sedasız dağıttı. Stalinist klişeye göre, polisle girişilen her şiddetli çatışma ve her doğrudan eylem biçimi “bir devlet provokasyonudur.”

Halk ayaklanması yalnızca Atina ile sınırlı kalmadı. Kuzeybatıda Korfu’dan kuzeyde Selanik’e, batıda Patras’tan güneyde Girit’e kadar, Yunanistan’ın her yanındaki kentlerde seferberlikler ve gösteriler düzenlendi, kamu binaları, belediye sarayları ve kaymakamlıklar işgal edildi. Öfkeli göstericiler parlamentodaki burjuva vekillerin ofislerine saldırdılar, (kuzeybatıda, İyonya Denizi’nin kıyısındaki) Korfu, (batıda) Agrinion ve (Güney Ege Denizi’nde yer alan Girit’teki) Kandiye kentlerinde tüm milletvekili ofisleri tahrip edildi.

Hızla fakirleşen ve perişan hale gelen halkın öfkesi parlamentoda da yansıyarak diktatörlüğün çöküşünden bu yana 38 yıldır süregelen burjuva parlamenter politik sistemini berhava etmiştir. Parlamentonun üçte ikilik çoğunluğu troyka ile şimdiki Papadimos hükümetinin dayattığı barbarca muhtıra lehine oy kullansa da, önceden benzeri görülmedik sayıda milletvekilinin red oyu vermesi Papadimos hükümetini destekleyen partilerden kitlesel ihraçları beraberinde getirdi. Aralarında parti kurucularının, parlamento grup sözcülerinin ve bakanların da bulunduğu 46 vekil neoliberal “sosyalist” PASOK, merkez sağ Yeni Demokrasi Partisi ve aşırı sağcı LAOS’tan atıldı. Şimdi parlamentoda en çok temsilciye sahip ikinci parti krizin başından bu yana 63 vekil elde eden “İhraç Edilenler Partisi”. (Başlangıçta 158 vekile sahip olan PASOK’un şimdi 130 vekili, Yeni Demokrasi’nin ise 62 vekili var. Parlamentoda toplam 300 vekil bulunuyor). Yapılan anketlerde etkisinin dramatik biçimde azaldığını gören aşırı sağcı LAOS yeni kurtarma paketine red oyu verdi ve hükümette bakan olarak bulunmayı sürdürüp tasarıya kabul oyu veren önde gelen iki üyesini partiden ihraç etti. Bununla birlikte, LAOS’un Führeri Karacaferis “anavatanı komünizmden korumak!” için Papadimos hükümetini desteklemeye devam edeceğini söyledi.

Merkez sağcı Yeni Demokrasi’nin lideri Antonis Samaras da benzer bir açıklama yaparak partisinin “güruh iktidarı”na karşı son kale olduğunu söyledi (“güruh” burada isyan eden ve giderek sola kayan kitleler anlamına geliyor).

Burjuvazinin politik perişen durumda. Son aylarda yeni burjuva partileri kurmak için çok sayıda girişim yapıldı. Çok sayıda burjuva politikacısının partilerinden ihraç edilip sokakta kalmasıyla birlikte önümüzdeki dönemde daha pek çok girişimin yapılacağı kesin. Ancak, şu ana kadar bu girişimlerin hiçbirisi başarılı olamadı, kamuoyunun önüne ilk kez çıkmalarıyla kaybolmaları bir oldu.

Solu ciddi bir sınav bekliyor. Ancak, Stalinist KKE esas olarak seçmen tabanını ve örgütünü güçlendirmeye odaklanan, benmerkezci stratejisini sürdürüyor ve “işçi-halk iktidarı” muğlak sloganını muhafaza ediyor. SYRIZA içindeki temel güç olan Synaspismos, PASOK’tan ihraç edilen kalıntılarla birlikte kuracağı bir çeşit “halk cephesi” koalisyonu ile hükümet etmeye hevesleniyor. Synaspismos’un kendisinden ayrılan sağ kanadı “Demokratik Sol” anketlerde iyi sonuçlar elde etmesi sayesinde PASOK’un sol kanadından gelen mültecileri kendisine çeken bir kutup haline geldi, ileride belki de aşırı sağcı LAOS’un yerine geçerek bir burjuva koalisyonunun küçük ortağı olmayı umuyor.

Parlamenter sol ile parlamento dışı ortayolcu solun çökmekte olan sisteme karşı herhangi bir gerçek alternatif sunamaması, özellikle de genç kuşaktan öncü savaşçıların enternasyonalist bir devrimci partide yeniden kümelenmesini partimiz EEK için temel sınav ve en acil görev haline getiriyor.

Toplumsal-politik patlama gelişirken hükümeti yıkmak, AB ve IMF diktatörlüğünden kopmak, uluslararası tefecilere olan borçları iptal etmek ve işçi iktidarı altında tüm ekonomiyi yeni ve sosyalist temellerde yeniden organize etmek amacıyla süresiz Politik Genel Grev için daha da kararlı biçimde savaşmaya devam ediyoruz. Avrupa’daki ve tüm dünyadaki sınıf kardeşlerimizin devrimci mücadeleye ve bugün her zamankinden fazla gerekli olan devrimci Enternasyonale katılmasını ümit ediyoruz.

Atina, 13 Şubat 2012