Yeni bir Haziran
Gezi ile başlayan halk isyanının yıldönümünü yaşadığımız günlerde ABD yanıyor. Minnesota’da bir polisin gözaltına aldığı siyahi George Floyd’u boğazına diziyle basması sonucu öldürmesi, sistematik bir şekilde polis şiddetinin hedefi olan siyahları ayağa kaldırdı. George Floyd’un katili olan polis, eylemlerin basıncı ile tutuklandı ama halk bir kez ayağa kalkmış durumda, “yetmez, hepsinin hesabı verilmeden eve dönmeyiz” diyerek durmuyor, devam ediyor. Taleplerinin karşılanması için Malcolm X’in dediği gibi “ne yöntem gerekirse onunla” mücadele ediyor.
Amerika’da halk, siyahilere yönelik ırkçı saldırılar karşısında bir öfke patlaması halinde ilk kez sokaklara dökülmüyor. Her dönemde siyahların öldürülmesi karşısında bu insanlar bazen sadece bir kentle sınırlı bazen çok daha yaygın şekilde isyan etti. Ama her dönemde, “bir siyahinin ABD başkanı olabildiği” Obama döneminde bile, ne siyahların sokak ortasında polis tarafından öldürülmesi ne de ırkçılık son buldu.
Benzer şekilde 2013’te Gezi ile başlayan halk isyanının ateşi söndüğünde, isyanın kazanımı olarak bir şey elde edemedik düşüncesiyle bir umutsuzluk havası oluşmuştu. “Daha ne yapalım?” duygusu hâkimdi, çünkü Gezi parkını savunmak için başlayan eylemler artık onu çoktan aşarak doğrudan hükümeti hedef alan bir isyana dönüşmüştü. Kazanım hesabı buradan yapılıyor, “ne yapsak olmuyor” umutsuzluğu buradan yaratılıyordu. Oysa eldeki en güçlü koz henüz oynanmamış, daha doğrusu tayin edici güç sahaya inmemişti: İşçi sınıfı. İsyanın içinde elbette işçiler vardı ama işçi sınıfı bir sınıf olarak örgütlenmiş hâlde ve sınıf mücadelesinin yöntemleri ile yoktu. Bu isyan ve devrim dalgasının vurduğu ilk kıyılar olan Mısır ve Tunus’ta, birinde 30, diğerinde 23 yıllık diktatörlerin günlerce süren isyanlar sonucu sarsıldığını ama işçi sınıfı grevlerle isyana katıldığında devrildiğini unutmamak gerekir. Devrimci İşçi Partisi’nin Taksim Meydanı’nda bulunan AKM binasına astığı “Sendikalar Göreve, Genel Greve!” pankartı orada asılı onlarca pankart arasında isyana sınıfın, sınıfa da isyanın yolunu göstermesiyle ayrılıyordu.
2013’te bu halk isyan etmekte sonuna kadar haklıydı. Bugün ABD’de başta siyahiler olmak üzere sokaklara dökülen, öfkesini gösteren halk da sonuna kadar haklı. Ama kalıcı özgürlükler elde etmek için, kısmi kazanımların ötesine geçerek mücadelenin siyasi hedeflerine ulaşabilmesi için, ne kadar cesurca mücadele edilse de haklı olmak yetmiyor. Siyahilerin öfkesi ile patlayan isyan, Korona günlerinde işçi sınıfının yaşamak için sadece virüsle değil, esas olarak kapitalizmle savaşmak zorunda olduğu bir dönemde yaşanıyor. George Floyd’un öldürülmesi ile başlayan isyana, işçi sınıfının farklı kesimlerinden gelen destek örnekleri, eğer farklı kanallardan akan mücadelelerin birleşmesi yönünde ilk işaretlerse, o zaman bugün halkı tehdit eden Trump’ın da, fabrikasındaki işçileri tehdit eden patronların da başı dertte demektir. Çünkü ABD’de de işçilerin, siyahilerin, göçmenlerin geleceği, ekmek ve hürriyet mücadelesinin birleşmesiyle, bu mücadelenin burjuvazinin bütün kanatlarından bağımsız bir siyasi işçi sınıfı hareketi olarak örgütlenmesiyle kurulacaktır. Bugün iki mücadelenin birbirine yaklaşması bunun tohumları olabilir.
2013’te halk isyanının kalbi Taksim Meydanı’nda atıyordu. İsyanı bastırmak amacıyla yapılan saldırılarda önce 11 Haziran’da Taksim Meydanı boşaltılmış, sonra da Gezi Parkı dağıtılmıştı. 15 Haziran gününde. Bu toprakların gördüğü en görkemli işçi sınıfı eyleminin yıldönümünde. Halk isyanında bir sınıf olarak masaya yumruğunu vurmamış olan işçi sınıfı, 15 Haziran 1970’de tüm memleketi sarsıyordu. Karşısında AP’si CHP’si ile birleşmiş burjuva kampını dize getiriyordu. Aynı güç, 2013 yılında halk isyanının saflarında olsa 43 yıl sonraki 15 Haziran başka türlü yazılırdı tarihe. Oysa o gün grevle, işgalle, direnişle hürriyet mücadelesine katılmaktan imtina eden sendikalar Gezi parkına gelmiş ve bir basın açıklaması yapmıştı sadece. İsyan günlerinin yaşattığı özgürlük duygusunun tadı herkesin damağında kaldı, o nedenle hepimiz özlemle anıyoruz. Bir dahaki sefere o günleri anmak değil hürriyeti kalıcı olarak yaşamak için ihtiyacımız olan, evet yeni bir Haziran ama Gezi’nin tekrarı değil onunla birlikte yeni bir 15-16 Haziran!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2020 tarihli 129. sayısında yayınlanmıştır.